19 Mayıs’tan 29 Mayıs’a

19 Mayıs’tan 29 Mayıs’a

 

19 Mayıs Gençlik Bayramıydı.

O gün tatildi tüm resmi kurumlar.

Gençlerin günüydü.

Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk de anıldı.

Buna kimse bir şey demiyor,  zaten deme yetkisi de yok.

Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün anıldığı 19 Mayıs ile İstanbul’un fethi 29 Mayıs arasında ne fark var?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur Mustafa Kemal Atatürk.

Ama Fatih Sultan Mehmed ise hem yüce Peygamber (sav) tarafından övülmüş, hem çağı değiştirmiş, hem İstanbul’u fethettiği yaş itibariyle tüm yüzyılın gençlerine örnek olabilecek karakteri olan, hem de mensubu olduğu İslam’ın merhamet dini olduğunu yaptığı işlerle göstermiştir.

Hal böyleyken neden 29 Mayıs gününe devlet tarafından fazla ehemmiyet verilmiyor?

İstanbul günümüz Türkiye’sinin ekonomik kalbi.

İstanbul, bir kültür başkenti.

İstanbul, herkesin hayran kaldığı tarihi dokularla dolu bir şehir.

İstanbul, Türkiye’nin gözü bebeği.

Herkesin gözü onda.

Buna rağmen İstanbul’un fethi hak ettiği değeri görmüyor.

Televizyonlarda İstanbul’un fethi fazlaca işlenmiyor.

Türkiye’nin dört bir tarafında kutlamalar yapılmıyor.

Neden acaba?

1 Mayıs bile resmi tatil olurken, Sevgililer Günü’ne,  Anneler Günü’ne, o günlere, bu günlere fazlaca değer verilirken İstanbul’un fethi toplum içinde niye istediği değeri almıyor?

Aslında İstanbul’un fethinden çıkartacağımız çok dersler var.

En başta çıkartacağımız ders; azimli bir kumandan olan Fatih Sultan Mehmed’in yetişme tarzı.

….

Belki bu yazımı okuyan nice okurlar Fındıkzade’den çok defa geçmiştir. Ya tramvayla, ya otobüsle, ya otomobille ya da yayan olarak. Orada Karamani Piri Mehmed Paşa Cami’nin karşı sırasında ufak bir mezarlık vardır.

Orada büyük bir zat vardır.

Kimimiz biliriz, kimimiz de pek bilmeyiz.

İşte orada yatan zat, İstanbul’un fethine mazhar olmuş büyük Sultan Fatih Sultan Mehmed’i babası II. Murad’ın “eti benim, kemiği senin” diyerek alıp yetiştiren, yeri geldiğinde sopasını gösteren Molla Gürani Hazretleri’dir.

Fatih Sultan Mehmed gençti ve o zamanın koşullarında nasıl yetişti?

Bir onu inceleyelim ve bir de zamanımız gençlerini.

O zaman karar verelim 19 Mayıs mı daha değerli, yoksa 29 Mayıs mı?

Şimdi size ufak bir anekdot sunuyorum.

Bu anekdotta Molla Gürani Hazretleri nasıl genç Fatih Sultan Mehmed’in gözünü açmış, onu nasıl yetiştirmiş ve onu İstanbul’un fethine nasıl hazırlamış, bunu göreceğiz.

“…….

Padişah, Molla Gürani Hazretlerini yollarken “Eti de senin” der, “kemiği de. O bundan böyle senin oğlun. Var bildiğin gibi işle!

Mübarek, Manisa’ya vardığı saat, şehzadeyi derse çağırır. Uşaklara bile itibar eder, ama geleceğin sultanını görmezden gelir. Talebesine sıradan biri gibi davranır ve “Otur!” der, “Hayır oraya değil, şuraya!” O güne kadar emretmeye alışan şehzade şaşakalır. Belki de hayatında ilk kez diz çöker. Molla emsileyi açar ve emreder: “Darabe (Dövmek) fiilini çek bakayım!Fatih fiili kafasına göre çeker. Çat pat bir şeyler söyler işte. Molla Gürani’nin kaşları yıkılır, kafasını “olmadı” gibilerden sallar, bakışlarıyla azarlar. Sonra üstüne basa basa fiili çeker ve sesini yükselterek misallendirir: “Döverim, seni döverim, seni öyle bir döverim ki!...

Fatih ağlamaklıdır. Dudakları uçuklaya yazar. Korkudan sesi titrer. İçinden son cümleyi tekrar eder. “Darabtühü cidden şediden.” İnanın döver mi döver. Bundan böyle saray halkına rezil olmak da vardır işin içinde.

Şehzade artık geceleri ödev yapmaya başlar ve ezberlerini aksatmaz. Daha doğrusu aksatamaz. Ama gün gelir ilmin tadını alır. Eski haşarılıklarından utanır. Çok değil üç beş ay sonra bambaşka biridir o. Molla Gürani HazretleriArabi ve Farisi bilmek yetmez” der, “Düşmanlarının da lisanını öğrenmelisin!” Nitekim Fatih Latince, Sırpça ve Rumca öğrenir. Hem konuşur hem yazar.

Ardından “kâfirdir” demez, Şehzadeyi İtalyan asıllı Anconal Giriaco’nun önüne oturtur, Avrupa tarihini okutturur. Dahası neme gerek dedirtmez, aritmetiğe, geometriye, astronomiye zorlar. Hepsi bir yana ufkunu açar. İnanç aşılar. Eğer istenirse gemilerin karadan, kağnıların sudan yürüyebileceğine inandırır.

Bir ara Manisa’ya gelen Sultan Murat, oğlunu tanıyamaz. Fatih görünüşte çocuktur, ama çok olgundur. Ufku geniştir sonra. Hedefleri, ideâlleri vardır. Ki İstanbul bunlardan biridir sadece. İşte belki de bu yüzden tahtını düşünmeden bırakır ona.

Sultan Murat, Molla Gürani’ye şükranlarını sunarken kelime seçmekte zorlanır. Hatta gözü kapalı vezirlik teklif eder. Mübarek boş versene gibilerden omuzunu silker. “Onu isteyene verin Sultanım” der, “Yıllardır bu makama ulaşmak için çalışanları kırmayın. Dostlarınızdan olmayın sonra!

         Ancak kadılığı reddetmek gibi bir şansı olmaz. Nitekim bir müddet devlet erkânıyla çalışır. Lakin fırsatını bulduğu an ayrılır, apar topar Kahire’ye döner. Belki de vebâlden kaçar."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum