Üsküdar’ın Sürprizleri ve Erenlerin Şefkâti!

Uğur CANBOLAT

Üsküdar kendimi ait hissettiğim yerlerin başında gelir.

Her köşesi ayrı bir muhabbet odağı, farklı bir tefekkür karesi! Yıllar yılı geçip gittiğiniz yerde bulunan görmediğiniz bir ağaç, bir kütüphane, bir çay ocağı size sürpriz yapar kendini tanıtıverir.

Şaşakalırsınız.

Ben burayı nasıl da ıskaladım der yazıklanırsınız. Ama diğer taraftan da ruhunuza açılan bu yeni menfezden nefeslenmeye başlarsınız. Yeni bir lezzetin kapısı aralanır ruhani bir neşvenin içine düşersiniz.

Üsküdar tüm bu sebeplerden dolayı sürprizi bol bir yerdir.

Dikkatli bir nazar, acelesiz sükûnetli bir merak yeni mekânlar, yeni dostlar, yeni lezzetler bulmanızı sağlayabilir.

Mustafa Devati Sultan’a mı düştü yolunuz, Hüdayi Hazretlerinde mi sabahı karşıladınız? Dikkat edin sürprizleri içinde olabilir.

Yazar Mustafa Özdamar ile sıkça uğradığımız Üsküdar Hacı Selimağa Kütüphanesine geçen gün yine yolum düştü. Kütüphane müdürü Osman Düzcan başındaki birkaç kişiye yine hararetli bir tatlılık içinde kütüphanedeki önemli eserleri anlatıyordu.

İşte size bir sürpriz… Kaçırılır mı hiç? Hemen dâhil oldum dinleyicilere. Bir de ne göreyim uzun zamandır görmediğim bir dostta orada dikkatle dinliyor, sorular soruyor. Oda beni fark etti ve İstanbul Vali Yardımcısı Yalçın Bulut ile sarılıştık.

O güne ait Üsküdar’ın başka sürprizleri de oldu ama hepsini anlatmaya zeminimiz müsait değil.

Üsküdar’a lütfen bir de bu açıdan bakın. Yıllardır geçip gittiğiniz yerden bir türbe, bir hazire, bir yıkık dergâh, bir imar edilmiş tekke, bir aşevini her an görebilirsiniz.

İstanbul’da ilk gördüğüm büyük şehir Üsküdar’dı.

Hem korktuğum, hem sığındığım yerdi burası. Ahmediye ve Valide Atik bu semtlerin başında gelir ve bendeki izleri büyüktür. Buralarda hem yürek kıpırtılarım, hem de geceye bıraktığım sessiz gözyaşlarım vardır.

Dr. Mustafa Tatçı üstadın şu cümleleri bize Üsküdar’ı daha fazla dikkate almamız gerektiğini çok iyi anlatıyor.

“Üsküdar, sıradan bir semtin ismi değildir. Bu semt, tarihi yaşayan ve yaşatan bir kutlu beldedir. Bağrında yetişen kutsal gönüllü Hak dostlarıyla, dün ve bugün “âşıkların kıblesi” olan “Medine-i Üsküdar”, Türk İslâm kültürünün adeta canı bir müzesi gibidir. İstanbul’u, anlamak, İstanbul’u şah damarından yakalamak isteyenler, Üsküdar’dan başlamak durumundadırlar. Zira, Üsküdar, İstanbul’un bir mukaddimesidir. Bu mukaddimeyi okumak için her halde bir ömür yetmez...”

Dr. Tatçı üstadın söylediklerini de dikkate alarak şimdilerde Selami Ali mahallesinin aşinası olma yolunda ilerliyorum.

Bu mahallenin de gün geçtikçe bana sürprizleri oldu.

Birisi Ramazan ayında Şevket Baba Hazretlerinin vuslatı sene-i devriyesinde ilk teması sağladığım Katibim Aziz Efendi sokağındaki ‘Şeyh Selami Efendi Tekkesi’ oldu. O akşam başlayan iletişim artarak devam ediyor. Daha evvel ‘Birtaş Sohbetleri’nden tanıdığım kırk yıldan fazladır Köstendili Ali Alâaddin Efendi’nin türbedarı ve bu tekkede Cerrahi neşesini yürüten Muhsin Baba (Tuğla) da bu mahallenin bana esaslı bir sürprizi oldu.

Erenler ‘Büyük şefkatin’ yani ‘Âlemlere Rahmet’ olarak lütfedilen Fahr-i Kainat Efendimizin şefkatini insanlara göstermekle yükümlüler.

Görevleri onlara hizmet etmektir. Bunu ise merhameti kuşanarak, yumuşak söylemeyi ilke edinerek yaparlar.

Doç.Dr. Ebulfez Süleymanlı ile gittiğim iftar davetinde ilk dikkatimi çeken şey ‘Muhsin Baba’nın sürekli hayatın içinde olması, davetlilere hizmeti bizzat kendisinin sunması, niyazları etmesi ve herkese olan belirgin şefkati oldu.

Bir başka sürpriz ise iki yıl kadar derslerini takip ettiğim Prof. Dr. Ekrem Demirli’nin kadim dostu ve bu sebeple de dinleme imkânı bulduğum Doç. Dr. Ömer Türker’in de orada misafirlere çorba dağıtmasıydı.

Alın size bir sürpriz daha… Ekrem Demirli’nin akademik çalışmalar nedeniyle ara verdiği sohbetlerden sonra beslenme açlığı yaşadığımı dostlarımla paylaştığım bu dönemde Ömer Türker’in burada ders yapıyor olduğunu öğrenmek ikram üstüne ikramdı!

Bu sürprizler birer şefkat ikramı değil mi?

Anladım ki, şefkat hayatın merkezine oturuyor.

Büyüklerin büyüklükleri şefkatle açığa çıkıyor. En azından bizim gibi yüzeyden bakanlar için bu böyle!

Daha sonraki gidişlerimde de aynı sevgi ve şefkat halkasını hep yüzünde gördüm Muhsin Baba’nın. İhvan ve yâranına hep cemal ile muhatap oluyor. Nezaketi her zaman önceliyor.

Yol yürüten şefkat ehli bu kişilerin iç dünyaları hep aşk kaynıyor.

Ne kadar tanırsanız, o kadar fark edip duyuyorsunuz bu aşk kazanının sesini!

Onlar ahdine sadık oluyorlar. Verdikleri hak sözde sabit kadem kalıyorlar.

Hayatın bu yakasında bulmalarını öğütlüyorlar neyi bulacaklarsa! Onu ertelememelerini, ötelememelerini söylüyorlar.

Cemali de, kemali de burada buldurmayı murad ediyorlar.

Taleplerini güçlü kılmaları için gayret ediyorlar.

Bu sebeple her an aşklarını ve şevklerini taze tutuyorlar.

İhvanlarına da bu kazandan ‘Rıza lokması’ ikram ediyorlar.

Hak edene, yiyebilene aşk olsun!

Bize düşen bu sürprizlere açık olmak, aşkımızı diri tutmak ve bu şefkati kuşanmış erenlerin gönlünde dem tutmaktır.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.