Brezilyalılar, yine sambalarıyla geldiler, hem tribünde hem sahada güzel

JOHANNESBURG
Brezilyalılar hiç değişmiyor.  Futbolun mabedlerine her seferinde oynak sambalarıyla geliyorlar ve hem tribünlerde, hem yeşil sahada çok güzel oynuyorlar.
Yüreğine futbol ateşi düşmüş benim gibi herkesin hem göz zevkini okşuyorlar, hem futbol keyfini bir kez daha körüklüyorlar.
Geçen akşam 55 bin seyircinin hıncahınç doldurduğu Ellis Park Stadı’nda da farklı olmadı, futbol dilencileri sevindi, futbol keyfini doya doya yaşadılar.
Futbol kaçığı mısınız?
Futbolu seviyor musunuz?
Ya da futbol çılgınlığının tepe yaptığı Dünya Kupası günlerinde futbolu biraz da olsun merak mı etmeye başladınız?
O zaman önceliğiniz Brezilya olacak. Önce oturup Brezilyalı topçuları izleyeceksiniz.
Hayal kırıklığına pek fazla uğrayacağınızı sanmıyorum.
Geçen gece de öyleydi.
Önce tribünler coştu samba gösterileriyle. Brezilyalı taraftarların kabarttığı festival dalgalarıyla futbol için muhteşem bir atmosfer oluştu.
O kadar ki, her daim ciyaklayan vuvuzelalar bile bu defa kulağımı pek öyle tırmalamadı Brezilya-Şili maçında.
Ama kaygılandım.
Klasik deyişimle, o soru işareti geldi çengelini zihnime astı:
Benim takım, yani Messi’li Arjantin acaba bu Brezilya’yı durdurabilir mi?
İlk kez kuşku bulutları kafama üşüştü.
Bir mesele daha gündeme takılmış durumda:
Meksika karşısında Messi yok Tevez vardı, tüm yırtıcılığıyla... Yoksa kimilerinin dediği gibi, benim Messi ancak Barcelona’da mı oynayabiliyor?
Barcelona yoksa, Messi de yok mu?..
Ben buna ihtimal verenlerden değilim ama... Şili karşısında izlediğim, kendinden emin, sağlam Brezilya vallahi gözümü korkuttu. Kolay değil bu takımı durdurmak.
İngiliz bir yorumcu şöyle diyor:
“Şili turnuvanın göze batan bir takımıydı. Ama Brezilya’nın gücü Şili’yi sıradanlaştırdı.”
İki takım arasındaki klas farkı büyüktü, Brezilya 3-0 yendiği Şili’ye her bakımdan ağır basıyordu.
Ama Şili’nin teknik direktörü maç boyunca çırpındı durdu. Neredeyse sahaya fırlayıp kendi oynayacaktı. Oysa yapabileceği fazla bir şey yoktu zavallıcığın, rakibi öylesine üstündü ki.
Buna karşılık, Brezilya’nın teknik direktörü Dunga’nın kulübesindeki kendinden emin mağrur duruşu, serinkanlı havası başkaydı.
Ama Dunga da, takımı gol atınca çocuk gibi zıpladı, sevindi.
Aslında futbol sevdalısı herkeste çocuksu bir yan vardır. 90 dakika boyunca bir meşin yuvarlığın peşinde seyirtmek de, onları bağıra çağıra seyretmek de ancak koca çocukların yapabileceği bir şeydir belki de...
Dunga’nın gol sonrasındaki o çocuksu hallerinin bir başka nedeni daha olabilir. Bu da Brezilya’nın Dünya Kupası’nı beşinci kez kaldırmaya adım adım yaklaşıyor olmasını hissetti belki de...
İşi kolay değil Dunga’nın. Brezilya’dan tam 800 kişilik bir medya ordusu kendisini çok yakın takibe almış durumda. Yani ayağı kaydı mı, işi bitik Dunga’nın, ipini çekecekler.
Bilemiyorum ama ben Brezilya’nın pazartesi gecesi Şili karşısında oynadığı futbolu keyifle, neşeyle seyrettim. Oysa, maça Şili bir sürpriz yapabilir mi diye gitmiştim.
Futbol her türlü sonuca, sürprize açık bir oyun olduğu için de güzeldir ama Ellis Park’daki Brezilya büyüktü, ona sürpriz yapmak ancak mucizeyle mümkün olabilirdi.
Örneğin, Şili kalesine giden üçüncü goldeki şahane organizasyon kolay unutulacak gibi değildi.
Ramirez gerilerden topla öylesine harika kopup geldi, Robinho öylesine akıllı vurdu ki topa, futbolu bir kez daha sevdim.
Brezilya’nın kaptanı ve savunmanın temel direği Lucio topla kendi sahasından öylesine fırladı, topu öylesine Şili’nin derinliklerine doğru sürdü ve öylesine güzel, al da at dercesine kadife gibi yumuşak -Mesut Özil vari- bir pas verdi ki, kendimden geçtim, ayağa fırlayıp alkışladım.
Bir Kaka soldan fırlıyor, rüzgâr gibi akıyor Şili kalesine... Bir Bastos fırlıyor topla, rüzgâr gibi esiyor Şili yarı sahasında...
Savunma göbeğinden Juan, rakip kalede başı göğe erecekmiş gibi öyle bir sıçrıyor, öylesine muhteşem bir kafa yapıştırıyor ki, Şili kalecisi gol karşısında çaresiz kalıyor.   
Dani Alves’in hınzırlıklarını mı, Maicon’un balyoz gibi şutlarını mı, Gilberto’nun inceliklerini mi, Julio Cesar’ın kaledeki kurtarışlarını mı?
Hangisini seyredeceğini şaşırıyor insan.
Sağlam, ayağı yere basan, sihirli ayakları olan bir takım Brezilya.
Abartıyor muyum?
Fazla mı etkilendim?
Brezilya’ya aynı oyunu bir Arjantin, bir Almanya veya bir İspanya oynatır mı? Alman panzerleri, o cambazlıkları yaptırır mı Brezilyalı topçulara?
Bu sorularda da gerçek payı var ama Brezilya yine de çok büyük bir takım...
Pazartesi gecesi, yine sambalarıyla geldiler, hem tribünlerde hem yeşil sahada çok güzel oynadılar.
Futbol kaçıklarının hem göz zevkini, hem futbol keyfini fazlasıyla okşadılar.
Gaza bas Isaac, gaza geç kalıyoruz, Pretoria’daki Paraguay-Japonya maçına. Sonra da İspanya-Portekiz maçı var sırada, ne yazık ki televizyondan seyredilecek, işimiz çok anlayacağın.
Haydi maça maça!

Önceki ve Sonraki Yazılar