Yeni başlayanlar için statüko

xxx09

- Statüko, darbe tehdidiyle herkesi sindirmeye çalışan çatık kaşlı generallerdir.

- Statüko, sivil hükümetin tekerine taş koyan yüksek yargıçlardır.
- Statüko, uzun kulaklarıyla herkesin telefonunu dinleyen sinsi güçtür.
- Statüko, gazete ilanlarıyla hükümet düşürme gücünü elinde bulunduran işadamlarıdır.
- Statüko, “Ordu göreve” pankartlarıyla sokağa dökülen kışkırtıcıları besleyen düzendir.
- Statüko, Anayasa Mahkemesi’dir, Yargıtay’dır, HSYK’dır.
- Statüko, kitle iletişim araçlarıdır.
- Statüko, istihbarat örgütleridir.
- Statüko, YÖK’ün kara cüppeli profesörleridir.
* * *
AK Parti, işte bu “statüko”ya karşı savaşarak geldi bugünlere...
Çatık kaşlı generallerle savaştı, YÖK’ün kara cüppelileriyle savaştı, iş dünyasıyla savaştı, “Ordu göreve” diyenlerle savaştı, yüksek yargıçlarla savaştı, kitle iletişim araçlarıyla savaştı...
Ve sonunda bu savaşı kazandı.
Hem de öyle bir kazandı ki...
Kaybedenleri ya bir daha kafayı çıkaramayacak hale getirdi ya da kendine bağladı.
Yeni tablo şöyle bir şey oldu:
Generaller okeydir, iş dünyası okeydir, kitle iletişim araçları okeydir, Anayasa Mahkemesi okeydir, HSYK okeydir, YÖK okeydir, istihbarat örgütleri okeydir, uzun kulaklar okeydir falan...
* * *
Yani bir “statüko” gitti, yerine başka bir “statüko” geldi. Bundan böyle... Her kim size eski alışkanlıkla “statükocu” diye laf çakarsa...
Ona hemen şunu sorun: “Hangisini kastediyorsun? Eskisini mi? Yenisini mi?”

Artık vazgeçsek

BİR: “Cahil halk sürüsü” geyiği yapmaktan...
İKİ: “İran, AK Parti’ye para yardımı yaptı” tarzı Batı kaynaklı palavralara bel bağlamaktan...
ÜÇ: Kendimizi zerre kadar suçlamayıp kusurları hep başka taraflarda aramaktan...
DÖRT: “Deniz Baykal geliyor” falan diyerek olmayacak işler peşinde koşmaktan...
BEŞ: “Sezen Aksu’ya yapılan büyük zulüm” edebiyatından...
ALTI: “Hrant benim en yakın dostumdu” cümlesiyle pazar payı arttırma çalışması yapmaktan.
YEDİ: “Okyanus Ötesi”ni gereğinden fazla abartmaktan...
SEKİZ: “Hayır” diyenlerin korktuğunu sanmaktan...

Bir başka açıdan yüzde 58

AKLIMDA şu türden “şeytani” bir soru var:
Yasemin Çongar, Ahmet Altan, Emre Aköz, Eser Karakaş, Oral Çalışlar, Etyen Mahçupyan gibi isimler, herhangi bir halkoylamasında Türk halkının yüzde kaçını ikna edebilirlerdi?
AK Parti olgusu söz konusu olmasaydı ve bu isimler çarıklarını giyip Anadolu yollarına düşerek “Ey halkımız, hadi evet oyu verin” deselerdi...
Mesela Yozgat’tan yüzde 70, mesela Erzurum’dan yüzde 68 oy çıkar mıydı?
Hiç sanmıyorum.
Şunu söylemek istiyorum:
“Evet” oyları “yüzde 58” çıktı diye hiç kimse, halkımızın büyük çoğunluğunun demokrasi âşığı olduğunu, liberalizme gönül verdiğini, darbelerden nefret ettiğini, Kürt sorununun çözümü için “açılım” politikalarına tam destek çıktığını, Ermeni meselesine insancıl yaklaştığını falan sanmasın.
Keşke gelse ama “Yüzde 58” maalesef o manaya gelmiyor.
* * *
“Yüzde 58” şudur:
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük “Sünni muhafazakâr dayanışması”dır.
Türkiye tarihinin hiçbir döneminde...
Cemaatler, tarikatlar, mukaddesatçılar, milliyetçiler, Osmanlıcılar, Anadolucular, Milli Görüşçüler, en radikalinden en ılımlısına İslamcı dernekler, ünlü hocalar, manevi yöne önem veren Türkçüler bu denli büyük bir ittifak sağlamamışlardı.
Türkiye tarihinin hiçbir döneminde...
Fethullah Gülen Grubu’nun hedefe kilitlenmişliği ile AK Parti’nin hedefe kilitlenmişliği bu denli at başı gitmemişti.Türkiye tarihinin en azından yakın döneminde... Sağ muhafazakârlık ile İslamcılık bu denli iç içe geçmemişti.
* * *
Yasemin Çongar, Emre Aköz, Ahmet Altan, Eser Karakaş, Genç Siviller, Oral Çalışlar, Etyen Mahçupyan, Taraf Gazetesi, Murat Belge falan...
“Yüzde 58” karşısında hiç olmazsa bir parça “ihtiyat payı” bıraksalar iyi ederler. Çünkü...
“Muhafazakâr ittifak”, şişede durduğu gibi durmaz ve bu işin sonunda onlara yine hayal kırıklığına uğramak düşebilir.