Engin YİĞİTOĞLU
CENNETE GİDEN YOL DOĞRULUK TAŞLARIYLA DÖŞENMİŞTİR
Elbette ameller niyetlere göredir. Ancak bir insan ne kadar iyi niyetli olursa olsun, kendine yetebilecek kadar ilim sahibi değilse, en basit olayların temelinde yatan gerçekliği görecek ferasetten yoksunsa, planlamada ve eylemde yine yeterli liyakat ve kabiliyete sahip değilse, varacağı nokta büyük ihtimalle felaket olacaktır. Kaş yapayım derken, göz çıkaracaktır. Dolayısıyla boşuna "Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir." denmemiştir.
Müminlerin yeryüzünde helalinden bir lahza nefes alacak toprak parçalarının kalmadığı bir çağda, iyilik denilen erdemi suiistimallerle ziyan etmemeliyiz. Birilerine hele helemüşriklere, küfür ehline şirin gözükmek adına, kendimizi kullandırtmamalıyız. Zira Peygamberimiz Hz. Muhammed sav "(Akıllı ve olgun) Mümin aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz." (Buhari-Edeb, Müslim-Zühd) buyurmuştur.
Bazı kimseler de cehaletlerini suskunlukla, kötü yüreklerini güler yüzle, korkaklıklarını ise iyi(mser)likle örtmeye çalışırlar. Oysa Allah, gizli(de) ve açık(ta) olan her şeyi gören ve bilendir. Bu yapılanlar ise en hafifiyle riyakarlıktan başka bir şey değildir.
Oysa Allah cc Hud Suresi 112. Ayet'te, "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" diye buyurmaktadır. Çok sade ve yalın olmasına rağmen o kadar ağır ve zor bir ayet ki, Allah Resulü sav bu ayet kendisine vahyolunduğu esnada yaşlandığını ifade etmiştir. Demek ki doğru olmak, dosdoğru yol yürümek epey meşakkatli, çileli ve oldukça ciddi bir Müslüman hasletidir. Hele ki haramın yağmur olup yağdığı, günahın rüzgar olup estiği bir çağda yalnızca ihlas parkasına örtünüp yol yürümek, büyük iş!
Aman eşimi-dostumu kırmayayım. Aman kalabalık arasında zıtlıkla sivrilmeyeyim. Aman çoğunluğa antipatikgözükmeyeyim gibi nedenlerle yığınlar arasında yutulup giden niceleri var.
Yıllar önce Hz Ebubekir ra'a atfedilen bir sözle karşılaşmıştım. Şöyle ki; "Biz bir harama girme endişesiyle yetmiş helali terk ederdik." Bu sözün hikmetini bir türlü çözemiyordum. Öyle ya, harama bulaşmamak için helaller nasıl terk edilirdi? Bunun cevabını yine yıllar sonra bizzat kendim Amerika'da keşfettim.
Sezon geldiğinde bazı ev ve iş arkadaşlarım Miami'ye giderler ve beni de çağırırlardı.Yaz dönemi Maimi'de neler ile karşılaşabileceğimi gayet kolay kestirebildiğim için teklifi her defasında reddederdim. Bunun yerine diğer arkadaşlarla farklı eyaletlerdeki doğa-tabiat gezintilerine giderdim. Sonradan aklıma düşmüştü. Ben Maimi'ye gitmeyerek, aslında yüzme gibi sünnet bir sporu terketmiş oluyordum. Tam da bu noktada, bu sözü hatırlamıştım. Yani sözün hikmetini bu vesileyle yıllar sonra yine binlerce km uzaklıkta kavramıştım. Arkadaşlar kırılmasın, beni yanlış anlamasın diyerek, onlara uyabilirdim de.
Sıratı müstakim üzerine emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmamız gerekiyordu, öyle değil mi? Çünkü kelime anlamı olarak doğruluk, Arapça sıdk ve istikamet terimleriyle eş anlamlıydı. Her iki kavram da Allah'a ve diğer insanlara karşı doğru olmak, kalbinde taşıdığı niyet ve amaç ile diliyle söylediği arasında aykırılık bulunmamak, diliyle açığa vurduğu inanç doğrultusunda yaşamak, sözlerini ve davranışlarını buna göre düzenlemek ve başka yanlış yollara sapmamak şeklinde ortak bir muhtevaya sahip olduğu görülür. Kısaca doğru sözlü olmak ve tutarlı, dürüst davranışlarda bulunmaktır. (Diyanet Vakfı, İsam-Temel İslam Ansiklopedisi)
Hz Muhammed sav şöyle buyurmuştur; "Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz." (Ahmet bin Hanbel-Müsned)
Doğruluk (sıdk) deyince,
● Doğru konuşma, verilen sözde durma
● Kalben, niyet açısından doğru olmak
● Karar alırken doğruluk
● Kararı uygulamada ve sürdürmede doğruluk
● Amelde doğruluk. Gösteriş ve riyadan uzak durma
● Allah'a karşı halis bir iman. İnançta, takvada, ibadette, bağlılıkta doğru ve dürüst olmak. Sadece ve sadece Allah'ın rızasını kazanma arzusu.
Daha da açmak gerekirse, Allah'a şirk koşmamak, ana-baba hakkını gözetmek, kul ve yetim hakkını gözetmek, fenalık ve hayasızlıktan uzak durmak, çevreye ve insanlara saygılı olmak, ölçü ve tartıda harama tevessül etmemek gibi... Tüm bunlar Allah ve dinimiz İslam için kuşanmamız gereken ahlaki ödevlerimizdir. Allah cc Enam Suresi 163. Ayet'te şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Bu yolu tutun, başka yollara sapmayın. Sonra onlar sizi Allah'ın yolundan ayırır."
Onlarca ayet ve hadisle sabit ki doğruluk, biz Müslümanlar'ınolmazsa olmazlarındandır. Oysa günümüzde düşmanın gücünden korkup çekindiğimiz için hakikati savunacak yerde sus-pus kesiliyoruz. Sadece bu da değil. Hakim konumumuzu veya pozisyonumuzu kaybetme korkusuyla da öylece siniyoruz. Oysa, günbegün kendimizden verdiğimizin ve tükendiğimizin farkına bile varmıyoruz.
Hülasa, elbette beşeriz, aciziz. Büyük beylik sözler söylemekten imtina etmeliyiz. Fakat hiç değilse kafamızdaki, gönlümüzdeki, ruhumuzun derinliklerindeki iman ettiğimiz bu Hak Yol? dümdüz ve lekesiz piriüpak olmak zorundadır. Bu yolda yalnız kalacağımızı bilsek bile çizgimizden milim şaşmamalıyız. Birilerine, belli makamlara yaranmak adına farklı yollara sapmamalıyız. Yapmacık hareketlerle kişiliğimizden, şahsiyetimizden ödün vermemeliyiz. Menfaat ve çıkar uğruna doğruluk-dürüstlük yolunu terk etmemeliyiz. Samimiyetten uzak, yalaka ve cıvık bir kimliğe bürünmemeliyiz. Birilerini memnun etmek, "iyi-şirin gözükmek" adına şekilden şekile girmemeli, gevşeklik göstermemeliyiz. Kökleri bu toprakları dört koldan sımsıkı kavramış ulu bir ağaç gibi sapasağlam yürekli ve berrak su gibi iç-dışı aynı olan bir karaktere sahip olmamız gerekir.
Cümleten Cumamız mübarek olsun.
Selam ve dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.