TÜRKİYE VE SİYASETİN YENİ KİMLİĞİ

xxxx000

 
29 Mart seçimleri Türkiye’de siyasetin değişen
kodlarını gün ışığına çıkarmıştır. Seçimler vaad merkezli
ya da hizmet merkezli siyasetin ancak ve ancak
“İnsan” merkez alınarak yapılabileceğinin
altını kalın çizgilerle çizmiştir.

İletişim ve bilgi çağını yaşadığımız bu günlerde İnsan
etkenini öteleyen, isteklerini ve beklentilerini anlamaya
çalışmayan, kendi gündemiyle varolacağını düşünen siyasal
kurumların alacakları mesafe olamaz.

 
Türkiye insanının gelecek tasavvurları, siyaset
kurumlarının gündemi olmalıdır. Bununla beraber artık
siyasal partiler liderleriyle değil, kadrolarıyla da
değerlendirilmektedir. Kadroları yetersiz, halkın
gündemiyle değil kendi çıkarlarıyla meşgul olan
partilerin, geleceğe dönük söyleyeceklerinin
inandırıcılığı olamaz. Çünkü dünya küreselleşirken,
siyaset giderek daha yerelleşmektedir. O sebepledir ki 29
Mart seçimlerinin en önemli sonuçlarından birisi,
demokratik ve şeffaf bir siyasal katılım sürecine duyulan
ihtiyacın açıkça ortaya koymasıdır.

 
Artık dar kadrocu ve çıkar merkezli siyasetin sonu
gelmiştir. Siyasetin merkezine millet oturmuştur.

 
Kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına milletimiz
siyasetin tek meşru belirleyicisinin kendisi olduğunu,
yaptığı seçimler ile hayata geçirmiştir. 29 Mart seçimleri
siyasette “ceketimi koysam kazanır” döneminin
sona erdiğini göstermiştir. Artık karşımızda yeni bir
Türkiye gerçekliği vardır.

 
Türkiye’de siyaset iki unsur görmezden gelinerek
yapılamaz: 1) Anadolu’daki müthiş gelişim 2)
Türkiye’nin genç nüfusunu anlamak. Bugün
Anadolu’nun 81 vilayetinin 80’inden ihracat
yapılmaktadır. Türkiye’nin her şehri bir anlamda dış
dünya ile bağlantı içindedir. Kentleşme oranları her geçen
gün artmaktadır. Eğitim seviyesi yükselmektedir. Önceleri
lise yapılması talep edilen il ve ilçelerimizde bugün
üniversite ve yüksekokul açılmasına dönük talepler
gelmektedir. Anadolu’nun birçok noktasında yerli
sermayeye dayalı müteşebbisler çıkmakta ve bunlar
işletmeleri için kalifiye eleman aramaktadırlar. Anadolu
üzerindeki ölü toprağını atıyor ve modernleşiyor.
İnsanlarımız daha kaliteli bir yaşamı talep ediyorlar.
Daha demokratik ve daha zengin bir yaşamın özlemini
çekiyor, gelecek kaygısından, güvenlik kaygısından uzak
bir hayatı talep ediyorlar. Bunun yolunun da sadece
betona, asfalta yatırım yapmaktan geçmediğini ve insanı
hedef alan bir siyasal akla ihtiyaç duyduklarını
göstermekteler.

Anadolu, 29 Mart seçimleri ile birliğini sağlayacak nefese
muhtaç olduğunu ortaya koymuştur.

Antalya’daki insanımızla Kırşehirli insanımızın
geleceğe bakışında farklılık yoktur.


Yukarıdaki tablo yeni Türkiye’nin fotoğrafıdır.
Eğitim seviyemiz her geçen gün artmaktadır. Buna bağlı
olarak da seçmen profili ve siyasal talepler
değişmektedir. Siyasal partiler bu fotoğrafı ne kadar
çabuk görür ve kavrarsa, geleceğe yürüyüşleri de o denli
sağlam olacaktır. Bu fotoğraf görülmeden Türkiye’de
siyaset yapmanın imkanı kalmamıştır. Artan eğitim seviyesi
ve kentleşme gibi unsurlar, insanların örgütlenmesini
kolaylaştırırken, internet gibi çağa damgasını vuran
keşif, hak ve taleplerin hızla yayılmasında ve etkin bir
baskı unsuru olmasında mühim rol oynamaktadır.

Bugün Türk gençliğinin internet üzerinden dünya ile
bütünleştiğini düşünürsek, iletişim çağını ve bilgi
endüstrisini anlamayan bir siyasal aklın yaşaması da
mümkün görülmemektedir.

 
MSN ve Facebook gibi dünyanın en popüler iletişim
araçlarında, Türkiye’nin kullanıcı sayısı olarak,
birçok gelişmiş ülkeye nazaran önde olmasının anlamını iyi
okumak gerekiyor.

 

Türk gençleri artık kendilerine hükmeden bir siyaseti
değil, onları anlayacak, onlara dünyanın kapılarını
açacak, fırsat eşitliği ve adalet sağlayacak bir siyasetin
inşasını talep etmekteler.

 
Bu siyasetin aklı “ramazan çadırlarından”
fersah fersah farklı bir vizyonu içermelidir.

 
Bu siyasetin temellerini Anadolu’yu şekillendiren üç
akılda bulabiliriz. Birincisi Yunus Emre’nin engin
varlık sevgisi, ikincisi Hacı Bektaş-ı Veli ile simgelenen
Anadolu’nun insan ve doğanın ilişkisine dair zaman
ötesi aklı, üçüncüsü ise Mevlana’nın sınırları aşan
gönülleri fetheden tolerans ve adalet kalbidir.

 
Türkiye’yi ileriye taşıyacak siyasetin aklını bu üç
saç ayağı belirleyecektir. Türkiye’nin ve
coğrafyamızın selameti bu üç saç ayağına dayalı
mekanizmanın saat dakikliğinde işlemesine bağlıdır.

 
Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarında bu aklın ruhunu, Mehmet
Akif’te birliğini ve Bill Gates’te ise
yaşadığımız evrenin gerçekliğini görmekteyiz. Bill Gates
ile üç saç ayağını birleştirecek derinlikli bir siyaset
aklıdır, Türkiye’yi 21. yüzyılda salim limanlara
ulaştıracak ve küresel güç yapacak olan.

 
Türkiye’nin artık derinliği olmayan, betondan ve
asfalttan başka geçimi olmayan, popülist siyasetten
vazgeçerek, zamanın ruhunun dikte ettirdiği gerçekliklerle
buluşmasının vakti gelmiştir. Zaten bunu milletimiz de
talep etmektedir. Bugün Türkiye halkı her yönüyle,
siyasetin ve kurumların önünde gitmektedir. Türkiye halkı
yukarıda belirttiğimiz aklın bir siyasal kimliğe
dönüşmesini beklemektedir. 2002 yılından bugüne bu yolda
en önemli sinyali veren AK Parti’dir. Bu anlamda 29
Mart seçimleri AK Parti için güçlü bir uyarı olmuştur. 29
Mart’ta ortaya çıkan Türkiye resmi, çatışmacı ve
siyah ile beyazlara ayrılmış bir toplumu simgelemektedir.

Türkiye geleceği bir devlet aklıyla inşa edecek siyasetin
yükselişini beklemektedir.

29 Mart seçimleri göstermiştir ki, verilen oyların %
50’lik kısmı “ödünç” olarak verilmiştir
ve gidecekleri ilk limanı gördüklerinde yön
değiştirecektir.

Türkiye’deki bu siyah beyazlığı, gerginliği
giderecek, gri buluşma noktalarını oluşturacak olan yine
AK Parti olmalıdır.

Ancak bunun için kitle partisi olmanın anlamı iyi
kavranmalıdır. Türkiye’de kitle partisi demek,
popülist, geçici, nabza göre şerbet dağıtan, muğlak
siyaset üreten bir kurum anlamına gelmemelidir.

Kitle Partisi, milletin istek ve özlemlerini bir vizyon
çerçevesinde birleştiren, ben için değil biz için uğraşan
kadrolara sahip, adaleti her icraatinde önceleyen bir yapı
demektir.

 
29 Mart seçimleri sadece lider bazlı siyasetin Türkiye
siyaseti için yeterli olmadığını, tüm siyaset yükünün
lidere yüklenmesinin yada kitlelerle lider arasında
kurulacak bir duygusal bağın, kitlelerin aklını ve gönlünü
kazanmada yeterli olmadığını ortaya koymuştur.

O nedenle birinci olarak lider ile akıl birlikteliği yani
siyasal yapının kurumsal varlığı arasında bir bağ
kurulmalı ve denge sağlanmalıdır. Lider kilit taşı olmalı
ama yapıyı ayakta tutacak sütunlar da inşa edilmelidir.
İkinci olarak ise siyasal partilerde teşkilatların
ağırlıkları artırılmalı, demokratik ve şeffaf katılım
mekanizmaları çoğaltılarak, siyasal partilerin sinir
uçları ve kılcal damaları olan teşkilatların sağlıklı
işlemesinin yolu açılmalıdır.

 
Sonuç itibariyle yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığımız
siyaset vizyonunun kalbi İstanbul olacaktır. ABD Başkanı
Obama’nın İstanbul gezisi ve verdiği mesajlar bu
noktada anlamlıdır. İstanbul yukarıda vurguladığımız üç
saç ayağının ete kemiğe büründüğü bir medeniyet şehridir.
İşte Türkiye’nin geleceğe yürüyüşünde kritik öneme
sahip olduğuna inandığımız AK Parti hareketinin siyasal
yenilenme alanı yine İstanbul olacaktır.

 
Bu çerçevede İstanbul’un da bir yenilenmeye, canlı
ve aktif kadrolara, yeni bir heyecana ihtiyacı
bulunmaktadır. Bu ihtiyacı karşılayacak akıl ve kadrolar
İstanbul’da bulunmaktadır.