Adil Düzen Medeniyeti doğuyor...

Sadece Mısır'daki firavun Hüsnü Mübarek değil, Ortadoğu'daki küçük-büyük bütün firavunlar gidici; "Firavunlar Düzeni" sona eriyor... Bu "zalim düzen" I. Dünya Savaşı'ndan yani Osmanlı Devleti yık/tır/ıldıktan sonra kuruldu, II. Dünya Savaşı ile perçinlendi ama; sömürü sermayesinin "doğu-batı dengesi" yani "komünizm-kapitalizm" olarak kurduğu yapı sırayla yıkılıyor... Ve "Yeni Bir Dünya Düzeni" kuruluyor...

Önce komünizm yıkıldı... Şimdi de kapitalizm yıkılıyor... Tabiat boşluk kabul etmediğine göre, yıkılanların yerine yenisi yapılmalı, kurulmalı, gelmeli... Ve geliyor...

Kapitalizmin en büyük sömürü alanı Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri değil mi, halkı Müslüman ülkeler değil mi? İnsanlık âleminin "orta ümmet"i olarak geçmişte var olup bugün yeniden doğmakta olan "İslâm, Silm, Barış Düzeni"nin temsilcileri "Müslümanlar" düştükleri yerden yeniden kalkıyor, yeniden yapılanıyor, yeniden tarihteki misyonlarına dönüyorken; küresel sermaye yani vahşi kapitalizmin ana sömürü kaynağı sona ermiyor mu? Sömürü ve "zulme" dayalı Batı dünyasının sömürü güneşi batıyorken; doğunun ve bütün dünyanın "adalete" dayalı yeni "Barış Medeniyeti" doğmuyor mu?

Evet, evet... "Adil (Ekonomik) Düzen Medeniyeti" doğuyor...

Dünyadaki gelişmeler bir yana; biz kendi işimize bakalım, Pendik Siyaset Okulu'nda sözünü ettiğim meselelerimizi düzenleyelim, ülkemizde "Adil (Ekonomik) Düzen"i kuralım... Dışa bağımlı en önemli sorunumuz neydi? Dış borçlar! Öncelikle bu sorunu çözelim.

***

"Adil (Ekonomik) Düzen"e geçilirse, mevcut iç ve dış borçlar nasıl ödenecek?

"Adil (Ekonomik) Düzen"de iç borçlar para/TL olarak ödenir. (Dikkat, burası ilk geçiş dönemine ait uygulamadır.) Onlar parayı tekrar bankamıza yatırırlar, böylece biz borç ve faizden kurtulmuş oluruz. Halkımız bu sayede değeri düşmeyen bir paraya sahip olur. Harcarlarsa harcarlar, bir zararımız olmaz. Ellerinde tutarlarsa da zararımız olmaz. Sadece faizi sıfırlamak ve parayı altına veya diğer ana mallara kote etmek yetecektir. Bunlar bu paraları ile döviz alıp dışarıya aktarırlarsa bu da bizim lehimize olur, çünkü dövizin faizinden kurtulmuş oluruz. Dövizin azalması dışında bir zararımız olmaz. Döviz satanlar gelip paralarını yine bize yatırırlar. Döviz satan ülkeden mal alırlar. Bu da yararımızadır. Görüldüğü üzere iç borç sorun değildir, faizi sıfırlamak dışında yapacağımız bir şey yoktur.

Ülkemiz için asıl sorun "dış borçlar"dır; dış borçlarımızı nasıl tasfiye edeceğiz?

***

Dış borçları dört şekilde tasfiye edebiliriz. 1. Dış borcu iç borca çevireceğiz. Vatandaştan doları alıp borcumuzu kapatacağız. 'Vadesi gelmedi!' deyip almak istemeyen olursa, 'biz artık faiz ödemeyeceğiz' diyeceğiz. Savaş açabilirler ama canlarına okuruz ve o borçları savaş tazminatı olarak sıfırlarız. 2. FAİZLİ borç FAİZSİZ borca çevrilecek. Bunun için paramızı altına kote edince dünyanın en kıymetli parası hâline gelecektir. Dış ülkeler de paramızı alıp saklayacaklardır. O sayede dolar gelecek ve borcumuz ödenecektir. 3. Para borcumuzu mal borcuna çevireceğiz. Yani onlara mal ödeyeceğiz. Yıl yıl borcumuzu üretimle kapatacağız. 4. Borcu iştirake/ortaklığa çevireceğiz. Borca karşılık ülkemizdeki fabrikaların hisse senetlerini vereceğiz, faiz yerine kira payından yararlanacaklardır.

Türkiye'miz şimdilik bu borçları bir-iki sene içinde tasfiye etme gücüne sahiptir.

Ayrıca; 1. Türkiye'de bugün 15 milyon işsiz vardır. İş bulup bunları çalıştırdığımızda, her biri millî hâsılaya yılda 20 bin liralık gelir getirse, yıllık 300 milyar gelirimiz olur. İki yılda dış borcumuzu buradan kapatabiliriz... 2. Ülkemiz dünyanın merkezindedir. Orman ve dağlarımızda yüzer dairelik blok yapılar yapabiliriz veya birer dönümlük arazilere ahşap villalar yapabiliriz... Bunları kiracılara, arsaları vatandaşlarımıza temlik eder, onlar da turistleri barındırırlar; buraların kiraları karşılığında borçlarımızı kısa zamanda öderiz...

Geriye kaldı işsizlik; gelecek yazı/lar/da işsizlik sorununu çözeceğiz... Ve's-selâm...

Önceki ve Sonraki Yazılar