30 Ağustos ve TİHA

 

Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.(Orhan Veli)

Ağustos ayı Türk ve İslam Tarihi açısından müstesna bir yere sahiptir. Türkün kaderinin çizildiği, göbeğinin kesildiği bir ay desek mübalağa olmaz. Malazgirt’ten Mohaç’a, Otlukbeli’nden Çaldıran’a, Mercidabık’tan Belgrad’a, Kıbrıs’tan Lozan’a, Erzurum Kongresi, Sevr Antlaşması, Sakarya ve Büyük Taarruz hepsi bu ayda. Zaferler ayı diyebiliriz kısaca.

30 Ağustos Zafer Bayramı da bütün bunlarla beraber Büyük Taarruzun zafere dönüştüğü gün olması hasebiyle elbette önemli bir gündür ve büyük bir zaferdir. Ama bana göre bu zaferi büyük yapan askeri neticelerinden ziyade sosyolojik arka plandır. Cihan devletinden Anadolu’ya sıkıştırılmış, orda da toprakları işgal ve tehdit altında tutulan, orduları dağıtılmış, her cephede yenilgilere uğratılmış, adeta ademe mahkum edilmiş bir milleti ikna edip, zafere inandırmak, ayağa kaldırmak. Asıl liderlik, asıl kahramanlık burada yatıyor.

Ancak bir zafer onu büyüten başka zaferlerle desteklenmez, taçlandırılmazsa o zamanla efsaneleşir, eski tabirle esatir-ül evveline dönüşür. Tarih bilincinin, milli birlik ve manevi şuur için, eğitim yaşındaki çocuklara öğretilmesi faydalıdır. Bunun kuru bir devlet politikası haline getirilmesini ise gereksiz görürüm.  Hele hele birlik ve beraberliğe vesile kılınması gereken böyle özel günlerin bir ayrışım aracı, bir kamplaşma sebebi yapılması asla tasvip edilmemeli.

Maalesef yakın zamana kadar kendini statükonun yerine koyan, hakim güçlerin sözcülüğüne soyunan bazı tiplerin; milli mücadeleyi bin bir türlü yokluk ve sefalet içinde, dişinden tırnağından, çocuğunun boğazından kısarak zafere taşıyan milletin değerlerini hafife aldığı, onları küçümseyip dışladığı hafızalarda yerini korumaktadır. Bu tiplerin şu gün olmuş hala cadı avıyla teselli aradığı, hangi hoca hutbede Atatürk’e dua etmedi, hangi siyasi anıta çelenk sunmadı, saygı duruşuna katılmadı muhbirliği yaptığı az da olsa görülmektedir.

Bu insanlara sormak lazım; ne yaptınız seksen yıldır bu zaferleri büyütmek için, taş üstüne taş koydunuz mu, heykel yapmaktan başka? Nerede muasır medeniyetler seviyesi? Efendim ‘yurtta sulh cihanda sulh.’ Hayır! Sen onu da anlayamamışsın. Sulh için gayret lazım, çalışmak lazım. Önce içerde sulhu sağla ki, sonra cihana sulh getiresin. Oysa sen müstemleke valisi gibi; yurtta sulhu milletin ensesinde boza pişirmek, cihanda sulhu da emperyalistlere teslimiyet olarak algılamışsın.

"Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh;
Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh." (Abdülhak Molla 1786-1854)

Milli mücadelenin zafere ulaşmasının arkasındaki en önemli güç devlet millet bütünleşmesidir. Son yıllarda bütün global sorunlara, finansal ve askeri darbe teşebbüslerine rağmen devlet yoluna devam edebiliyorsa; ekonomide, diplomaside, askeri sahada ve özellikle savunma sanayiinde ciddi bir başarıdan söz edilebiliyorsa bu devlet-millet kucaklaşmasının, siyaset-ordu yakınlaşmasının semeresidir.

Dün Çorlu’da Baykar Akıncı Taarruzi İnsansız Hava Aracı (TİHA)’nın TSK’ya teslim töreni gerçekleşti. Akıncı TİHA’nın TSK envanterine kaydı ile Türk savunma sanayisinde yeni bir döneme geçildi. Gurur verici bir olay, benim de her Türk vatandaşı gibi göğsüm kabardı.

Akıncının emsalsiz teknik özelliklerini her yerde okumuşsunuzdur. Beni asıl heyecanlandıran tarafı tamamen yerli ve milli imkanlarla geliştirilmiş olması ve yerli, akıllı mühimmatlar taşıyacak olması. İmkan verildiği zaman, sahip çıkıldığı zaman Anadolu insanının neler yapabileceğini göstermiş olması.

Dünkü törende sayın cumhurbaşkanımız da konuştu, hem de böyle bir cihan devleti başkanına yakışır tarzda, muhteşem de bir konuşma yaptı. Ama ben damat Selçuk Bayraktar’ın konuşmasında bir yeri dikkatinize sunmak isterim.

“Evladım siz bizim tercümanlığımızı yapın yeter”

Selçuk Bayraktar’ın sözlerinden kısa bir pasaj: “Dün gibi aklımda; 2004 yılında hedefimiz ufak da olsa ilk defa milli tasarım bir insansız hava aracını ülkemize kazandırmaktı. Tabii o dönemde Türkiye savunma sanayisinde neredeyse tümüyle yurt dışına bağlıydı. Savunma sanayiindeki bürokrat bana, hiç unutmam projemizi sunduğumuzda; "Evladım, akıllı çocuklarsınız. İyi okumuşsunuz, çalışmalarınız da iyi. Ama bakın yabancılar almış başını gitmiş. Onlara yetişmemiz asla mümkün değil. Siz en iyisi bu işlerle uğraşmayın. Siz aramızda köprü olun, tercümanlığımızı yapın yeter, daha da fazla zorlamayın."

İşte, yukarıda bahsettiğim kendini her şeyin sahibi sayan, tedavisi ve telafisi mümkün olmayan, iflahı ve itlafı gayr-ı kabil, milleti okuduğu okuldan, giydiği kıyafetten, kişisel tercihlerinden dolayı yargılayan, bazen cumhuriyet kadını, bazen Atatürk’ün askeri kisvesiyle boy gösteren çarpık zihniyetin bürokratik tezahürü. Maalesef bitmediler gitti.

1960’ların başında yerli mühendislerin ürettiği Devrim otomobilini benzin koymayı unuttukları için tarihe gömen, Türk havacılık tarihinin efsane ismi Vecihi Hürkuş’u uçak icat etti diye cezalandıran zihniyet de aynı zihniyetti.

İHA, SİHA, TİHA ile bu teknolojiye sahip dünya da ilk üç ülkeden biri konumuna geldik. Benim hatırladığım A Milli Futbol Takımımız 2002 Dünya kupasında bir kere dünya 3.sü oldu. Başka var mı dünyada enlere girdiğimiz benim bilmediğim?

Türkiye son yıllarda çok müstesna bir konuma geldi. Bunun kıymetini bilelim, buna sahip çıkalım. “Bölgemizde bir taşı bile yerinden oynatmak isteyen önce Türkiyenin rızasını arayacak.” R.T.E.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.