Başbakan Erdoğan’a Kim Kurşun Attı?

Biraz geri gidelim...

2011 Genel seçimleri öncesinde takvimler 4 Mayıs 2011’i gösterdiğinde, dönemin başbakanı(!) Recep Tayyip Erdoğan, Çankırı mitinginden dönerken, Ilgaz Dağlarında, başbakanın içinde olduğu araca eskortluk eden polis aracına PKK’lılarca ateş açıldı ve elbombası atıldı. Soğuk namlular ülkeyi ısıtmak için hedefe Uzun Adamı almışlardı! Ülke bir anda bu süpriz suikaste kilitlendi. Ama bir polis memurunun şehit olduğu bu terörist eylem, yalnızca biz ve bizim gibiler için süprizdi. Bu saldırının kendileri için süpriz olmadığı kişilerde vardı.

Peki onlar kimlerdi?

Şöyle ki;

Ilgaz Dağları PKK’nın faaliyet alanı olmadığından insanlara bu eylem yer seçimi itibariyle de ayrıca tuhaf gelmişti. Ama işin daha tuhafı, Emre Uslu denen tetikçinin bu eylemi daha önceden bilmiş/yazmış olmasıydı!

Top sakallılar çetesi(!) üyesinin bu yaptığı  keramet değilse şayet, ne idi?

Bu uzaktan kumandalı tetikçi, İzmir’de 13 askerimizin şehit olduğu tersane kazasını da bilmişti..! Anlaşılan, müneccimlerle arası bayağı iyiydi! Ya da, belki Pensilvanya’nın müneccim başıdır kendileri!

Neyse, biz Ilgazlar’a dönelim...

Bu meşum saldırı sonrasında, ilerleyen günlerde, Başbakan Erdoğan 31 Mayıs 2011’de bu kez Hopa’da taşlanmış ve bu olayda da bir polis memuru başbakanın otobüsünden düşerek şehit olmuştu.

Ha sahi, birde Başbakan Erdoğan, paralellerce MİT krizi operasyonu senaryosu tedavüle sürülürken bir anda “kanser” oluvermişti! Tüm ülke, başbakanın kanser olduğuna ikna edilmişti adeta. Hemde hokus pokusla! Baykuşlar bunun sevinçli konserlerini veriyorlardı her tarafta. Tabi bazı ahmaklara da bunu yemek düşüyordu!

Bu kanser işi nereden çıkmıştı ve neden birileri bunu ısrarla yayıyorlardı?

Neden..? Neden..? Neden..?

Efendim; nedeni şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Buyrun açıklamasına...

Başbakan amaliyat masasına yatırıldığında şayet MİT Müsteşarı Hakan Fidan derdest edilebilirse, Başbakan Erdoğan ebediyyen o yattığı amaliyat masasından kalkamayacak, kaldırılmayacak, kalkmasına müsade edilmeyecekti.

Yani öldürülecekti...

Ve halk başbakan kanserden öldü diye bu makus talihini kabullenmek zorunda kalacaktı. Kader diyecekti; kader! Olayın en önemli boyutlarından biri de halkın partisi; halkın ve kurucusunun elinden gasp edilecekti. Ve tabi ilerleyen zamanda da operasyonun en önemli ayağı devreye sokularak Amerikan püskürtmeli bir “Nevzuhur Humeyni” Pensilvanya’dan uçağa bindirilerek “Ilımlı İslam’ın Diyalogçu Halifesi” olarak Çankaya’da başımıza oturtulacaktı.

Ve bu yetki gaspı, bu hazıra konma ve tabi tarihin bu en büyük hırsızlığı, yolsuzluk olmayacaktı! Tıpkı, 500 kişinin birinci olduğu 2011 KPSS sınavında her hangi bir hırsızlık olmadığı gibi!

Ama, MİT Müsteşarı Fidan’ın yaka paça edilmesi hesabı tutmayınca, Başbakan Erdoğan’da amaliyathaneden sağ çıkabildi. Çünkü, eğer Hakan Fidan susturulmadan başbakan öldürülürse bu operasyonları ifşa edilebilir ve bu ifşa ile tüm cemaat bir anda Ak Partili seçmen tarafından her ne pahasına olursa olsun yok edilebilirdi.

