Ben bile kurtaramam...

Son zamanlarda leyleği yeniden havada gördüm ya, Hürriyet yazılarımın arkasının kesilmesini buna bağlıyormuş bazı dostlar; “Yanlıştasınız” dedim ve ekledim: “Artık ilgimi yitirdim, çünkü düşene vurmak gibi bir âdetim yoktur benim...”

Birileri kaydını tutmuş, son bir-iki ay içerisinde yazılarımın çoğu ülkemizin en büyük medya patronu olan Aydın Doğan ve yayın organlarıyla ilgiliymiş... Ezbere kayıt tutacaklarına o yazılarda neler anlattığıma dikkat etselerdi, derdimin grubun bugünkü duruma düşmesini engellemek olduğunu fark ederlerdi. Bana kulak vermek yerine kendisini bu hale getirenleri dinlemeye devam etti Aydın Bey, hâlâ ediyor da; umarım o akıllar bundan sonra işine yarar...

Çin'de eskiden bir âdet varmış: Ölüm cezasına çarpılan suçlular infaz arefesinde saatlerce eğlendirilir, sabah şafak sökerken de kelleleri alınırmış... Yine böyle bir vesileyle büyük bir eğlence düzenlenmiş. Kelleleri alınacak suçlular partiye getirilmiş. Vur patlasın çal oynasın eğlence başlamış. Hokkabazlar, jonklörler, kuklacılar... Bir ara kılıç-kalkan ekibi devreye girip katılanlar arasında dolaşarak gösteri yapmış, kılıçları üzerine tüy düşürerek ikiye bölmeyi de başarmış...

Sabah olup şafak sökünce suçluları almış bir sevinç. Şafaktan önce kelleleri alınacaktı ya, hâlâ yaşıyor olmanın sevinciymiş bu... Merakla bir gardiyana “Hani kellemiz gidecekti” diye sorduklarında muhatapları gülmüş, “Kelleniz çoktan gitti, ama siz henüz hissedemiyorsunuz; kafanızı sallayın bakın” demiş...

Meğer, kılıç-kalkan ekibi aralarında dolaşırken kelleleri de almış, ama o kadar mahirmiş ki ekip, başlar hâlâ omuzlar üzerinde duruyormuş... Kafasını sallayanın kellesi düşüvermiş...

Sözüm meclisten dışarı, şu anda gelişen olayları izlerken aklıma hep eskiye ait bu Çin fıkrası geliyor...

Gücün, iktidarın böyle bir yanıltıcı etkisi vardır: Sürekli güç kullanmaya alışmış olanlar her kullanımla gücün aşındığını pek fark edemez. Güç pil gibidir halbuki, kullandıkça eksilir ve bir gün biter... Güç akılla birleşmiş ise, güçlü kişi veya kişiler, güçlerinin sona ermekte olduğunu zamanında anlar ve ona göre tedbir alırlar.

Akılla taçlanmamış güç sahiplerinin düştükleri zor durumlara özellikle politikacılardan âşinayız. Zirvedeyken ellerindeki gücü öylesine keyfi kullanıp durdular ve bir gün ondan mahrum kalabileceklerini o kadar az düşündüler ki, bugün etraflarında kimsecikler kalmadı.

Politikanın güç sahiplerini körleten etkisi Makyavelli'den beri biliniyor da, politikacı olmayan güç sahipleri arasında da yanlışları yüzünden körleşenlerin bulunduğunu daha önce pek görmemiştim. Bunu da görmek varmış demek ki...

Nazlı Ilıcak bir ara gazetesinde yazdığı Mehmet Emin Karamehmet'e serzenişini bir kez daha hatırlattı geçenlerde. “Para insanı güçlü ve korkulardan azade kılar” demiş Nazlı Hanım, “Ama sizin servetinizle birlikte korkunuz da artıyor.” Kendisine iletilen “Gelin görüşelim” tekliflerine hiç “Hayır, gelemem” diyemediğini M.B.'nin notlarından bir kez daha öğrendik...

Show-TV ve Akşam gazetesinin sahibi M. Emin Karamehmet'le karargâhta görüşenler bütün oturumu baştan sona görüntülü olarak kayda almışlar; şimdi Ergenekon dosyasında o görüşmenin bandı da var. M.B.'nin notlarına bakılırsa, kendisiyle görüşenler üzerinde 'zavallı' bir görüntü bırakmış koskoca patron...

Sesli, yazılı ve görüntülü olarak bilgimiz dahiline giren 2002 ile 2005 dönemiyle ilgili medya patronları davranış çizelgesinde Aydın Doğan kırık not alanlardan değil. Onun bugünkü durumuna gelişi yayın organlarının 2006 sonrasında izlediği yanlış çizgi yüzünden: Var olan gücünün bir kısmını Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı seçtirmeme kampanyasında yitirdi; bir kısmını 367 krizi sırasında... 22 Temmuz seçiminde de yanlış amaçla kullandı gücünü; ardından anayasa değişikliği (“411 el kaosa kalktı” manşetini hatırlayın) ve Ak Parti kapatma davaları geldi, bir miktar da orada harcandı güç...

Kendisi veya onun adına güç kullanan birileri varolan bütün gücü böylece zâyi etti... Güç kendisine esas şimdilerde lâzım, ama ne çare, ara ki o gücü bulasın! Seçime koydukları ağırlığın hiçbir kıymet-i harbiyesi olmadığını herkes gibi kendileri de görüyor. Şunu lâtife de sayabilirsiniz: Etrafındakilerin beni harcamak için kullandığı aşırı güce zamanında engel olsaydı, hiç değilse o gücü şimdi kullanabilirdi.

Tezlerimin doğru çıkmasının beni sevindirdiğini sanmayın; tersine üzülüyorum...

Aydın Bey'e üzülüyorum, hadi o benim dostum; ama hiç tanışıklığımız olmayan Mehmet Emin Bey'e de üzülüyorum ben. Umarım, başka patronlara da üzülmem gerekmez...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.