28 ŞUBAT’TA NELER OLDU

1991 yılı öncesine kadar sağ sol tartışmaları ve çekişmeleri yaşanırken 1991 yılından sonra TSK sistem değişikliğine gitti.

1991 Mahalli seçimlerinde o zamanki Fazilet Partisi iyi bir çıkış yakaladı.

Dz. K.K.lığı’nın ana ast karargah bölgesi olan Gölcük/Kocaeli’nde Fazilet Partisi’nin adayı kazandı.

Ankara Sincan’da Fazilet Partisi’nin adayı kazandı. Malum daha sonra tankları yürüttüler.

Bunu rahmetli Erbakan reklam aracı olarak kullanmak istedi ve askerler bizi seviyor, bize oy verdiler, Gölcükte kazandık, Sincan’da kazandık dedi.

Bu TSK’da çok ciddi bir rahatsızlığa yol açtı. Kötü gözler bunu farklı algıladı, işi din düşmanlığına döktüler.

Bu tarihten sonra irtica konusu sık sık gündeme gelmeye başladı.

YAŞ kararları önce yargıya kapatıldı.

Daha sonra fişlemeler ve ani hesap sormalar dönemi başladı. Özellikle Hv.K.K.lığı’nda dindar Subay ve Astsubaylar tutuklanarak sorguya çekildiler.

28 er gün disiplin hapsinde yatırılarak kendilerine eziyet çektirildi. Namaz kılmak kanunen yasak olmadığı için mahkeme kararı yerine disiplin mahkemeleri yolu ile personeli mahkum ettiler ve sindirmeye çalıştılar.

Özellikle zamanın Cumhurbaşkanı Demirel sürekli irtica yaygaraları kopartarak askerleri mütedeyyin personel ve dindar kesim üzerine saldı.

Eski Dz.K.K. SGÜven Erkaya’nın; İrtica PKK’dan tehlikelidir söylemlerini basını izleyenler hatırlayacaktır.

1994 yılı Donanma Devamlı talimatında Gölcük garnizonuna başörtülü Subay ve Astsubay eşlerinin ve sakallı personel yakınlarının giremeyeceği yazıldı.

Kimlik kartları değiştirildi ve bu sebeple yeni kimlik kartı çıkartmak mecburiyeti yüzünden başörtülü eşlere ve ebeveynlere kimlik kartı verilmedi.

Sağlık karneleri de bittikten sonra yenilerini çıkartmak sorun oldu.

1995 yılında ben Mayın Filosu /Gölcük’te görevli idim ve bu görevim esnasında bir istihbarat astsubayının ağzından kaçırması ile Batı çalışma Grubu’nu (BÇG) öğrenmiştim.

Karşı istihbarat ile görevli personeli öğrendim ve etrafımda tanıdığım, dindar olduğunu bildiğim personele konuyu bildirdim.

1996 Yıl başında malum Kardak krizi çıkmıştı. Kriz Ramazan ayına denk gelmiş, savaş ortamının tetiklediği manevi değerlerin artması istihbaratçıların personeli kolay avlamasına sebep olmuştu. Normal zamanlarda belki daha gevşek olan inanç esasları konu memleket davası olunca ön plana çıkıyor ve milli ve manevi değerler önceleniyordu. Bunu da suiistimal ettiler.

Tam bu dönemde Genelkurmay emri ile Kuvvet K.lıkları ve ana ast birliklerden en alt kademelere kadar emirler ile personel bilgi formları adı altında eş ve 12 yaşından büyük kız çocuklarının fotoğrafları istendi.

Tesettürlü fotoğraf veren personel ikaz edildi, hakaretlere uğradı, tehdit edildiler.

Açık fotoğraf vermeleri istendi, ama açık fotoğrafa dönenler de fişlenmekten kurtulamadılar.

