UYDURULMUŞ OLANDAN İNDİRİLMİŞ OLANA...

Bilgin ERDOĞAN

Beraat Uydurulmuş olandan İndirilmiş olana Hicret etmektir

 Ünlü dil bilimci Ragıp el Isfahani, linguistik olarak b-r-e kökünden gelen beraat kavramını, hoşlanılmayan şeye yakın olmaktan uzak durmak şeklinde açıklar.Arap; “ve bereetu min fulen” ibaresini “Filandan ilgimi kestim” şeklinde kullanır.Bu kavram yine Arap lugatlarında borçtan kurtulmak veya,aklanmak yada suçtan kurtulmak gibi anlamlarda kullanılır.Kur’ana baktığımız zaman ise Tevbe süresinin 3. ayetinde “.. ennallâhe berîun minel müşrikîne ve resûluhu..” Allah da O'nun resulü de müşriklerden kesinlikle uzaktır.(beridir) ifadesinden beraatin hakiki anlamının batıldan uzak olmak şeklinde anlaşılması gerektiğini anlıyoruz.(Bknz:Mufredat:Ragıp el Isfahani)

Demek ki hakiki beraat ; şirkten, zulümden, küfürden, bid’atten, haramdan, tugyandan ,fısktan, fücurdan, münkerden, fesadtan, israftan, nifaktan, cehaletten, tefrikadan, esaretten ve hülasa batıl olanların cümlesinden tevhide, adalete, hakka, dost doğru olana, helale, salihata, erdeme, ihsana, sulha,takvaya infaka, aklın ve ilmin yoluna, vahdete ve birliğe, hidayete ve Ilahi bir armağan olan hürriyete ve vahyin tasdik ettiği hak olan değerlerin cümlesine hicret edebilmektir. Beraat geleneklerin közünden hakikatin özüne evvela içindeki dünyayı sonra dışındaki dünyayı davet edebilme azmi ve gayretidir. Ezen müstekbirlerden yana değil ezilen mustaz’aftan batıldan değil Haktan yana olabildigin ve hakikatin gür sesini hikmetle ve cesaretle haykırabildigin gün senin beraat ettiğin gündür.

Beraati bir geceye tahsis etme ve onu kandil şeklinde kutlama ve dahi o geceye ait bazı ibadetler ihdas etme ne Kur’anın ne de usve-i hasene olan o hak nebinin uygulaması değildir. Bunlar yaklaşık Hicri 400 yıl sonra ortaya çıkmış rituellerdir. Hakiki anlamda beraat bunları kutlamanın ibadet değil gelenek olduğunu ve bu geceye has kılınarak yapılacak ibadetlerin sünnet değil bid’at olduğunu insanlara kavl-i leyyin ile anlatabilmektir.Bizler uydurulmuş olan ritüellerin cümlesinden indirilmiş olan değerlere hicret etmekle mükellefiz.

Oysaki Huneyn Savaşı’na giderken müşriklerin altında konakladıkları bir ağacı kutsayıp çaput bağladığını gören kimilerinin Allah resulu’na gelip “Bizim de böyle kutsal bir ağacımız olsun” taleplerine o hak nebi’nin “Tıpkı bir kabilenin buzağıya taptığını görünce İsrailoğulları’nın Musa’ya “Bizim de buzağımız olsun” dedikleri gibi dediniz” diyerek kızgınlığını belli etmiştir.

 

Yine Ebu Saîd el-Hudrî’nin aktarımına göre, Allah’ın Resûlü şöyle bir rivayet nispet edilir: “Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler deliğine girecek olsalar siz de onları takib edeceksiniz.

 

Yahudilerde ise “Yom Kipur” denilen bir kefaret gunu vardir.Zaten İbranice "Yom" gün demektir. "Kipur" ise günah ve saklamak gibi anlamlara sahiptir, Bu nedenle, Yom Kipur, "Kefaret Günü" demektir.Amerikada bu ozel kefaret gununde Sinagoglar dolu olur.O gun Yahudilerin gunahlarindan kefaret ettikleri gundur.Oncesinde oruc tutarar ve bu “kutsal” gunde gunahlarindan kefaret edildiklerine inanirlar.

Allah resuluna nispet edilen bir rivayet şöyle der: “'Her kimde su üç karakter olursa, ona imanın lezzeti tattırılır...Allah ve resul sevgisinin önüne hiç bir sevgiyi geçirmeyen, sevdiğini Allah için seven ve nefret ettiğinden Allah için nefret eden..''  (Buhari-Müslim) Buradan anlıyoruz ki sevmekle nefret arasında ters değil tamamlayıcı bir ilişki var. İşte biz buna vela ve bera ilişkisi diyoruz. Yakın olabilmek için uzak olabilme durumu.

İnsanı sevdiğiniz nispette, insana düşmanlığın simgesi olan şeytandan o kadar nefret etmeniz gerekir... İnsana düşman olanlara dost olup insana sevgiden bahsetmek sadece laf kalabalığıdır. Barışı sevdiğiniz oranda, savaştan nefret edersiniz ... Elinde sapan taşıyan, güvercinlere dost olabilir mi? Çocuklara sevdanız varsa gönlünüzde, onun katillerinden nefret edersiniz...Mecnun Leylasının, kul Mevlasının düşmanlarını sevemez..

Yetimin başını okşayan bir el, aynı zamanda onun hakkına musallat olan sömürüye yumruk sıkan eldir... Aksi takdirde sevgi, gösteriş olarak kalacaktır ...Musa'yı seven Firavuna aşık olamaz...İbrahime aşık bir yürek Nemrud'un meftunu kalamaz... Muhammedi bir soluk taşımanın en temel özelliği Ebu Cehil ahlakına olan nefrettir aslında...Unutmamak lazım ki,her Musa'nın bir Firavunu ve her İbrahim'in bir Nemrudu var...Firavun, insanların kollarını ve bacaklarını çaprazlama kesen diktatör bir zalim, Musa, o zalime meydan okuyan bir yiğit... Nemrut mütekebbir bir kral, İbrahim bu iktidara isyan eden ve kula itaat Hakka itaatsızlığın başladığı yere kadardır diyen bir mücahit...Her İbrahim'in bir Nemrudu, her Musa'nın bir Firavunu, her Yahya'nın bir Herotu yani her yiğidin bir nefreti vardır tarihte...

Tevhid iki hamle ile mümkündür. “La ilahe” ile tekzip ederek “İlla Allah” ile tasdik etmek. Tekzip etmeden tasdik etmeye kalkmak liseyi bitirmeden üniversiteye başlamaya benzer. Oysa ki tekzibiniz ne kadar güçlüyse tasdikiniz de o nisptte olacaktır.Kırmadan, yıkmadan ve hikmetli bir şekilde elbette. Ey Muhammedi soluğu taşıyan çağdaş İbrahim ve  Musalar! Yüreğinizi Musa yapmanın yolu, kalbinizdeki Firavunu kırmak ve hayatı İbrahim gibi yaşamanın minhacı çağınızın veya cemiyetinizin ya da iç dünyanızın  Nemrudunu tespit etmek ve ona isyan etmektir...

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.