İbrahim KONURALP

İbrahim KONURALP

Aydın Doğan'ın İktidarla Hesaplaşması

Türk matbuatında şaşmaz bir nezaket kuralıdır, birisi hakkında eleştiri yapılacaksa, eleştirinin ilk satırları ben aslında seni kişisel olarak eleştirmiyorum, cümleleriyle başlar. Biz de öyle başlayalım:

Seni sokakta görsem tanımam, ne yersin, ne içersin, kimlerle gezersin, bilmem. Bugüne kadar şahsi hiçbir hukukumuz, hiçbir alışverişimiz olmadı. Bir yerlerde ne yüz yüze geldik ne de selamlaştık. İyi bir aile babasısın, saygın, saygıdeğer, birkaç defa vergi şampiyonu olmuş, TÜSİAD mensubu bir işadamısın. Türk matbuatında, basınında, medyasında son 30 yılda akla gelen ilk ve çokları için tek Medya Patronusun. Bu özelliğini uzun yıllar muhafaza edebilmen bile büyük bir marifet. Bu yazımızın konusu, sen değilsin, senin adınla sembolleşen ‘Medya Patronluğu Olgusu’ ve bu olgunun Ak Parti iktidarı ile ‘hesaplaşma’ süreci.  

‘Bir Medya Patronu Olarak Aydın Doğan Olgusu ve Bu Olgunun İktidarla Hesaplaşma Serüveni’ Biraz uzun da olsa yazının başlığı tam da bu olsa gerek.

1979 yılında Milliyet’i satın alarak basın sektörüne girdi, 1994 yılında Türk Basınının amiral gemisi Hürriyet’i de satın aldı ve ardı ardına çıkardığı gazetelerle (Posta, Fanatik, Gözcü, Radikal) ‘Aydın Doğan Olgusu’nun tarihini de başlatmış oldu. Ulusal günlük gazete yayımında ve dağıtımında sektörün 50’sinden fazlasına hakim olan Aydın Doğan, İzmirli Dinç Bilgin’in Sabah Gazetesiyle bir süre mücadele ettikten sonra, karşılıklı olarak yapılan yayında, yayımda ve dağıtımda güçbirliği anlaşmalarıyla ‘Kartel Basını’, ‘Kartel Medyası’, ‘Medya Tekeli’ni oluşturdu. Kanal D ve CNNTürk’le televizyon sektörüne de adım atan Aydın Doğan, grubunu medyanın her alanında bir numaraya yerleştirdi.

Türk basınında 90’lı yıllara kadar gazete patronu sadece gazetesinin patronuydu. Mehmet Emin Karamehmet dışında, medya patronluğuna soyunan işadamları (Mehmet Ali Yılmaz, Asil Nadir, Erol Aksoy, Korkmaz Yiğit) kısa süreli parlak başarılar dışında, sektörde tutunamamışlardı. Burası ayrı bir yazı konusu ama kısaca değinelim: Bir Medya Patronu olarak Aydın Doğan olgusunun ve tabii ki onu taklit etmeye çalışan Dinç Bilgin Olgusunun iktidarlarla sürdürdükleri ‘seviyeli ilişki’ 28 Şubat sürecinde endazesini kaybetti. Medya, güç, para, iktidar, büyük sermaye, kapitalizm…‘nitelikli birlikteliği’ bu dönemde başladı. İktidar, propaganda  gücünü medyadan aldı; medya kapital gücünü iktidardan almaya başladı. O güne kadar yeni kuracağı matbaaları için arazi ve makine parkları ve kullanacağı kağıt için ithalat teşviği alan alan medya, iktidardan daha başka ve çok şeyler alınabileceğini gördü.

28 Şubat sürecine verdiği destekle daha da büyüyen Aydın Doğan, sadece medya patronu olmakla kalmayıp İşbankasından satın aldığı Dışbank ve yine İşbankasıyla birlikte özelleştirme kapsamında devletten satın aldığı Petrol Ofisi ile güçlü bir işadamı, büyük bir sanayici oluverdi.

(http://www.zaman.com.tr/columnistDetail_getNewsById.action?newsId=737180)

3 Kasım 2002 tarihinde Ak Partinin aslına bakarsanız Recep Tayyip Erdoğan’ın tek başına iktidara gelmesiyle kartel medyasının iktidarla ilişkisi yeni bir hal almaya başladı. Recep Tayyip Erdoğan; üslubundan, manşetlerinden, yorumlarından dolayı Aydın Doğan Medyasını sert bir şekilde eleştiriyordu. Hatta miting meydanlarında Aydın Doğan’ın ismini vererek bu tarz medya patronluğunu da eleştiriyordu. (http://www.superpoligon.com/haber/6277) Bu mücadelenin adı konmuştu: Tayyip Erdoğan-Aydın Doğan Kavgası.

Daha önce iktidarları acımasızca eleştiren, hatta ezen, dilediğini alıp alaşağı eden  Aydın Doğan portresiyle, bu yeni iktidar dönemindeki Aydın Doğan portresi arasında ciddi farklar vardı. İktidarlara hücum eden, kendisine yakın güçlerin iktidar olması için gayret sarf eden Aydın Doğan gitti; iktidarın ve halkın karşısında defans durumunda bir Aydın Doğan geldi. Tabi bu öyle kolay olmadı. Tayyip Erdoğan Döneminin iktidar baskısına dayanamayan Aydın Doğan ilk önce yazarlarından, yayınlarından ve içeriğinde geri adımlar attı:  

-Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Necati Doğru gibi iktidarı keskin bir şekilde eleştiren köşe yazarlarının yazılarına son verildi.

-İktidar eleştirisinde önemli bir kale olan Rahmi Turan yönetimindeki Gözcü gazetesi kapatıldı. Gözcü, Doğan grubunun dışına çıkarılarak Sözcü adıyla Simavilerin manevi evladı Gölge Adam Ertuğrul Akbay’ın patronluğunda yoluna devam etti/ediyor.  

-İrtica haberlerinin sayısı düştü, dozu azaldı, Ramazan ayı her zamankinden bir başka gelir oldu Aydın Doğan gazetelerine...

İktidar tarafından bu yeterli görülmedi tabii. Doğan Medyasının ‘kartel medyası’, ‘ana akım medya’ , ‘hakim medya’ olmaktan çıkarılması gerekiyordu.  Bu nedenle, diğer ticari faaliyetlerinin de kısıtlanması gerekiyordu.

Aydın Doğan, 2005 yılında sahibi olduğu Dışbank’ı, Fortis’e sattı. Satarken de şunları söyledi: "Ben bankamı (Dışbank) neden sattım? iki ana nedenden sattım. Birincisi gazeteciler huzursuzluk duydular. Diğeri de dört kızım var. Dört kızım da medyacı olmak istedi, (ben banka istemem) dedi. Ben 69 yaşındayım, bundan sonra onlar gelmezse ben ne yapacağım? Ben de uygun müşteri bulunca sattım. Ama bana göre ne ahlâken ne de yasal olarak, yayıncı ile bankacı yan yana olamaz diye bir şey yok. Bu tür düşünceler 1900'li yıllardan kalmadır."

 

-İktidar tarafından Aydın Doğan’a ağır bir vergi borcu faturası çıkarılıyordu. 2008 yılında  POAŞ'taki hisselerini dün 1 milyar euroya ortağı Avusturyalı petrol devi OMV'ye sattı. Daha sonra kurduğu FULL şirketi ile bu sektördeki varlığını devam ettiriyor.

(http://www.internethaber.com/aydin-dogan-petrol-ofisini-satti-305023h.htm)

-2010 yılında Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan'ın ismi 16 yıl önce satın aldığı Hürriyet gazetesinin künyesinden çıktı. Künyeye Yönetim Kurulu Başkanı olarak Vuslat Doğan Sabancı'nın adı girdi.

-Uzun süre yabancı ortak ya da müşteri aradıktan sonra, Aydın Doğan, sahibi olduğu Milliyet ve Vatan Gazetelerini 2011 yılında Yıldırım Demirören’e sattı.

-2011 yılında bir başka medya aracını daha elinden çıkaran Aydın Doğan, TMSF’den satın aldığı ve 6 yıl yönettiği Star TV’yi Ferit Şahenk’e sattı.  

Aydın Doğan-Erdoğan Kavgasında buraya kadar her şey normal gelebilir. Belli ki kavgadan uzlaşmaya giden bir süreç var. Aydın Doğan’ın medyadaki imparatorluğu belli bir çizginin ötesine çekilmek isteniyor. Etme bulma dünyası mı demeliyiz? İktidardan gördüğü bu muameleden dolayı Aydın Doğan’a üzülmeli miyiz? Şahsen böyle bir üzüntü taşımıyorum, oh olsun da demiyorum. Neden mi? 2012 yılında yaşananlar, hikayenin henüz bitmediğini, Aydın Doğan-İktidar uzlaşmasında daha da fazlasının olduğunu gösteriyor da ondan:

-Bir zamanların İstanbul Vergi Rekortmeni Aydın Doğan, Ak Parti iktidarı döneminde önüne konulan ve 4,9 Milyarı bulan vergi borcunu af yasasıyla birlikte 1,1 Milyara indirdi, 2012 yılında bu borcunun kalan bakiyesini tek seferde kapattı.

(http://www.aktifhaber.com/aydin-dogan-vergi-borcunu-kapatti-668439h.htm)

-Ve en nihayetinde Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan aynı fotoğraf karesinde yan yana geldi, Aydın Doğan’ın ortağı olduğu Trump Towers’i birlikte açtılar.

(http://www.posta.com.tr/ekonomi/HaberDetay/Basbakan_Erdogan_Trump_Towers_i_acti.htm?ArticleID=118036)

 

-Aydın Doğan, Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonuna ifade verdi. 28 Şubat’ta atılan manşetleri savundu, savunamadıklarını şehir efsanesine bağladı, olmadı Ertuğrul Özkök’e havale etti ve komisyondan alnının akıyla çıktı!..

(http://www.gercekgundem.com/?p=494160)

 

Ve son nokta..sözün bittiği nokta:

-Aydın Doğan, eşi Sema Doğan, damatları Osman Fevzi Boyner, 28 Şubat’ın kıvrak siyasetçisi Hüsamettin Özkan ve eşi Çiğdem Özkan…hep birlikte hacca gittiler.

İsmet Özel’in kulakları çınlasın,bayramlık ağzımızı (!) bu cümleden sonra açalım. Perşembeyi bekleyin.  

Önceki ve Sonraki Yazılar