Çocuk Eğitiminde Metotlar

Son dönemde çocuk eğitimi konusu oldukça rağbet görüyor. Pek çok anne-baba çocuklarına iyi bir eğitim, ahlak ve manevi değer duygularını vermek istiyor.

Çok da doğru yapıyorlar. Geleceğimizin teminatı olan evlatlarımız iyi bir eğitimi hak ediyor. Çünkü onlar bizim geleceğimiz. Kültürel mirasımızı, ekonomik mirasımızı onlara bırakacağız.

Tırnaklarımızla kazıyarak kazandığımız servetimizin heba olmasını istemiyoruz. Ya da zenginlerin öyle düşündüklerini biliyorum.

Peki metot konusunda neredeyiz?

Doğru eğitim metotlarını benimsedik ve uygulama sorunlarını da aştık mı?

Genelde sorulan sorular ya da takıldığımız problemler şunlar:

Çocuğumuz ile nasıl iletişim kurmalıyız?

Nasıl bir disiplin vermeliyiz?

Çocuk kimi örnek almalı?

Nasıl sorumluluk sahibi olurlar?

Temel alışkanlıkları neler olmalı?

Okul öncesinde, okul yaşlarında ve sonrasında neleri kazanmalı?

Elbette ki yaşadığımız asırda pek çok ekonomik sıkıntılar var iken, hayat hiç de kolay değilken, çocuğumuz istikbalini nasıl kazanacak?

Gerçekten önemli soru ve problemler.

Metot konusuna tekrar dönelim. Hangi metodu uygulayacağız?

Görüyoruz ki her toplumun kazanılmış kültürel kodları var. Bu kodlar hücrelerimizdeki DNA misali asırlar boyu aktarılarak devam ediyor.

Bu asırda problem başladı.

Çünkü evrensel iletişim imkanları,  sınırları aşarak kültürleri deldi ve bir kültür emperyalizmine dönüştü.

Yabancı olduğumuz ve çekindiğimiz kültürler artık internet ve TV vasıtası ile evimizde.

Hem de eğitim metotları olarak bizlere lanse edilmeye çalışıyor.

Son derece masumane.

Peki ne yapmalıyız?

Kendi kültürümüze, manevi değerlerimize, örf ve adetlerimize sahip çıkacağız.

Bu ise ancak sahip olduğumuz İslami değerler ile olabilir. Kendi özümüzü en iyi anlatabilecek, geleceğe en iyi aktarabilecek kodlar İSLAM kodlarıdır.

Bunun için Peygamber Efendimizin eğitim metotlarını tatbik etmeliyiz.

Çocuğumuza iyi bir isim vererek başladık. Kulağına ezan ve kamet okuduk. Evimizden Kur’an eksik olmuyor. Eh! 5 vakit namazımızı da kılıyoruz, yeter diyemeyiz.

İnsan olmanın önemli kıstasları var.

Çocuğumuza ciddi bir İslami eğitim vermeliyiz.

Şartlar eksik biliyorum. Hatta 28 Şubat zihniyeti çocuklarımızı erken yaşta camiye göndermemize bile engeller koydu.

28 Şubat zihniyeti yıkılmıştır. Hala direnen kalıntı ve kazıntılara ise biz pabuç bırakmayalım. Köhne zihniyete çocuklarımızı kurban etmeyelim.

Sayın Başbakan, Sayın Milli Eğitim Bakanı ve Kültür Bakanı.

Kendi kültürümüze ait olan ve olmayan bilgileri artık bir tasnife tabi tutalım. Bırakın insanlar inançlarına sahip çıksınlar.

İNANÇSIZ İNSANLARDAN BİR FAYDA GELMEZ.

Türkiye madem demokratik ve laik ise laiklik savunucuları toplumu sürü modeline sokma anlayışından, dindarların dinlerine karışmaktan ve kültürel kimliklerine saldırmaktan vazgeçsinler.

