Vehim...

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

"Alışmak" sanıldığının aksine birçok zaman iyiye işaret etmez. Alıştığınız şeyin ne olduğu önemlidir çünkü... Sözgelimi insanlar size itibar ediyorsa, bunun sizi kibre götürmesi 'alışmak'la ilgilidir. Zaman içerisinde gerçekte böyle bir şeyin olup olmaması da önemli olmaktan çıkar sizin için...

İtibar vehimle ilgilidir zira… Ne için itibar edildiği de önemli değildir aslında... Bu itibar ‘ilminize’ dair bile olsa, size kibir veriyorsa sizi nihai olarak götüreceği yer çok da belirsiz değildir. Yok ilminiz değil de makamınızla ilgiliyse yaşadığınız tam bir vehimdir. Yani siz öyle olmasını istersiniz ya da öyle olduğunu zannedersiniz ama, gerçek bir başka türlüdür. Ayrıca da pozisyonunuzu elde tutabildiğiniz sürece geçerliliği vardır. Aslında öyle ya da böyle geçerlilik süresi ‘emr-i hak’ vaki oluncaya kadardır.

İşin özü şudur ki; 'baki'ye talip olmadıkça kaybetmeye mahkumsunuz. Kazandığınızı düşündüğünüz şey ise sadece bir vehimdir. Sanaldır bir başka deyişle... Öyle bir şey yoktur yani... En korkutucu olan da bunu görebilmeyi emr-i vakiye, yani bir nefes sonrasına ertelemektir. Geri dönüşü yoktur çünkü...

Mutsuzluğun da kaynağıdır vehim… Yani "öyle olduğunu zannetmek..." Efendimizin Allah’ın kendisini vehmin zulmetinden kurtarıp, ‘fehmin’ nurunu ikram etmesini istediği duası vardır… Vehim; karanlık-zulmet, fehim; aydınlık-nur…

Ezici çoğunluğun bu konuda bir fikri ya da gündemi dahi yok... Oysa vehimde (karanlıkta) hangi adımı ne zaman atacağınıza karar veremezsiniz. İşte bir tür vehim ya da önyargı da olan ‘zan’dan kaçınmak ya da hüsnü niyetli olmak bu yüzden önemlidir. Bu durumda ‘saf’ insan genel algının aksine makbul olsa gerek değil mi…

Bakın hayatımızda farkına bile varamadığımız hangi vehimler var; ihtiraslarımız, kariyer sevgisi, imaj-rızık endişesi, sahip olduğumuzu düşündüğümüz mal varlığı ya da pozisyonumuz, kaybetme korkumuz, beklentilerimiz, hayallerimizi süsleyen ev-araba… daha nicesi… Hiç birisi beklentiyi ve gücü ‘mülkün’ sahibine bırakmıyor çünkü… O kadar nüfuz etmiş ki bilinçaltımıza; fenafil-hayat olmuşuz, hem-hal olmuşuz, tümleşik olmuşuz adeta...

Futbolcuları mı, sinema sanatçılarını mı, yakını bulunduğunuz partiyi, cemaati mi... yoksa ölüm ve ölüm sonrasını mı daha çok düşünüyorsunuz... Veya bir karar vermeniz gerektiğinde sizin için hangisi öncelikli… Gücü kime ihale ettiğinizi anlamak adına bunların üzerinde düşünmekte fayda var. Bütün bunların eskide kaldığını ya da ilkel toplumlara dair olduğunu düşünüyorsanız hakikati görmek adına büyük bir yanılgı içerisindesiniz demektir. Hayatınızdaki boş yerleri neyin doldurduğuna bakarak da durumu görmeye kapı aralamak mümkün…

Talip olduğunuz şeyin size hiç kaybettirmemesi gerekir. Vehmettiğiniz güce yaslanırsanız bir gün altınızdan kayıp gittiğini görürsünüz. Diyelim ki omurga noktasında sorunlarınız nedeniyle, hemen yeni sanal güce biat etme kabiliyetiniz var ve devranı devam ettirdiniz. Bir gün o değilse siz gideceksiniz ve gücün gerçek sahibiyle muhatap olduğunuzda ve 'al ve oku bu senin amel defterin' dendiğinde o defterle aranızda fersah fersah mesafeler olmasını isteyeceksin ama, o amel defterin sizin boynunuzda asılı olacak... Üstelik elin ayağın ne varsa dile gelecek ve itiraf edecek... Niyetlerin de ifşa olacak... Gücüne talip oldukların da kendi başının derdine düşecek... Yok eğer 'Tek'e talip olursanız hiç kaybetmezsin... Hiç bir yerde kaybetmezsin... Çünkü ‘la-havle ve la-kuvvete illa billah...’ Yalnızca o... Gerisi vehim…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.