Ayparçası Ebrar’dan İki Hikâye

 

Beni takip eden değerli okuyucularım bilirler; her 23 Nisan’da bu satırları kızım Ebrar’a hediye ediyorum ve o da çalışmalarını siz büyüklerine takdim ediyor.

Ne yapalım biz ne Belediye Başkanıyız, ne herhangi bir bakan ya da bürokratız koltuğumuzu bir günlüğüne de olsa çocuklara verebilecek. Elimizin yazdığı, dilimizin döndüğü, duygularımızın debreştiği, fikirlerimizin ayyuka çıktığı kadar bir yazarız. Dünyada belki bir dikili ağacımız yok ama sağ olsunlar bize hak etmediğimiz halde bir köşe verdiler. Biz de bu köşeyi Hakk yolunda kullanmaya gayret ediyoruz. Ben de köşemi 23 Nisan'da ancak kalemi güzel, kendi güzel olan birine verebiliyorum.

Her neyse fazla sözü uzatmayayım. Güzel kızım Ebrar bu kez bize iki tane hikâyesini sunacak. Bunlardan bir tanesi Victor Hugo’nun o ünlü eseri Sefiller’den esinlenerek yazdığı “Kozet ve Ebrar” ile küçük bir çırağın başından geçen kötü bir olayı güzel sonlandırmaya çalıştığı “Küçük Çırak”.

Ha şunu söyleyeyim; Ebrar, Sefiller’i okumayı çok istedi. Ben ona ağır gelir düşüncesindeydim ancak o Sefillerin çizgi romanını seyrettiğinden merakını gidermek ve ufkunu açmak için çok kısa bir sürede okudu.

Sizden ricam; Ayparçası kızımı yazma konusunda teşvik etmek amacıyla hikâyeleriyle ilgili yorum yapmanız.

Hadi sizi şimdi Ebrar’ın hikâyeleriyle baş başa bırakıyorum;

 

Kozet ve Ebrar

 

100_4420.20120422133859.jpgMerhaba! Benim adım Ebrar. Hayal kurmayı çok seviyorum. ‘’Sefiller’’ adlı bir romanı okudum ve bitirdim. Biliyorsunuz. Victor Hugo’nun yazdığı roman. Annesi Fantin adlı olan Kozet adlı bir kızı ve bir mahkûmun hayatını anlatıyor. Ben de Kozet’le birlikte olsam ne yapacağımı, nasıl bir macera yaşayacağımı hayal ettim. Hayalimi merak ediyorsanız işte hayalim:

- Kozet’in hizmetçi olduğu lokantaya onu kurtarmak için yatılı olarak gelmiştim. Onun hiç elbisesi olmadığı için ona hediye olarak elbise almıştım. Akşam herkes uyurken annemle odasına gidip uyandırdım. Hediye olarak aldığım elbiseyi ona verdim. Elbiseyi giymek istedi ve teşekkür etti. Annemle odasından çıktım. Giyinince yanıma geldi. Onunla tanıştım. El ele tutuştuk. Lokantadan çıktık. Ot yığınından bir yatak yaptık. Annem, Kozet ve ben o yatakta uyuduk. Sabah uyandık. Önümüzden bir at arabası geçiyordu. Onu durdurdum. Bindik. Yirmi frank istedi fakat yanımızda frank yoktu, lira vardı. Yirmi lira verdim. Lirayı görünce şaşırdı. Türkiye’den geldiğimizi söyledim. O zaman neden frank vermediğimi anladı. Bu durumu anlayışla karşılayıp arabaya binmemize izin verdi. Arabaya bindik. Kozet’in annesi belediye başkanının yanındaydı. Arabacıya belediye başkanının yanına gitmesini söyledim. Arabacı yola koyuldu. Bu sırada Kozet’le el ele tutuştum.

250px-ebcosette[1].20120424093808.jpgSabah olunca belediye başkanının yanına vardık kapıyı çaldık. Kapıyı bir adam açtı. Kim olduğumuzu söyledik. Fantin adlı bir kadının yanına gitmek istediğimizi söyledik. Adam bizi oraya götürdü. Kozet, annesini görünce çok sevindi. Annesine Kozet olduğunu söyledi. Annesi birden iyileşmiş gibi yanına koşup ona sarıldı. Kozet, lokantada kötü günler geçirdiğini anlattı. Annesi lokantada ona bakan Tenardiyelerin yanına gidip, onlara kızmak istedi. Üstünde olan değerli eşyaları sattı. Kazandığı parayla at arabasına binip yola çıktı. Yanında Kozet, ben ve annem vardı.

Sabah at arabası mola verdi. Atlar otlanmaya başladı. Tenardiyelerin lokantasına yakındık. Annem, ben, Kozet ve annesiyle birlikte alışveriş yapmak için bakkala gittik. Kozet’le ben annelerimizden izin alıp etrafı gezmeye başladık. Bu sırada annelerimizden ve at arabasından uzaklaştığımızı ve Tenardiyelerin lokantasının önüne geldiğimizi farkında değildik. Tenardiyeler bizi hizmetçi yaptı. Elbiselerimizi kızlarına vermek istedi ama elbiselerimiz, kızlarına büyük geliyordu. Büyüyünce giyerler diye sakladı. Biz yırtık pırtık giysiler içindeydik. Bana bahçeyi süpürmemi, Kozet’e bulaşıkları yıkamasını söyledi. Bulaşık yıkarken leğeni devirdi. Su döküldü. Bayan Tenardiye yanına geldi. Elindeki tahta sopayla ona vurmaya başladı. Kozet de ağlamaya başladı. Kozet’i ‘’Ağlama, kes sesini!’’ diye azarlıyordu. En sonunda Kozet’i odasına kilitledi. Ben de bu sırada olanları izliyordum.

Annelerimiz bizi bulamayınca telaşla aramaya başladılar. Annem ’’Belki Tenardiyeler yakalamış olabilir’’ dedi. Tenardiyelerin lokantasına girdiler. Bahçede beni, mutfakta Kozet’i gördüler. Bayan Tenardiye’yi azarlayıp, elbiselerimizi geri aldılar. Lokantadan çıktılar. Kozet, Türkiye’nin nasıl bir yer olduğunu merak ediyormuş. Türkiye’ye gelebileceğini söyledim. Çok mutlu oldu. Annem, ben, Kozet ve annesi at arabasıyla Türkiye’ye varmak üzere yola koyulduk. Yolda bir mahkûm gördük. Askerler onun peşindeydiler. Bu belediye başkanıydı. Meğer Janvaljan adlı bir mahkûmmuş. Askerler onu tanımasın diye adını değiştirmiş. Kozet’le ben mahkûmdan çok korktuk. Annelerimizin elini tuttuk. Mahkûm sol yöne gitti, bindiğimiz at arabası da sağ yöne gitti. Korkumuz gitti. El ele tutuştuk, çok mutluyduk, şarkı söylemeye başladık: ‘’Türkiye’ye gidiyoruz, çok mutluyuz. Çiçeklerin arasında dolaşıp dururuz. Kuşların cıvıltılarını dinleriz. Biz sevinçliyiz. Lay lay lay lay lay!’’

Küçük Çırak

Küçük çırak bir gün bahçeyi süpürüyormuş. Bir fare çıkagelmiş. Küçük çırak, fareden korkar ya? Başlamış kaçmaya. Fare de küçük çıraktan korkmuş, o da başlamış kaçmaya. Gelelim küçük çırağa, küçük çırak koşarken kovayı devirmiş, kovadaki su dökülmüş, un çuvalını düşürmüş, çorba kazanının üzerine ve yerlere un dökülmüş. Bunu gören ustası küçük çırağa çok kızmış:

- Sen nasıl bir çıraksın? Her yeri mahvettin, çabuk şu kargaşayı topla!

