At gözlüksüz bakıldığında görünecek olan

Bazılarının ağzında 'vatan hainliği' çıtasının ne kadar aşağılarda olduğunu bir kez daha görmemiz için CHP lideri Deniz Baykal'ın Başbakan Tayyip Erdoğan'ın nâzik davetine aynı nezakette bir mektupla mukabele etmesi gerekiyormuş. Ak Partililer ve DTP'lilerden sonra şimdi de CHP'liler vatanı sevdiklerinden kuşku duyulanlar arasında sayılıyorsa, geri kalanın 'vatan sevgisi' ne işe yarar?

Hayli uzun zamandır zihnimde taşıyıp durduğum ve sizlerle de paylaşmak istediğim bir soru var: CHP ve MHP içerisinde, bu partilerle arasında gönül bağı bulunan okur-yazar takımı arasında, dünyanın gittiği istikameti değerlendirebilecek kimse/ler yok mu?

Ak Parti 2002 yılında iktidara geldi ve ilk günden bu yana iç ve dış politikayla ilgili bir dizi kritik karar aldı. Çoğu hayati önemde ve riskli kararlardı bunların; önceki dönemlerde de Türkiye'nin gündeminde olan sorunlarla ilgiliydi ve çeşitli iktidarlar kendilerinden beklenen cesur adımları atamamışlardı.

Son yedi yıl içerisinde hükümetin aldığı bütün kararlar, attığı bütün adımlar, yaptığı bütün açılımlar isabetli değildi elbette; iktidardaki kadronun bazı kararlarda hata yaptığı, adım atarken tereddüt ettiği, açılımlarda geç kaldığı da oldu. Görünen şu: Hatasını çok çabuk telâfi edebilen, tereddüdü geçince adımlarını sıklaştırabilen, bir kez karar verince açılımlardan geri dönmeyen bir iktidar bu.

Bu özelliğini dünyanın gittiği yönü, Türkiye'nin dünyadaki ve bölgedeki yerini iyi okuyabilmesine ve politikalarını bu okuyuş istikametinde oluşturmasına borçlu Ak Parti... İsabetli tavrın yararını yalnız ülke görmüyor, tabanını giderek yaygınlaştırdığına göre kendisi de bu durumdan yararlanıyor.

“Ya konjonktür değişirse?” sorusu yerinde elbette; ancak Türkiye adına attığı her adımla global dengeleri de kendisinden yana etkiliyor Ak Parti ve bu da ülkenin önünde her geçen gün genişleyen bir manevra sahası yaratıyor. Bölgesel bir güç Türkiye, ama etkisi kendi bölgesinin çok ötesine uzanan bir bölgesel güç. Bu yüzden konjonktür değişse de yeni duruma kendisini kolayca uyarlayabiliyor.

Turgut Özal da böyle bir ülke vizyonuna sahipti, ancak hülyasını gerçekleştirmesine izin verilmedi. Tayyip Erdoğan, geçmişte yaşananlardan çıkardığı dersle, hükümetleri 'iktidarsız' bırakan iç ve dış unsurlarla baş etmesini bildi, biliyor. Kimini yanına çekerek hedefe birlikte yürüyor, takoz olmaya devam edenlerin ise gücünün tırpanlanmasını seyrediyor.

Şimdiye kadar yazdıklarım 'Ak Parti iktidarı 101' başlığı altında açılacak bir dersin bir tür özeti sayılabilir. Yalın, yalın olduğu kadar da gerçeklere dayalı bir tahlil bu. Herhangi bir sosyal bilimci, ya da siyaset adamı, yerli veya yabancı fark etmez, önünü görmesini engelleyen at gözlüğünü çıkartır ve önyargısız bir değerlendirmeye soyunursa, aynı sonuca kendisi de varacaktır.

Büyüklü-küçüklü medya grupları, ünlü-ünsüz yazar ve yorumcular kavramakta zorlansa da, bu değerlendirmeyi ülkemizin 'zinde' kurumları da özümsemiş görünüyor.

Şaşılacak olan, bazı muhalefet partilerinin gelişmeleri doğru okuyamayışıdır. Doğru okuyamıyor ve bu yüzden de yeni döneme uyum sağlamada zorlanıyorlar. Oysa, Ak Parti'nin erken keşfedip yararlandığı bugünün dünyasının parametreleri, hiç kuşkusuz, muhalefette olan partilerin de yararlanabileceği özellikler taşıyor.

'Sinkaflı' küfürler eşliğinde veya 'vatan haini' gibi yakışıksız ithamlarla yürütülen politikalar eski döneme aittir, o sebeple de etkisiz kalmaya mahkumdur. Sovyet sistemi yıkıldıktan sonra Komünist Partisi'nde politika yapmaya benzer.

Önceki ve Sonraki Yazılar