Üzücü bir durum

xxx78

İnsan elbette üzülüyor. Milyarlarca dolara hükmeden bir işadamı, ülkenin en büyük medya patronu olacaksınız ve yalnızları oynayacaksınız. İktidarla kavganızda ailenizin fertleriyle ekmeğini sizden kazananlar dışında kimse arkanızda olmayacak. Eskiden yanınızda çalışmış, maaşlarını ödedikleriniz bile, iş iddialarınız eşliğinde 'sözüne güvenilir' olmanıza geldiğinde, kişiliğinize tanıklık etmeye zorlanacak ve çoğu aleyhinize konuşacak...

Üzücü bir durum gerçekten. İnsanoğlu böyledir: Keşke daha az param, daha fazla dostum ve itibarım olsun diye düşünür.

Medya ile iktidar arasında sürtüşme ilk kez yaşanmıyor ülkemizde; Aydın Doğan'ın sandığının aksine dünyada da bu iki kuvvet zaman zaman çatışma haline geliyor. Ancak bizi dünyadan koparan önemli bir gerçek var: İki kuvvet arasındaki çatışma bizde sürekli 'menfaat' ile irtibatlı oluyor. Medya patronlarının, eğer başka alanlarda da yatırımları varsa, iktidardan talepleri hiç bitmiyor; iktidar sahipleri anlaşılabilir sebeplerle ses çıkarmadıkları ve mümkün olduğunca suyundan gittikleri medya patronlarıyla, gün geliyor, kavganın içine girmek zorunda kalıyorlar.

Kavgada grup gazetelerinde patronlarının haklı olduğuna dair çıkan yazılara bakın; konu sürekli basın özgürlüğüne tecavüz noktasına taşınıyor. Bu son kavgada 'basın özgürlüğü' kavramını akla düşürecek en küçük bir nokta bile yok oysa. Tam tersine, patronlarının girdiği kavgaya gönüllü yazılan yazarların yazdıklarına ve patronun sanki yayınlardan kendisi sorumluymuş gibi kendini sunan ekran tavrına bakılırsa, 'basın özgürlüğü' grup gazetelerinde 'patron sözcülüğü' gibi anlaşılıyor demektir.

Basın özgürlüğü yalnız iktidara karşı mı korunma altında olmalı sanılıyor yoksa?

Türkiye geçmişte şimdi yaşanana benzer kavgalarla çok hız kaybetmişti. Ülke fakirleşti, patronlar ise zenginleşti. Sonradan el konulan bankaların önemli bir bölümünün sahiplerinin medya patronu veya medya patronluğuna hevesli kişiler olması hiç şaşırtıcı değil. Elindeki medya gücünü istemediği iktidarı zayıflatıp yerine istediği politikacıları getirerek kullanan patronlar, bunu başardıklarında, faturayı, kendi elleriyle iktidara taşıdıkları politikacılara dayattılar.

Bakanlar Kurulu'nun evinde oluşturulduğu, iktidarlara en yakınlarından milletvekili ve bakan ödünç vermiş medya patronları olduğu biliniyor. Görev tanımı içerisine 'patronun iktidar ve bürokrasiyle işlerini takip etmek' de giren yayın yönetmenleri var; daha önceki medya kavgaları sırasında ortalığa dökülen ses kayıtlarında konuşanlardan hangisinin gazeteci, hangisinin bakan olduğu ilk elde pek anlaşılmayan bir ahbap çavuş ilişkisi sırıtıyordu.

Bunlar herkesin bildiği şeyler. Bir de meraklısının, ya da iktidar sahiplerinin bildiği henüz kamuoyuna mal olmamış gerçekler var.

Bu sebeple, patronun “Ben tarafsız ve yansız medyayım” sözü havada kalıyor, kös dinleniyor. Bu iddianın sahibine yönelik iddia ve ithamlar ise, bilen-bilmeyen tarafından, iddia ve ithamların sahiplerine puan kazandırıyor.

Koskoca medya patronu yalnızca maaşını ödedikleri tarafından savunuluyor. Bu da, patronlarını savunanların itibarını zedelediği gibi sadece maaşlı kalemleri tarafından savunulan patron adına da hiç inandırıcı olmuyor.

Yanındakiler “Yine biz kazanacağız” çığlıkları atıyorlar, ama eski dönemde yaşananlarla bugünkü kavga arasında Aydın Doğan'ı endişelere gark etmesi gereken büyük farklar var: Sadece Tayyip Erdoğan'ın mücadeleci kişiliğinin önceki politikacılara benzemezliği değil kast ettiğim; Ak Parti iktidarı da halktaki desteği açısından eskinin bölük-pörçük iktidarlarına benzemiyor, ayrıca siyasetin ve siyasilerin gücünün arttığı bir dönemden geçtiğimiz de kesin.

İnsan üzülüyor.