İmparatorluk varisi Türkiye maalesef kültürel zenginliği heba ediyor ve iyi yönetemiyor.

Ben müslümanım.

Evladımı kendi dinim üzerinde yetiştirmek istiyorum.

Kendini farklı hissedenler olabilir. Herkes kendi inandığı biçimde evladını yetiştirmekte serbest olmalı.

Onun metodu iyi ya da kötü olabilir. Devraldığımız kültürel mirasın devam etmesini istiyorsak, sahip olduğumuz değerleri evlatlarımıza aktarabilmeliyiz.

Ekonomik göstergeler, teknoloji, bilim ya da sanat tüm toplumların ve kültürlerin ortak malıdır. Bunlarda ayrım olmaz.

Ayrım manevi değerlerdedir.

Bunda ise her ferdin inanç ve kanaat hürriyeti olduğuna göre ferdi bazda eğitim ve öğrenim imkânlarımızın kısıtlanmasına karşı sesimizi daha fazla kısamayız.

Devletin laik mantıkla yönetilmek istenmesi fertlerin laik olacağı anlamına gelmez.

Devletin tüzel kişiliği ile ferdin özel kişiliği karıştırılmamalıdır.

Türkiye’de yapılan hata budur. Ferdi haklar devletin tüzel kişiliğine karşı savunmasız bırakılmıştır.

Kanunları devlet yapar, Fertler arasındaki uyuşmazlıkları gidermek için adalet sistemine normlar koyar. Ülkemizde ise devlet fertlerle karşı karşıya gelmektedir.

Savcılık makamları toplum içinde suçlu avına çıkarak halkı devlet ile mücadele etmek zorunda bırakmaktadırlar. Hâlbuki devlet, halkın hukukunu muhafaza için vardır. Sürekli halkı ile mücadele etmez. Koyduğu kurallar toplumun refahı için olmalıdır.

Devlet kendini laik görüyor olabilir, halkın laik olmak gibi bir zorunluluğu olamaz. Devlet halkı inançlarından dolayı sorgulayamaz. Böyle bir tavır devletin adalet kavramı ile bağdaşamaz.

TSK’da aynı hatayı yapmaktadır. Mensuplarını inançları yüzünden mağdur etmektedir. Kendi seçilmiş geleceklerini garanti altında tutmak için sosyal statüleri için tehlikeli gördükleri fikirlere karşı mücadeleyi seçmiştir.

İslam dinine mensup askerlerin devletin malına, ırzına, namusuna bayrağına sahip çıkma duyguları darbe zihniyeti için hedef teşkil etmiştir.

Halbuki TSK’nın asli vazifesi ülkeyi dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı savunmaktır. Bu vazife unutulmuş olup kendi halkını takip eden, inançlarını sorgulayan, kendine gelecek hazırlayan, rant peşinde koşan bir ruh hali geliştirmiştir.

Devlet bu açmazları görmeli ve adil kanunlar geliştirerek, halkın bilinçlenmesini sağlamalıdır.

İnançsızlık tüm dünyada hastalık olarak görülmektedir. İnançsızlık hastalığı ile mücadele etmek dururken, inanca karşı mücadele geliştirilmiştir.

Bu ruh hali ile yetişen evlatlarımız da problemli toplumun devam etmesine, sari illetlerden kurtulamamasına sebep olacaktır.

Hiçbir şeyi sorgulayamayan, sürü psikolojisi ile hareket eden, maneviyat yoksunu bir toplum oluşturacaklardır.

Bunları önlemenin yegane çaresi, toplumu oluşturan bireylerin kendi inanç sistemlerine sahip çıkarak, inançlı, ideal sahibi, çalışkan ve kimlikleri gelişmiş bireyler yetiştirme gayretinde olmaktır.

Çocuk yetiştirmenin ana metodu Peygamber metodudur. İnancı, sevgiyi ve bireyi esas alan model.

Yavrularımıza yazık etmeyelim.

Ahmet TÜRKAN - HABERNAME

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.