Küçük çırak üzüntüyle:

- Peki, efendim, demiş. Almış eline süpürgeyi, başlamış unları süpürmeye, Bir taraftan da:

- Lay lay lay lay lay lay lilaylom! Alırım elime süpürgeyi, süpürürüm yerleri. Koştum, koştum, coştum, coştum! Lay lay lay lay lay lay lilaylom, diye şarkı söylüyormuş. Şarkı söylerken ustası yine yanına gelmiş. Başlamış küçük çırağı azarlamaya:

- Kes şu şarkıyı, kes! Senin yüzünden uyuyamıyorum! Nasıl bir şarkı bu böyle?

Küçük çırak yanıt vermiş:

- Bu şarkıyı ben uydurdum. En sevdiğim şarkılardan biridir.

Ustası:

- Saçma bir şarkı bu! Bu saçma şarkıyı sevmen hiç normal değil, demiş.

- Küçük çırak biraz üzülmüş fakat üzüntüsünü belli etmemiş. İşine devam etmiş. İşi bitince dinlenmek için sandalyeye oturacakken ustası tekrar yanına gelmiş. Başlamış yine küçük çırağı azarlamaya:

- Bu kadarı da yeter ama! Tembel çırak! İşini yapmıyorsun! Çık, git buradan! Bir daha da gelme!

Zavallı küçük çırak ağlamaya başlamış. Ustası, küçük çırağın yırtık pırtık şalını küçük çırağın üzerine atmış. Kapıyı işaret ederek:

- Şimdi çık git buradan, bir daha da gelme, diye küçük çırağa bağırmış.

Küçük çırak gözyaşlarını silerek ve ustasının attığı yırtık pırtık şalını giyerek dışarı çıkmış. Çıplak ayaklarıyla buz gibi karlara basarak ilerlemeye başlamış. Rüzgârda yırtık pırtık elbisesi, saçları dalgalanıyormuş. Hizmetçi şapkasının üzeri hep kar olmuş. Bahçeden çıkmış. Biraz daha ilerleyince bir mağara görmüş. Biraz dinlenmek için mağaraya girmiş. Bir de ne görsün? Karşısında kocaman bir ayı duruyor! Ayı başlamış küçük çırağı kovalamaya. Küçük çırak, mağaradan çıkınca bir ağaç görmüş. Hemen ağaca tırmanmış. Ayı, bu durumu görünce küçük çırağı kovalamaktan vazgeçmiş. Küçük çırak korkudan ağaçtan inemiyormuş. Birdenbire soğuk, kuvvetli bir yel esmiş. Küçük çırak çok üşümüş. Hemen şalına bürünmüş. Biraz sonra soğuktan bayılmış. Bayıldığı için ağaçtan düşmüş.

Kısa bir süre sonra ustası, bulgur almak için pazara giderken küçük çırağı görmüş. Küçük çırak hiç kıpırdamadan karların üzerinde yattığı için küçük çırağın öldüğünü zannetmiş. Telaşla küçük çırağın yanına koşmuş. Kalbini dinlemiş. Kalbi atıyormuş. Nefes alıp almadığına bakmış. Nefes alıyormuş. Çok sevinmiş:

- Allah’ım sana şükürler olsun, demiş. Küçük çırağı almış. Odasına götürmüş. Yatağa yatırıp küçük çırağın üzerine yorgan örtmüş. Başında beklemeye başlamış. Kısa bir süre sonra küçük çırak uyanmış. Odasındaki yatakta olduğuna çok şaşırmış. Çünkü buradan kovulmuştu:

- Benim burada olmamam lazım, çünkü ben kovulmuştum, demiş kısık bir sesle küçük çırak. Ustası:

- Artık burada yaşayacaksın. Burası artık senin evin gibidir, demiş.

O günden sonra küçük çırak ve ustası mutlu bir şekilde yaşamışlar.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum