Bir İnsanın Fakir mi Zengin mi Olduğunu Selasından Anlıyorum

Özellikle küçük şehirler de bu hissi yaşamayan yoktur. Neden küçük şehir de diyecek olursanız herkes birbirini tanır küçük şehirde. Zengin selası nasıl olurmuş diyecek olursunuz anlatayım hemen, cami hoparlörünün volümü yükseli verir aniden. Hocanın nefesine kuvvet, sesine ses gelir. Cenaze Selasının makamı aniden değişir, sanki birisi keman çalıyordur kelimeleri uzatır da uzatır.

İşte o zaman derim ki mevta zenginmiş. Nitekim de öyle de çıkar.

Fakirin salası şapur şupur gök gürültüsü, şimşek çakması gibi akıp geçer. Ses derinden gelir, çatırdı patırdı şeklinde rahmetler dilenir. Her sela dinlediğim de yoldan durur durur bir araç geçer o sela da aksine duyulmaz gider.

Anlattıklarım şaka maka değil bizzat yaşanıyor. Yaşanmamasını arzu etsem de insanoğlu olunca işin için de oluyor işte.

“Ye Kürküm Ye.” Demişti. Nasrettin Hoca. Biz insanlar da ölene kadar kürkümüzü yedirteceğiz. Öldüğümüz vakit bizi karşılayacak cemaatin hepsi değişecek, kendini bilene. İsimlerimizin önünde ki unvanlarımızı mezara götürmeyeceğimizi bilmemiz gerek. Ona göre yaşamak herkese eşit şekilde davranmak gerek.

Bazı insanların ses tonu bile değişiyor biriyle görüşme yaparken. Normal bir vatandaş ile konuşurken ki ses tonu ve konuşma şekli farklıyken, şöyle unvanı kuvvetli biriyle konuşması aniden farklılaşıyor. Bu bana göre iki yüzlülüktür.

Yanlış anlaşılmalara meal vermek istemem sen- siz kelimelerini kullanmadan herkese senli benli olan insanları hiç sevmem. Ses tonu ile oynamak uygun düşmez sadece. Sahteciliğe girer bana göre.. İnsanlar adab-ı münaşere kurallarına uysunlar. Kimlerle tanısıl konuşulmalı kimlere neleri sorup sormamalı şeklinde ki kuralları öğrensinler yeter. Bunları bilen insan kimseye ayrım yapmaz. Kimseyi incitmez ve bu insan son noktayı koyarken de iyi ayrılır bu dünyadan.

Öyle insanlar tanıyorum ki tanımadığı insana giyiminden tutun, yaşını, eşinin ve kendi aldığı aylığı bile soracak kadar cahil olan insanlar biliyorum. Cidden söylüyorum bu insanlara önce kızıyordum ama şu an kızmıyorum çünkü bu insanları eğiten insan yok. İnsanlar okumuyor, insanlar insan içine çıkmıyor. Bizim zamanımız da lisede Beşeri Münasebetler (İnsan ilişkileri) dersimiz vardı. Bu dersler ya şu an yok ya da bu dersi gören öğrenciler bu ders hocaları tarafından iyi gösterilmeden geçmelerine müsaade edilmiş.

Mesleğini hakkı ile yapan gerek cami gerek okul eğitmen ve hocalarımızı tenzih ediyoruz. Her zaman ki gibi benim işim yanlışları sunmak ki hata yapan hocalarımız okusunlar ve yaptıkları hatalardan vazgeçsinler düşüncesi ile yazıyorum. Belki de hocalarımız bunları bilmeden yapıyordur. Duygularına esir olma hastalığına kapılmayan insan yoktur elbette ki!

Biz insanlar insan olduğumuzu ve diğer insanların insan olduğunu öncelikle beynimizin bir köşesine yazmalıyız. Din de sınıf ayrımı yoktur. Dilerim ki bundan sonra fakir ve zengin selalarını ayırt edemeyelim vesselam.

Yunus Emre’nin Şöyle Garip Bencilleyin adlı eserinden bir dörtlük gelsin.

Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar,
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum