Acılarla yaşamak, acıları içine bastırarak yaşamak...

LOS  ANGELES
İstanbullu Ermeniler Derneği, Hrant Dink Konferans Salonu... Hrant’ın yakışıklı fotoğrafının altında akşam vakti sıralanmış oturuyoruz.
Biri kulağıma eğiliyor:
“Çoğumuzun içinde bir burukluk vardır, neden buralara geldik diye...”
Bir köşede açık büfe.
Ağızda dağılan pastırma, sucuk, beyaz peynir, fıstıklı, çikolatalı helva...
İstanbul özlemini dinliyorum.
Ama bir de İstanbul öncesi var.
Yani 1915 öncesi...
Kökler Anadolu’nun her yanına uzanıyor.
“Kesim öncesi, Kesim sonrası” diyorlar.
Kulağıma eğiliyor:
“Anadolu’dan gelenler öyle der, Kesim... Ermenicesi Çart... ‘Soykırım’ın kibarcası...”
Adı Garabet.
İstanbul’dan Amerika’ya göç etmiş ama bir de öncesi var. “Memleket neresi?” diye sorunca gülüyor:
“Neresi mi?.. Annemle babam Malatya’nın Arapgir’inden... Babamın annesi de, babası da 1915’te yok olur. Babamla amcam çocukken kendilerini Pötürge’de, Aluşlu Köyü’nde Kürtlerin arasında bulur. Ben de o köyde, ahırda dünyaya gelmişim. Oradan Malatya’ya göçmüş aile... Malatya’da okula başladığımda Kürtçe konuşuyordum. Bugün bile doğru dürüst Ermenice bilmem, (gülüyor).”
“Rakel gibi” diyorum.
Başıyla onaylıyor.
Malatya’da ayakkabıcılık öğrenmeye başlıyor. 1959’da İstanbul’a, 1985’te Amerika’ya göç...
Soruyor hemen:
Şimdi söyle bakalım, ben nereliyim?”
Garabet, gülerek devam ediyor:
“Hep göç... Hayatım göç etmekle geçti. Allah göçü kimseye nasip ettirmesin.”
Doktor Murat.
Kayseri’nin içinden, 1957 doğumlu. Babası Sivas, annesi Yozgat, Küçük Çat’tan.
İstanbul’a göç eder aile. 1969’da, Üsküdar’daki Surp Haç Ruhban Okulu’na gider.
“Hrant Dink iki sınıf büyüğümdü, Nazar Büyüm de abilerimizden... Babam 1915’te yetim kalıyor. Anne tarafımda Kesim olmamış, baba tarafımda olmuş... Göç 1975’te...”
Agop, 1961 Kayseri doğumlu.
Dede Yozgatlı.
“Bir tek dedemle kardeşi kurtulmuş, herkes Kesim’de gitmiş... Aile 1961’de İstanbul’a gelmiş, sonra da ver elini Amerika...”
Nubar, İstanbul doğumlu.
Annesiyle babası, Kayseri’nin Gemerek Köyü’nden. 1952’de İstanbul, 1983’te Amerika...
Onnik, 1935 İstanbul doğumlu.
Balyan’lardan...
“Annem Kayseri Talas’ta doğmuş. Babası İstanbul Beşiktaş’ta... 1963’te Amerika...”
Agop.
Baba tarafı Kayseri’den, Yozgat Çat’tan. “Annem Boğazlıyan’dan” deyince, biri açıklık getiriyor:
“Hani o Kaymakam’ın yeri...” 1956 İstanbul doğumlu.
Anlatmaya başlıyor:
“Baba tarafım Edirneli, anne tarafım Sivas Zara’dan... 1915’te Kesim başlayınca, amcam Bulgaristan’a kaçıyor. Babam İstanbul’a geliyor. Edirne’de Kesim yok. Haberler ulaşınca kaçıyorlar. Amcamdan bir daha haber yok. Onun kızlarını ben Florida’da buldum.”
Kayseri’nin Develi’sinden.
Ermenice adıyla Everek’in Yeğya’sında doğmuş...
Bedros, Almanya doğumlu.
Anayla baba, Malatya Pötürge’den...
Aret, İstanbul doğumlu.
Baba tarafı Yozgat, ana tarafı Amasya...
Adı Rupen, anlatıyor:
“Annemin babası Silivri’den... Babamın annesi Konya’dan... Babamın babası Eskişehir’den... Doktor Ruben Sevak Çilingiryan, şair. 24 Nisan 1915’te İstanbul’dan toplanarak sürülen ve 105’i bir daha geri gelmeyenlerden... Babam Der Zor’a gitmiş, tekrar geri gelmiş...”
Doktor Arto, 1937 doğumlu.
Babası Edirne, annesi İzmit Bahçecik doğumlu.
Anlatıyor:
“1915’te bütün aile Kesim’e gitmiş... Babam eczacı subay olduğu için kurtulmuş...”
Bir başkası:
“Babam Gemerekli, annem Karadeniz’den, Çarşamba’dan, Rum... Benim babamla, Dr. Murat’ın dedesi 1915’te birbirlerini kaybedip, 1950’de Kayseri’de tekrar buluyorlar.”
Osep tüccar, babası Bingöllü:
“73 kişilik ailesinden 1915’ten tek kurtulan babam... Bingöl’den Kanada’ya göç...”
Dikran, 1961 İstanbul doğumlu.
“Babam İstanbul Erenköy, annem Kumkapılı. Kumkapı’daki kendi adını taşıyan meşhur meyhanenin sahibi Kör Agop ise annemin dayısı...”
Adı Kurken.
1955 İstanbul doğumlu. Anne baba da İstanbullu...
Anlatıyor:
“Annemin babası, dedem 18 yaşındayken, Kesim’den kurtuluyor ailesi... Kesim’de ölenler baba tarafımdan...”
Kulağıma eğiliyor:
“Her Ermeninin hayatı bir roman...”
İstanbullu Kurken diyor ki:
“Annem 80 yaşında, kendi başına yaşıyor Los Angeles’ta... Hep dertlenir, ‘Oğlum, şu pencerenin altından geçenlerden Allah için biri çıkıp da bir kere olsun selam vermez ki’ diye İstanbul özlemini dile getirir.”
Diğerinin sözü kulağımda:
“Çoğu içinde bir buruklukla yaşar, neden buralara geldik ki diye...”
Acılarla, acıları içine bastırarak yaşayanları dinledim bütün gece, Hrant Dink’in yakışıklı fotoğrafının altında...
Ve uzaktan uzağa Sarı Gelin çalınıyordu kulağıma...

 

“Los Angeles’ta, İstanbullular Derneği’nde, Hrant Dink Konferans Salonu’nda, her birinin hayatı roman Ermenileri dinledim, çoğunun yüreğinde bir burukluk, neden buralara geldik diye...”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar