Allahü teâlâ, insanları başı boş bırakmadı. Her istediklerini yapmağa izin vermedi. Nefislerinin hayvanî zevklerine, taşkın ve şaşkın olarak tabi olmalarını, böylece felaketlerine sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içerisinde yaşamaları ve sonsuz seadete kavuşmaları için arzularını ve zevklerini kullanma yollarını gösterdi. Dünya ve ahiret seadetine sebep olan faydalı şeyleri yapmalarını emretti. Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti. Dünyada rahat yaşamak ve seadete kavuşmak isteyen, islâmiyete uymaya mecburdur.
Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa süren, mahsül almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını geçici zevkleri, nefsin arzularını taşkın ve şaşkın olarak yapmakla geçiren de, ebedî nimetlerden ve sonsuz zevklerden mahrum kalır. Bu hal, aklı başında olanın kabul edeceği bir şey değildir.
İlk mektep yaşındaki çocuklar, bahçede ve umumi yerlerde oynarlar. Hoşlarına giden ve arkadaşlarından gördükleri şeylerle vakit geçirirler. Anaları, babaları zararlı şeylerle oynamalarına mani olur. Söz dinlemezlerse, döverek zararlı oyunlara mani olurlar. Ananın ve babanın terbiyesi ile yetişen çocuklar, büyüyünce kendilerine ve cemiyete faydalı olurlar. Bunun gibi, insanlar, nefislerinin ve kötü kimselerin isteklerine uyarak zararlı işler yapıyor. Allahü teâlâ çok merhametli olduğu için, faydalı ve zararlı şeyleri bildirmiş, faydalı olanları yapmayı ve zararlı olan şeylerden sakınmayı emretmiştir. Bu emir ve yasaklara din denir. Muhammed aleyhisselamın bildirdiği dine islamiyet denir. İslamiyete uyanlar, hep faydalı işler yaparlar. Kimseye zararları dokunmaz. Bunları Allahü teâlâ da, kullar da sever. Dünyada ve ahirette seadete kavuşurlar. Görülüyor ki, islâmiyet, insanları seadete kavuşturan sebeptir. Bu sebebe yapışmak, insanlara külfet ve eziyyet değil, seadete kavuşmaları için vesiledir.
Allahü teâlâ herşeyi bir sebep ile yaratmaktadır. Analar, babalar, bu âdet-i ilahiyyeye uyarak, evladlarının iyi adam olmaları için, terbiye etmek sebebine sarıldıkları gibi, Allahü teâlâ da, kullarının dünyada rahat yaşamaları ve ahirette sonsuz seadete kavuşmaları için, İslamiyet nimetini sebep olarak yaratmıştır. Herkes bu sebebe yapışşa, kimse dert ve keder çekmez. Üzüntü ve sıkıntı kelimeleri unutulur. Her yer güllük, gülistanlık olur.
Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır. İnsanın sıhhatli ve kuvvetli olduğu zamandır. Bu zaman, her gün geçiyor, azalıyor. Erzel-i ömr (ömrün en rezili) olan ihtiyarlık yaklaşıyor. Yazıklar olsun ki, en şerefli ve en lüzumlu iş olan marifetullahı kazanma, hayal olan erzel-i ömre bırakılıyor. En şerefli olan zamanları, en zararlı ve kötü şey olan nefsin arzularına kavuşmak için sarf ediliyor. Nitekim Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi vesellem), “Yarına yaparım, yarına yaparım diyenler aldandı” buyurmuştur.
Allahü teâlâ, insanları ve cinleri kendisini tanımak, rızasına ve sevgisine kavuşmak için yarattı. Ne zamana aklımızı başımıza toplayacağız? Ne zamana kadar bu nimetten mahrum kalacağız. Nefsi ve şeytanı sevindirmeğe ve Allahü teâlânın rızasından mahrum kalmaya ne kadar devam edeceğiz? Dünya lezzetleri nefsin arzularıdır. Allahü teâlânın marifetine kavuşmasına mani olan en kuvvetli düşman da, nefsin arzularıdır. Bu arzular bitmez ve tükenmez. Allahü teâlâ aklımızı başımıza almayı nasip eylesin.