Bir “Garip” Hac Hikâyesi

Amasya’nın Gümüş nahiyesinden gelen hacılar vazifelerini yapmışlar, eş dost için hediyeliklerini almışlar, memlekete dönmek üzere yol hazırlıklarına başlamışlardı bile.

Gümüşlüler hazırlıkları gözden geçirirken grubun adeta maskotu gibi görülen ve herkesin takıldığı, şaka yaptığı, gerçek adını bile çoğu hemşehrisinin bilmediği “Garip” çıkagelmişti.

Herkesin dönüş hazırlığı yaptığını görünce telaşlanan ve “Gidiyor muyuz?” diye soran Garip’e yol arkadaşları takılmak istemişler.

“Sen yeşil belgeni aldın mı?” diye sormuşlar.

Garip, “Nedir ki o?” diye karşılık verdiğinde,

“Her birimize üzerinde, ‘haccınız kabul oldu’ yazılı yeşil belgeler verildi, sana verilmedi mi yoksa?” demişler.

Garip telaşlanmış, “Hayır bana verilmedi, tüh tüh tüh!” demiş, üzülmüş.

Hemşehrilerinden birisi, “Garip biz belgemizi aldık, gidiyoruz. İstersen sen biraz kalıp ibadetlere devam et, berat belgesini alınca dönersin” diye takılmış.

Garip şaşkınlık içinde, “Şimdi benim haccım kabul olmadı mı? Ne yapacağım ben, vah vah” diye üzüntüsünden inlemiş.

Gümüşlü hacılar Hicaz bölgesinden ayrılırken Garip’e bakmışlar ama bulamamışlar. Garip ortadan kaybolmuş. Aceleyle soruşturmuşlar, ama nafile, Garip yokmuş!

Garip’i bulabilseler, “Şaka yapmıştık, hadi gidiyoruz” diyeceklermiş, olmamış.

Gümüşlü hacı grubu uzun ve meşakkatli yolculuklarını tamamlayıp memleketlerine, ailelerine kavuşmuşlar.

Kavuşmuşlar ama bir eksikle.

Garip’in akrabaları onun gelmediğini öğrenince çok üzülmüşler. “O şimdi tek başına nasıl gelecek. Zaten biraz safçadır, bir başını ne yer, ne içer, nerede kalır” demişler. Fakat yollar uzun, haberleşme imkânları sınırlı olduğu için, çaresiz beklemeye başlamışlar.

Garip, yaptığı haccın kabul olmadığını düşündüğü için çok üzülmüş. Geceleri nafile tavaflar yapmış, teheccüde kalkmış, gözyaşı dökmüş, af dilemiş.

Garip, mübarek mekânlarda gecesini gündüzüne katmış olarak bir gün kendisine “hac kabul belgesi”nin verileceğine olan inancını korumuş. Bu arada hacı arkadaşları da memlekete döndüğü için, Garip, kelimenin tam anlamıyla, yarı aç yarı tok “garip” bir hayat sürüyormuş.

Garip’in memleketi Gümüş’te Sinan isimli gizemli bir zat varmış. Ona dair çok az şey bilinirmiş. Kendi halinde, tefekkürü ve sükûtu bol bir hayat sürermiş.

Sinan Efendi’nin hiç ihmal etmediği bir âdeti varmış ki, Gümüş’te onu bilmeyen çok azmış. Sinan Efendi, Gümüş’ün merkezindeki tarihi camide her Cuma namazı sonrası, caminin bitişiğindeki kabristana yaklaşır dualar okur, ardından da çevredekilerin duyacağı şekilde söyle söylermiş: “Filan ölmüş, falan ölmüş. Bir gün de derler, Sinan ölmüş!”

Mekke ve Medine arasında mekik dokuyan ve “hac kabul belgesi”ni almadan memlekete dönmemeye ahdetmiş olan Garip bir gün kendisi gibi sıra dışı, tuhaf bir adamla tanışmış.

Adam Garip’e nereli olduğunu, neden hala memleketine dönmediğini sorup bilgilendikten sonra cebinden çıkardığı yeşil bir kâğıdı ona vermiş. Kâğıdın üzerinde adeta nurdan harflerle “Haccınız kabul oldu!” yazılıymış.