O zaman, bir başka baharı beklemek lazım gelirdi ve beklediler!

Önce 2013 ilkbaharı sonunda patlak verdirilen Gezi Kalkışması, bu da yemeyince, sonbahardaki 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüsleri geldi.

Tabi buda yemedi, yemezler... Bu küspenin sahipleri, küspelerini millete yedirmeye çalışmak yerine, kendileri yeseler daha iyi ederler! Çünkü bu millet, bu oyunları çözüyor. Kendisine koyun gözüyle bakanların oyunlarını, iradesini ortaya koyarak bozuyor.

ABD’de yıllarca, Türkiye'ye gelip emniyette görev almamak için 'Uçağa binemez' raporu alan Emre Uslu ise 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüsü tutmayınca, alel acele Amerika’ya kaçarken bulduğu ilk uçağa atlayarak, “uçağa binemez raporununda” her şeyleri gibi sahte olduğunu açık etti.

Anlamadıkları şu ki; hükümeti yıkmaya teşebbüs etmek evrensel ve yasal bir haktır. Ancak bunun yolları, anayasa ve kanunlarla belirlenmiştir. Hatta, kanunlar sizin hükümeti yıkmaya teşebbüs hakkınızı bile garanti altına almıştır. Ama bunun için seçim meydanları, sandık ve parlemento işaret edilmiştir. Eğer sizde, “Demokrasi sandıktan ibaret değildir.” diyecek kadar sandıktan umudunuzu kesmişseniz ve her türlü çılgınlığı yapmaktan sakınmıyorsanız, bu ülkede, size uygun bir sandık ta bulunur, merak etmeyin!

Cebinde Amerikan doları, boynunda Pensilvanya yuları ile bu ülkenin hükümetine tuzak kuranlar, Maltepe’de miting alanını dolduran milyonları görünce hepten mal olmuşlardır herhalde. Istiklal Marşı ve onun maneviyatına vurgu milyonların, bu ülkede “İstiskal Marşı” çalınmasına asla müsade etmeyeceklerini de bir kere daha görmüşlerdir.

Merhum babaları İhsan Efendi ve Mehmet Akif’i asmak isteyen CHP zihniyetine payanda olan Ekmelettin bey, kendisini kimlere eklem ettiğini anladığında iş işten geçmiş olacaktır kendisi için!

Daha, hala şu gün olmuş, Amerika’dan Ekmelli tarifelerle mesaj gönderenlerin dillerinden düşürmedikleri beddua seanslarına umut bağlayan zavallılığın, nasılda oyunun sonunda piyon- şah demeden aynı kutuya atıldığını görmekte bize bu sürecin kârı olarak kalan en kıymetli hazine olsa gerektir.

Demek bunların hepsinin sahibi aynı imiş. Demek bunların yokmuş birbirlerinden farkı.

Kuklaları geçtik elhamdulillah; kuklacıya az kaldı.

Yine bir şarkıyla bitirelim.

Bu şarkı da benden, dilinden bedduası eksik olmayan akıl muvazenesi sağlığını yitirmiş Halife Hazretlerine(!) gelsin. Biri Amerika’nın, biri Kraliçe Elizabeth’in halifesi..! Ama tabi ki İşid’in halifesine değil Pensilvanya’nın halifesine gelsin benden! Çünkü bizim geçmişimizde İşidcilere dair bir muhabbet yok ama bu Pensilvanya sakinine dair muhabbetimiz vardı bir zamanlar. Meğer o da gayri meşru imiş!

Işte şimdi bu gayri meşru muhabbetin merhametsiz azabını çekiyoruz....

Bu aşkı burada sen noktaladın
Artık ne duamsın nede bedduam
Kendini mechule sen uğurladın
Artık ne duamsın nede bedduam

Yıllarca aşkınla boşa yanmışım
Seni bir sevgili bir dost sanmışım
Bir hiçmişsin meğer ben aldanmışım
Artık ne duamsın nede bedduam

Gül değil dikensin gönül tahtımda
Bir kara çalısın aşk mezarımda
Şimdi bir ölüsün sen nazarımda
Artık ne duamsın nede bedduam

 E mail:   akpinartahsin@hotmail.com

Twitter: @akpinartahsin

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum