Yoklukta Var Olmak İster miydiniz?

Mustafa TUTKUN

 

Yüce Yaradan’ın kulları arasında en sevmediği zümrelerden biri yeryüzünde böbürlenerek yürüyen kimselerdir. Onlar insanın yaradılışındaki sırrı bir kenara bırakıp ellerindeki nimetleri kendilerinden bilen ve başkalarını düşünmeyen kimselerdir.

Oysa dünyaya gelirken elimize bir liste verilse ve şu ülkelerden hangisinde dünyaya gelmek isterdiniz diye bir soru sorulsa bile gaybı bilemeyeceğimiz için tercihlerimiz, bugünkü aklım olsaydı şunu seçerdim dedirtecek cinsten olacaktır. Yani kimseye böyle bir tercih hakkı verilmediğinden içinde bulunduğumuz durum her zaman arzu edilen bir durum olmayabilir. İmtihanın başladığı yer de burasıdır aslında!

 

Hangi coğrafyada, hangi zamanda, hangi ana babadan ve hangi cinsiyette dünyaya geleceğimiz konusunda bir tercih hakkımız olmadığına göre bizimle aynı şartları paylaşmayanlarla ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? Faşizm, kominizim ve kapitalizm gibi sistemler bu ilişkilerin devlet yönetiminde ifadesini bulmuş şekilleri değil midir?

Şöyle bir mizansen yapalım mesela, siz biri Afrikalı biri Avrupalı bir ebeveynden iki kardeş olarak dünyaya geldiniz. Siz erkeksiniz kardeşiniz ise kız, sizin ten renginiz daha koyu onunki ise açık. Kader çok küçük yaşta sizi bir şekilde ayırdı ve kız kardeşiniz annenizle birlikte Afrika’ya, varsayalım Nijer’e, döndü siz ise babanızla beraber Paris’te kaldınız. Aradan uzun yıllar geçti ve bir gün televizyonda “Nijer’de büyük bir kuraklık ve kıtlık yaşanıyor. Binlerce insan yeterli beslenemediği için ölümle karşı karşıya” diye bir haber duydunuz. Eğer “normal” bir insansanız vereceğiniz ilk tepki acaba annem ve kardeşim nasıllar olacaktır, yüreğiniz “cız” edecektir. Aynı durum Filistin, Bosna, Afganistan, Irak gibi ülkelerde yaşanan veya yaşanmış trajediler için de düşünülebilir. Bu insan olmanın gerektirdiği bir tavırdır, din kardeşliği ise bu tavrı önceleyen bir etkendir.

 

Nijer’e ilk gittiğimde gördüğüm manzara karşısında ilahi adalet mefhumu üzerinde düşünmekten kendimi alamadım. Ben sahip olduğum bunca nimete rağmen nankörlüğümün bini bir para iken, orada “mutlak yokluğun” içinde şükredip mutlu olabilen insanları görmek beni derin düşüncelere daldırdı. 13. Yüzyılın standartlarında 20. yüzyıl ile birlikte yaşayan bu insanların benden farkı neydi? Bana sunulan nimetler onlara niye sunulmamıştı? Dünyalık bir cevabı olmayan bu sorularıma ancak hesap günü uygulanacağına inandığım “katsayı formülü” ile bir çıkış yolu bulabildim. Hani şu İmam Hatiplilerin önünü kesmek için uygulanan katsayı var ya, onun gibi bir şey yani. Yalnız bu katsayı çok değişken; sıfır ile sonsuzluk arasında bir çarpan ve sınav sonucunu hesaplayanın mutlak hâkimiyetinin olduğu bir mizan... (Yani karara itiraz edecek bir anayasa mahkemesi yok!) Diğer bir fark ise bu sınavda yardımlaşmak serbest ve yardımlaşanların kat sayıları yardımlaşmanın mahiyetine göre ayrıca artırılıyor.

O zor şartlar altında yaşayan insanların katsayıları yüksek iken, nimetler içinde yüzenlerin katsayıları daha düşük, ancak oradakileri de düşünüp onlara el uzatanların katsayıları ise hepsinden daha yüksektir.

Bu yüzdendir ki insanlığını kaybetmemiş toplumlar kendileri ile aynı imkânlara ve fırsatlara sahip olmayanlara veya darda kalanlara daha sistemli ve sürdürülebilir yardımlar yapabilmek için müesseseler kurmuşlar ve bunları hesap gününün sahibine adamışlardır. Öyle ki vakıf dediğimiz bu kurumlar bütün kültürlerde kutsal kabul edilir olmuştur. Bugün Osmanlıdan kalan vakıf arazilerini ispat edildiğinde birçok gayri Müslim devletten geri alabiliyorsak bu anlayış sebebiyledir.

Bundan nasibini alamamış katsayıları düşük insanlar ise bu tür çalışmalara destek olmadıkları gibi sürekli köstek olma gayreti içine girmişlerdir. Oysa bu tür kurumların yaşatılması toplumların medeniyet seviyesi ile de doğrudan alakalıdır.

Unutmayalım ki hesap günü “yokluk içinde var olmak” ile “varlık içinde yok olmak” arasındaki fark sadece bir katsayı farkıdır.

·         Çarpmada sıfır yutan elemandır ve işlem sonucu her zaman sıfırdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.