Garip belgeyi alınca çok sevinmiş, gözyaşı dökmüş. İçinden, “Belgeyi aldık tamam da şimdi memlekete nasıl gideceğiz?” diye geçirirken nur yüzlü esrarengiz adam, “Merak etme, ben seni memleketine gönderirim” demiş.

Garip, “Nasıl olacak bu iş. Ben tek başınayım. Param da bitmek üzere” diye mırıldanırken, “O kolay. Sen yarın sabah namazını filan camide kıl. Namaz sonrası buluşalım seni gönderelim” demiş.

Ertesi sabah belirlenen adreste, kararlaştırılan saatte buluşmuşlar.

Gizemli adam, “Ben işaret edince gözlerini kapayacaksın. Açmanı istediğimde de açacaksın. Memlekete gidince Sinan Efendi’yi bul selam söyle, arkasından gidip ensesine bir tokat vur” demiş.

Gizemli adam dualar okumuş, Garip’ten, kapattırdığı gözlerini saniyeler sonra açmasını söylemiş.

Gözlerini açtığında kendisini Gümüş’te bulmuş Garip. Çok sevinmiş. Akrabaları eşi dostu onu bu kadar kısa süre sonra karşılarında görünce çok şaşırmışlar. Geliş hikâyesine önce inanmak istememişler ama bir izah da bulamamışlar.

Garip, hac sonrası ilk Cuma namazını kılmak üzere tarihi camiye gitmiş. Namaz sonrası haftalık duasını yapan Sinan Efendi yine, “Falan ölmüş, filan ölmüş. Bir gün de derler, Sinan ölmüş!” demiş. O henüz yerinden ayrılmadan yanına yaklaşan Garip Sinan Efendi’nin ensesine bir tokat indirmiş.

Hiç şaşırmayan, kızmayan Sinan Efendi, beklediği bir dostundan haber almış bir adamın rahatlığı ile geriye dönüp bakarken, Garip daha konuşmaya başlamadan “Ve aleykümselâm. Seni buraya göndermek çok mu marifetmiş ki, bizi ifşa etti” demiş.

Garip’in hac arkadaşları onun yeşil renkli “hac kabul belgesi”ni görünce çok şaşırmışlar, kendi durumlarına üzülmüşler. Garip’e yaptıkları şakanın ağırlığını kabul edip Garip’ten helallik dilemişler.

Yüz yıla yakın bir süre önce yaşanan bu hadise bugün bile Gümüş halkı arasında bir efsane olarak dilden dile dolaşıyormuş.

Sinan Efendi mübarek beldelerden Garip’in getirdiği selamı aldıktan sonra ne yapmış? Garip’in kalan ömrü nasıl geçmiş? Garip’in yeşil renkli “hac kabul belgesi” kime kalmış? Bu ve benzeri soruların cevabını bilen var mıdır?

Varsa bizimle paylaşsınlar biz de okuyucularımızın merakını giderelim.

Bir Cuma namazı sonrası kendisinden bu hikâyeyi dinlediğim Gümüşlü emekli eğitimci Yusuf Baykal beye şükranlarımı sunuyorum. Hikâyenin eksik taraflarının tamamlanması ve zenginleştirilmesi için diğer Gümüşlü dostlarımızın ilgi ve desteğine ihtiyacımız var.

Özellikle de karlı kış günleri Cuma namazı sonrası eve ya da işe giderken köylümüz Tevfik Dayı’yı hatırlardım. Tevfik Dayı eşi rahmetli olmuş, çocukları evlenip uzak diyarlara gittiği için tek başına yaşayan bir garip adam idi. Annem, kışın Cuma günleri öğle için yabani erikli hamur köftesi yapar, babam da Tevfik Dayı’yı namaz sonrası yemeğe davet ederdi. Tevfik Dayı hamur köftesini severdi. Onun dilinden dökülen bin bir duayı ve yalnızlığını birkaç saatliğine de olsa unutmuş olmanın huzuruyla gülen yüzünü unutmuyorum.

Son zamanlarda ise, Cuma namazı çıkışlarında işyerine giderken iki tarafı kabristanlık olan yolumuza ulaşan kuş sesleri ile birlikte Sinan Efendi’nin sözleri de çınlıyor kulaklarımda.

gumuslale@gmail.com

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.