Yalnız, güzel ülkemi sevebilirsiniz!

xxx65
Önceki gece yarısından itibaren...
"Yalnız ve güzel ülkem" yine çok mahalde sımsıcak anılır olmuştu.
Berbat futbolun ardından birden inatla (ve oyundan keyif alarak) diriliş...
"Türkiye üstüne" epey haklı yargı ile haksız önyargısı bulunanlar dahil, "saygı duyulası bir direniş" ten...
"Teslim olmayan kalpler" den...
"Futbolu çirkinleştirenlere (hatta kendimize) inat, futbola hak ettiği heyecanı, güzelliği, mücadeleyi, ortaklaşmayı, neşeyi kazandıran bir takım" dan söz ediyorlardı.
Bir hakikatten, emekten, yürekten bahsediyorlardı...
Araya sıkışmış Nobel, Cannes gibi daha az popüler, daha kişisel, burada ya etrafında bölünme olmuş yahut kitabı okunmamış, filmi görülmemiş "büyük ve istisnai" ödüller dışında...
Bu ülkenin adı bir de "ABD işgaline ortak olmayı Meclis kararıyla kabul etmediğimizde" bu kadar (belki daha da fazla) sıcak anılmıştı.
Uzun süredir bu topraklardan kan fışkırıyor...
Çamur fışkırıyor...
Sinsilik, tuzak, kumpas, adilik, tezgah, nefret, kin, düşmanlık, cümle alemden korku ile cümle aleme öfke fışkırıyor.
Kendisiyle barışamayan, koklaşamayan, içi kararmış, ruhu çürümüş bir bedenin acısıyla inliyoruz.
İhtiyacım(ız) varmış...
Şişirme şoven böbürlenmelerle bezeli, kıt kelime dağarcıklı, karbon şablon bir sürü yazı yerine, "üçüncü göz"le yazılmışları okuyup keyiflenmek istedim sabaha kadar.
Dünyanın dört yanında, okuyup anlayabildiğim, az anladığım, hiç anlamadan tahmin edebildiğim, öylesine baktığım dillerde, onlarca yazı ile mesaj okudum...
Özellikle maçı kendi ülkesinde TV'de izlemiş sıradan insanların, sokaktakilerin, evlerdekilerin orta yere yazdıklarını, hissettiklerini.
Birden sevivermişlerdi ülkemi... daha ziyade, futboldan bihabermiş gibi başlayıp da maçlara, sonra acayip bir inatla, kendini bulup ya da o anki kendini aşıp hırsla maç çeviren "takım"ı.
"Critical Culture" da yazan birisi diyordu ki:
"Futbolda, Türklerin bu yaptığından daha güzel bir şey var mı?.. Kalbiyle de oynamaya başlayanların ölmeyi reddettiği bir maçtı.
Türkler şampiyonada en yetenekli takım değil; hatta Çeklerden de yetenekli değil... Ama inatçı ve direnişçi..
Bu maçın da o suçlusu vardı: Negatif futbol, tek forvet ve beş defansla gol üstüne yatma taktiği, savunmada top oyalama, rakibine de kendi taraftarına da saygısızlık.
Bu kez kurban ona son nefesini vermeyi reddetti.
Bu maç, 20 dakikalık dahi olsa, futbolun antifutbola zaferidir. Belki nihai zafer değil, belki çok büyük bir savaş da değil, ama bu oyunu sevmemiz, titizlenmemiz için bir zafer.
Kazanmak uğruna çok değeri feda edebilen zihniyete karşı..."
Ben de diyeyim ki... Kazanmak uğruna çok değeri feda edebilen zihniyete karşı... Fedakarca kazanılmış bir zafer.
"İçimizde olmayan bir İrlandalı" Guardian okuru şöyle yazmıştı:
"Seyrettiğim en iyi, en kötü, en üzücü 20 dakika. Devrede Türkler bitti sandım. Çok sonra, Boğaz çocuklarına (ve bizim buralılara da) sık olduğu gibi, bambaşka bir yaratık olarak dirildiler. Sevmesi zor bir takım olabilirler ama kazanmalarına çok sevindim. Çünkü hiç sıkıcı değiller."
Bir Avusturyalı en çok şuna sevinmişti:
"Bir Türk taraftarın Avusturya TV'sine söylediği çok hoşuma gitti: ''Maçı, bizden nefret eden (aşırı sağcı lider) Stracher'e hediye ediyorum. ."
Biri de şöyle yazmıştı:
"Viyana'da yaşayan ve bir Türk kadınla evli İngiliz'im. Maçı bir Türk restoranında karımın bir dolu akrabasıyla izledim. Viyana şu anda çıldırdı. Adeta, muhafazakar Avusturyalıların üstüne şey eder gibi. Harika!"
Portekiz maçında ruhsuz gördüğüm ruh, kulübede ve sahanın içinde gırtlak gırtlağa saldırmak, çıldırmak değildi...
Arda'nın kıpır kıpır futbol neşesiydi...
Nihat'ın tüm takımı sakinleştiren, "hızlı oyun"a davet eden efendi hırsıydı...
Hamit'in sağbekte kaçan keyfini orta sahada bulması, asık yüzünün gevşemesi, ayağından üç gol ortası çıkabilmesi, sonra tevazu ile şansın hakkını bile teslim edebilmesiydi.
Futbolu da birbirimizi de sevmeye, birbirimizle keyiflenmeye, başkalarıyla paylaştığımız oyunlarda karşılıklı saygıya acayip insani ihtiyacımızdı! Akıl ve yürek işbirliğiyle iyi şeyler yapmaya susamışlığımızdı!
Günlük Fransız spor gazetesi L'Equipe, "Türklerle bir maç asla bitmez!" dedi.
Kesin... Daha iyisini de yapabilir, daha fazla eğlenebiliriz!
Yensek de yenilsek de.
Tabii şu soru hep baki:
Hadi "Biz" kendi "galip milli takımımız"ı kafadan sevdik de... Başkaları, "kendilerinin olmayan, ülkelerine zafer getirmeyen" o takımı o gece neden sevmişti?
Çok şeyin sırrı belki de burada.