O esnada Fetö ortaya çıktı ve “başörtüsü füruattır “ fetvası ile kendine bağlı cemaat eli ile çok ciddi bir çözülmenin önünü açtı. Eşlerinin başlarını açmayan personel veya açık fotoğraf vermeyen personel Fetö müntesipleri tarafından ispiyonlandı.

Bu durumu Eski Gen. Kur. Bşk. İlker Başbuğ 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonraki dönemde bir demecinde itiraf etti.

Bu dönemde BÇG ve Fetö işbirliği ile fişlemeler hızlandı ve yaklaşık 5000 ila 6000 dolayında mütedeyyin subay ve astsubay ordudan YAŞ kararları ile ihraç edildiler.

YAŞ kararlarının yargıya kapalı olması sebebi ile hak aramak imkansızdı.

AİHM ise dini menşeli hiçbir davaya mağdur lehinde karar vermedi.

İç hukuk yoları tüketilmediği gerekçesi ile tüm başvurulara red kararı verdi.

Halbuki YAŞ kararları iç hukuka kapalı idi ve tüketilmesi imkansızdı.

Ben AİHM’ye başvurmadım.

Benim gerekçem ise “halkının yüzde 90’ı Müslüman olan bir Ülkeyi Hristiyan Birliği mahkemesi olan AİHM’ye şikayet etmeyeceğim diyerek arkadaşlarımdan gelen  teklifleri de kabul etmedim.

Neticede 2010 yılı Anayasa referandumunda YAŞ kararları yargıya açıldı.

MSB’lığı ve AYİM’e  yaptığımız başvurularda geriye dönük maaşlar ve tazminatlar hariç ki aslında mağduriyetlerin giderilmesinin en nemli maddeleridir, derece kademe ilerlemeleri, sadece emekli sandığı dosyasında olmak kaydı ile rütbeler, kimlik kartlarımız ve pasaport haklarımızı aldık. Rütbelerin Kimlik kartlarına yansıması da kabul edilmemiştir.

O zaman da YAŞ kararları çok konuşulduğu için yaklaşık 1000 kadar personel ikili ve üçlü kararnameler ile ihraç edildiler. Bakan onayı ve ya ikili üçlü kararnameler ile ihraç edilen personelden yaklaşık 500 kişinin mağduriyetleri halen devam etmektedir.

İkil üçlü kararnamelere yargı yolu açık imiş, ama bu personelden saklandı.

İhraçlar YAŞ kararı gibi tebliğ edildi ve mahkeme önü gizli olarak kapatıldı.

Ben eşime hala başörtülü olduğu gerekçesi ile kimlik kartı çıkartamadım.

2 defa başvurdum 2 defa red geldi.

Artık uğraşmıyorum. Eşim de sivil kimliğinden memnun.

28 Şubatlar tekrar yaşanmaması için, mağduriyetlerin giderilmesi için hükümetin bu konuları tekrar ele almasını umuyoruz. Balyozculara, Ergenekonculara tanınan haklar, verilen tazminatlar 28 Şubat mağdurlarından esirgeniyor. 1960 darbesi esnasında ordudan ihraç edilen harp okulu öğrencileri, teğmen rütbesi ile ihraç edilen subayların tamamı Korgeneral rütbesinden emekli edilerek kıyak maaşlar bağlandı. EMİNSU (Emekli İnkılap Subayları) kanununu hükümetin biliyor olması gerekir.

Biz darbe yapmadık, dinimizi yaşamaya, görevimizi en iyi şartlarda yapmaya çalıştık. Biz; vatan sevdalısı idik. Ceza olarak karşımıza çıktı.

En son çıkan torba yasa da belli bir süreden öncesinin kapsamadığı için 28 Şubat mağdurları maalesef kapsam dışı kaldı, mağduriyetler devam ediyor.

1000 yıl sürecek dediler, tesiri geçmiş gibi görünse de mağduriyetler devam ediyor. Birileri bir yerlerde 28 Şubat sürecini yaşatmak için uğraşıyor.

 

Ahmet TÜRKAN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum