"Balyoz da neymiş?" küçümsemesiyle konuyu ele alan, Albay Dursun Çiçek imzalı belgeye sürekli dudak büken meslektaşlar zorda; Ergenekon'un yan vukuatı haline dönüşmenin eşiğindeler... Gazetecilik kuşkusuyla her söylenene inanmalarını kimse beklemiyor elbette, ancak askerin önünde sürekli hazırol halinde durmaları yok mu, onları yokoluşa doğru esas o halleri sürükleyecek...
Ertuğrul Özkök gibi geçmişte hep yanlışa oynayıp sergilediği binbir ric'atla kaşarlanmışları yeni duruma kendilerini derhal adapte ediverdi, ama askerin kendi bilirkişisi "Balyoz bir darbe hazırlığıdır" dediği ve Askeri Mahkeme de 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' belgesinin altındaki ıslak imzanın Albay Dursun Çiçek'e ait olduğunu söylediği halde hâlâ hazırol durumlarını bozmayanlar var.
Onlar iflâh olmaz, şifa bulmaz tiplerdir; bu sebeple onlardan nedamet beklediğimiz yok...
Dünyadaki gidişin istikametini doğru okuyanlar hayli zamandır kendilerini 'Yeni Türkiye' şartlarına ısındırmış durumdalar. En önemli örnek, 'zenginler kulübü' diye de bilinen TÜSİAD... Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de çoğu kez yeniliklere öncülük etmiş sermaye sınıfı, bir önceki yönetim döneminde, 'Ergenekon' konusuna da, iktidarın ülkeyle ilgili niyetlerine de yanlış teşhisler koymuştu. TÜSİAD yanlış yolda olduğunu tam zamanında gördü ve kabuk değişimini erkene alarak olan-bitene daha gerçekçi yaklaşan yeni bir kadroyu işbaşına getirdi.
Siyasetin ne kadar hantal olduğuna, sonunu getirecek olsa bile yanlıştan kolay dönemediğine de bir örneğim var: CHP... Deniz Baykal 'Ergenekon' sürecine ilk günden koyduğu yanlış teşhisinin kölesi haline dönüştüğünü hâlâ anlayabilmiş değil. 'Balyoz Darbe Planı' ile yüzyüze geldiği andan itibaren en alaycı tavrını takındı Deniz Bey; 'ıslak imza' için geliştirdiği dil mizah dergilerini aşan bir yıpratıcılığa sahip...
CHP liderinin yerinde başka kim olsa kendisini yanlışlarla bu denli özdeşleştirmekten kaçınırdı. 'Ergenekon' sürecini sahiplenmesi veya 'Balyoz Darbe Planı' haberleri çıkınca hemen ayılması, 'ıslak imza' tartışmasında erken davranması beklenmezdi belki, ne de olsa muhalefet muhalefetliğini yapar bizde; ancak yine de her türlü ihtimali gözönünde bulundurarak göğsünü Ergenekon'a, Balyoz'a ve ıslak imzaya siper etmesi gerekmezdi.
Kanıtlar ve belgeler ne derse desin gözünü ve kulağını gerçeklere kapatmış dar bir çev-reye hapsetmiş görünüyor Deniz Baykal; her yeni kanıt ve belgeyle sayıları biraz daha daralan bir çevreye... Şimdilik zevahiri kurtarsa bile, tavırları kısa süre sonra gülünç bir hal alacağı için, o çevre hiçbir siyasi kadroya itibar getirmez. Oysa, herkesin bildiği gibi, siyaset bir itibar mesleğidir.
Medyadaki yeminli Ergenekon-körleriyle her yeni gelişmeye gözünü ve kulağını tıkayan CHP yönetici kadrosunun ortak noktası, her iki kesimin de zamanın ruhunu kavrayamaması ve dünyadaki son gelişmelerin kendi varlık sebeplerini tehdit ettiğini hissetmeleridir. 27 Mayıs (1960) darbesi sonrasında oluşmuş olan siyaset ve medya düzeni çatırdıyor, bazı siyasiler ile mevcut medya düzeni sayesinde ayakta durduklarının bilincindeki bazı yazar ve medya yöneticileri kaderlerini giderek daha fazla birbirlerine bağlıyorlar.