Başkanlık Seçimine Doğru Adım Adım

Dünyada hepsi birbirinden farklı, kendi tarihi, sosyolojik ve siyasal koşullarının ürünü olan başkanlık rejimleri mevcut. Bu sistem ülkemizde uygulanacak olsa ne kadar olumlu sonuçlar elde edilirdi acaba?  Esas olarak federal bir sistem olan başkanlık sistemi, Amerikan yönetim tarzı öykünmesinden çok daha fazlasını, idelojik bir anlamı içeriyor.

Bugüne kadar sorunsuz tek bir örneğini bulunduğunu söyleyemeyeceğimiz başkanlık sistemi, her ülkede otoriter bir rejime dönüşmüştür. Latin Amerika ülkeleri, Ekvator, Brezilya, Filipinler en çok bilinen örneklerdir. Kazanan ve kaybedenlerin kesin bir biçimde ayrıldığı bu sistemde kaybedenler bir sonraki seçime kadar - genellikle 4 yıl- yürütmeye ya da yönetime dair hiç bir söz söyleyemez. Kuvvetler ayrılığının tartışmalı olduğu bu sistemde, devlet başkanına oy verenlerin, parlamenter sistemdeki gibi bir denetleme ya da hesap sorma hakları da bulunmamaktadır.

 

Şimdiye kadar bizi başkanlık sistemi üzerinde konuşmaya, düşünmeye sevk eden en önemli unsurlardan biri tartışılmaz Cumhurbaşkanı’nın yetkileri konusudur. Rahmetli Özal, hatta ondan çok önce rahmetli Türkeş de bu düşünceyi savunmuştu. Hakeza Demirel de bu sisteme taraftardır. Kısacası Türkiye siyasal hayatında Erbakan, Türkeş, Özal, Yılmaz, Çiller, Demirel gibi birçok isim başkanlık sistemine olan özlemlerini defalarca yinelediler. Koalisyon krizlerinden uzak, toplumsal hareketliliği, dinanizmi çok hızlı bastırabilecekleri bir siyasal rejim hayalini hep gerçekleştirmek istediler. Vesayetçi-askeri bürokratik rejime karşı, milletin bu ülkenin misafiri olmaktan çıkıp sahibi olmasının ancak cumhurbaşkanının millet tarafından seçilmesiyle mümkün olacağını söyleyerek, Demokrat Parti'den aldıkları geleneği sürdürdüler. Türkiye siyasal tarihinde bu konuda en kapsamlı çalışmayı yapan parti olan AKP, yeni inşa ettiği rejimin imzasını başkanlık sistemi ve yeni anayasa ile atmak istiyor. “Devletin kurumları milletin taleplerine göre şekillendirilmelidir” söylemi, liberal-muhafazakar ittifakın en fazla dayandığı ideolojik söylem oluyor.

 

Siyasi düşünceler bir kenara bırakarak durum değerlendirilecek olursa...

Sisteminin iyi tarafı, “yürütme”nin güçlü, istikrarlı ve etkin olmasıdır: Parlamenter sistemlerde görülen hükümet krizleri hiç olmaz mesela...

Şaibeli veya temiz koalisyon pazarlıkları, koalisyonların zayıf yönetimleri de olmaz.

Başkanlık sisteminde sekreter denilen bakanlar yasama organının dışından seçildiği için hem işleyişi daha düzgündür hem denetime daha açıktır. Sistemin bu yönleri cazip geliyor; incelemeye, dersler çıkarmaya değer olduğu da açıktır. Fakat, Amerika’da “Başkan”ın sahip olduğu bu muazzam “yürütme kuvveti”ni frenleyecek başka “kuvvet”ler mevcuttur. Amerika’da çift meclis vardır farklı sistemlerde seçim yapılan.

Federalizm, yani eyalet sistemi vardır. Eyalet valilerini ve meclislerini eyalet halkı seçer, “başkan”ın hiç rolü yoktur.

Partiler gevşektir ve seçim komitesi gibi çalışırlar sadece çünkü “Başkan” partisine hükmedemez.

Serbest üyelerden oluşan ve ayrı kuvvet olan çift meclisli bu yasama organı, “başkan”ı frenler, gerek duyduğunda sorgular bile! Diğer çok önemli bir fren, bizde bulunmayan ‘Yüksek Mahkeme Sistemi’dir.

Amerika dışındaki ülkelerde sistemin diktatörler üretmesi gibi durumlar ile karşı karşıya gelinmiştir çoğu kez.

Amerikan sistemindeki bu fren ve denge mekanizmaları olmadan başkanlık sistemine geçmek; yasamada meclis çoğunluğuna hükmeden, yürütmede bütün komutanları, valileri, emniyet müdürlerini atayan, yargıda yüksek yargıçları tayin eden bir “başkan” tipi, yani diktatör çıkarır ortaya! Diktatörlüklerin üretilmesinin sebebi işte bu tip denge mekanizmalarının yokluğundan kaynaklanmaktadır.

 

Başkanlık sistemi, anayasa değişikliği, tek adam istikrarı, sermayenin daha rahat hareket etmesi, piyalaşmanın önündeki tüm kamusal engellerin kaldırılması, sosyal güvenlik ve özelleştirmeler gibi bir çok başlığın tek kalemde hızlı bir şekilde çözülmesi için biçilmiş kaftan. Ama özünde bu sistem, canlı ve keskin siyasal mücadelelerle kaynayan kamusal yaşamın üzerine çimento dökme tasarımıdır. Parlamenter sistemden çok daha az çatışmalı, çok daha az toplumsal ve çok daha az değişime açıktır. Koalisyon krizleriyle yakın bir tarihe kadar boğuşan Türkiye parlamenter sistemi, kimilerine göre bugün istikrarı AKP ile yakalamış görünüyor. Büyük sermayenin Türkiye’nin bölgesel rolü konusundaki şüpheleri ve CHP’nin muhalefeten güçsüzlüğü başkanlık sistemi rüyasının gerçekleşmesini başka bir bahara erteliyor gibi görünse de yarı başkanlık sistemi gibi  bir ihtimal daha var. Belki de bu, liberallerin, muhafazakarların, büyük sermayenin ve muhalefetin üzerinde anlaşacağı ortak çözüm yolu olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum