Teslime Gülsen NURDOĞAN

Teslime Gülsen NURDOĞAN

Davet

Hz. Ali der ki:
"Sen, önce en yakın hısımlarını uyar, ahiret azabıyla korkut!" (Şuara 214) ayeti inince, Resulullah aleyhisselam beni çağırdı.

Ey Ali! Yüce Allah'ın, en yakın hısımlarımı inzar etmemi emir buyurması bana çok ağır geldi, kaygı verdi. Biliyorum ki ben ne zaman kavmime bu işi açmaya kalksam, muhakkak hoşuma gitmeyen bir şeyle karşılaşırım.

Bunun üzerine bir müddet sustum.

Cebrail aleyhisselam bana geldi de:
Ya Muhammed! Eğer sen Rabbinin sana emrettiği şeyi yapmayacak olursan, Rabbin sana azap edecektir, dedi. 

Ya Ali! Bize, bir sa' (dört kocaman avuç dolduracak kadar) yemek yap ve üzerine de koyun budundan et koy! Bir kap da süt hazırla! Sonra, Abdulmuttalib oğullarını benim için topla. Onlarla bir konuşayım ve emrolunduğum şeyi kendilerine ulaştırayım, buyurdu. 

Resulullah'ın bana emrettiği şeyi yaptım.

Abdulmuttalib oğulları Resulullah'ın yanına toplandılar. Onlar, o gün kırk kişi idiler. Yahut, kırk kişiden ya bir eksik, ya da bir fazla idiler. Resulullah'ın bütün amcaları, Ebu Talib, Hamza, Abbas ve Ebu Leheb de gelenler içinde bulunuyorlardı.

Abdulmuttalib oğulları yanına toplandıkları zaman, Resulullah aleyhisselam beni çağırdı. Onlar için yaptığım yemeği getirmemi emretti. Getirip önüne koydum. Eti parçalayarak çanağın çevresine birer parça koyduktan sonra:
Haydi yiyiniz, bismillah! buyurdu.
Hepsi ondan yediler ve tamamıyla doydular.

Varlığım kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, onların tümüne sunduğum yemeği, onlardan bir tek adam bile yalnız başına yiyebilirdi. 

Bundan sonra Resulullah aleyhisselam:
Süt de içir! buyurdu. Onlara süt kabını getirdim. Ondan da hepsi kanasıya içtiler. Vallahi, o kaptaki süt kadarını, onlardan bir tek adam bile yalnız başına içebilirdi! Yemeğin ve sütün kalanları, sanki hiç dokunulmamış, yenilmemiş, içilmemiş gibiydi. 

Resulullah aleyhisselam söze başlamak istediği sırada, Ebu Leheb:
Şaşılacak şey! Arkadaşınız sizi büyük bir sihirle sihirledi. Doğrusu, biz bugünkü gibi bir sihir hiç görmedik, dedi.  Sonra da Resulullah'a hitaben:
Bunlar senin amcaların ve amcalarının oğullarıdır. Sen onlara istediğini söyledin! Sen, şu dinden sapkınlığı bırak! İyi bil ki; kavmin senin için, bütün Arap topluluklarına karşı koymayı göze alacak değildir. Bütün Kureyş kabileleriyle Araplar, üzerlerine çullanmadan, ata oğullarının senin üzerinde durup seni hapis ve esir etmeleri gerekir. 
Ey kardeşimin oğlu! Ben, atanın oğullarına gelirken, senin getirdiğin gibi şer ve kötülük getiren bir kimse daha görmedim, dedi. Resulullah'ın konuşmasına imkan vermedi.

Dağıldılar.

Ebu Leheb'in sözü Resulullah'ın çok ağırına gitti. Resulullah aleyhisselam, o mecliste susup hiç konuşmadı. 

Bunun üzerine, Cebrail aleyhisselam gelip, Allah'ın buyruğunu hemen yerine getirmesini, Resulullah aleyhisselama emir ve tavsiye etti. Kendisine bu hususta cesaret verdi. 

Ertesi günü sabahleyin Resulullah aleyhisselam:
Ya Ali! O adam işittiğin sözlerle tez davranıp önüme geçti de, ben kavmimle konuşamadan onlar dağılıverdiler. Sen, önceki akşam bizim için yapmış olduğun kadar, yine yiyecek, içecek hazırla! Sen onları yanıma topla, buyurdu.

Yemeği yaptım. Sonra da onları, Resulullah için topladım.

Resulullah aleyhisselam, yemeği getirmem için bana seslendi.

Resulullah aleyhisselam, geçen akşam yaptığı gibi yaptı. (Yani eti parçalayıp yemek çanağının kenarına birer parça koyduktan sonra):
Haydi yiyiniz bismillah, buyurdu. Hepsi ondan doyuncaya kadar yediler. Resulullah aleyhisselam:
Haydi, onlara süt de içir, buyurdu. Kendilerine içi süt dolu kabı getirdim. O kaptan da hepsi kanasıya süt içtiler. Vallahi, onların tümü için hazırladığım o yemeği de, sütü de, onlardan bir tek adam bile yalnız başına yiyip içebilirdi. Resulullah aleyhisselam, onlara:
Benim borcumu benim yerime ödeyecek ve benim vaadlerimi yerine getirecek, cennette benimle birlikte bulunacak, ev halkım içinde benim vekilim olacak kimdir, diye sordu?

Ben sustum. Cemaat de sustu. Resulullah aleyhisselam sorusunu tekrarlayınca:
Ben öderim ya Resulallah, dedim. Resulullah aleyhisselam:
Sen ödersin ya Ali! Sen ödersin ya Ali, buyurdu.

Onlardan birisi:
Sen kerem ve cömertlikte denizsin! Sana bu hususta kim vekil olmaya güç yetirebilir, dedi?

Resulullah aleyhisselam sorusunu tekrarlayınca, Hz. Ali:
Ben senin vekilin olurum, dedi. Bunun üzerine Resulullah aleyhisselam:
Borcumu benim yerime sen ödeyecek ve vaadlerimi yerine sen getireceksin, buyurdu.

Bundan sonra Resulullah aleyhisselam konuşmasını şöyle sürdürdü:
Hamd Allah'a mahsustur. Ben, ona hamd ederim. Yardımı da ondan dilerim. Ona inanır, ona dayanırım. Şüphesiz bilir ve bildiririm ki Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir; onun eşi, ortağı yoktur. 
Herhalde, otlak aramaya gönderilen kimse, gelip de ailesine yalan söylemez. Vallahi, ben (faraza) bütün insanlara yalan söylemiş olsam, yine size karşı yalan söylemem. (faraza) bütün insanları aldatmış olsam, yine sizi aldatmam. Sizi kendisine davet ettiğim Allah öyle bir Allah'tır ki, ondan başka hiçbir ilah yoktur. Vallahi siz, uyur gibi öleceksiniz! Uykudan uyanır gibi de dirilecek ve bütün yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. İyiliklerinizin mükafatını görecek, kötülüklerinizin de cezasını çekeceksiniz. Bunların sonucu ya temelli cennette, ya da temelli cehennemde kalmaktır.
İnsanlardan ilk inzar ettiğim kimseler sizlersiniz.

Ey Abdulmuttalib oğulları! Vallahi, Araplar içinde benim size getirdiğim, dünya ve ahiretiniz için hayırlı olan şeyden daha üstününü ve hayırlısını kavmine getirmiş bir yiğit bilmiyorum!
Ben, sizi dile kolay gelen, Mizanda ağır basan iki kelimeye davet ediyorum ki, o da:
Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve benim de Allah'ın kulu ve resulü olduğuma şehadet etmenizdir!

Yüce Allah, sizi buna davet etmemi bana emir buyurdu.

Ey Abdulmuttalib oğulları! Ben, özel olarak size, genel olarak da bütün insanlara peygamber gönderildim! Siz, bu hususta görmediğiniz mucizelerden bazısını da görmüş bulunuyorsunuz. Üzerinde bulunduğum şeyde bana yardımcı ve kardeşim olmayı, cennet kazanmayı hanginiz kabul eder? Hanginiz, bu yolda kardeşim ve sahibim olmak üzere, bana beyat eder? buyurdu.
Hiç kimse ayağa kalkmadı. Hemen ben ayağa kalktım. Yaşça oradakilerin en küçüğü idim. Resulullah, bana:
Sen otur! buyurdu.
Sorusunu üç kere tekrarladı. Her defasında, ben ayağa kalkıyordum. O da:
Sen otur, buyuruyordu.

Ya Resulallah! Bunların yaşça en küçükleri ve bacakça en inceleri olsam da, sana ben kardeş ve yardımcı olurum, dedim.
Hepsi sustular.
Resulullah aleyhisselam, sorularının üçüncüsünden sonra elini elimin üzerine koydu da:
Içinizde, bu benim kardeşim, vasim ve vekilimdir.
Onun sözlerini dinleyiniz ve kendisine itaat ediniz! Bu işe amcamsız, amcamın oğlu varis oldu, buyurdu. 

Davetliler gülüşerek ayağa kalktılar ve Ebu Talib'e:
Bak! Sana, oğlunu dinlemeni emrediyor! Ona itaat et, dediler.
Ebu Talib:
Bırakınız onu! Amcasının oğlu, onun başını hayırdan başka yana bükmez! dedi. Resulullah aleyhisselama da:
Bizim katımızda, sana yardım etmek kadar sevgili bir şey yoktur. 
Öğütlerini benimseyip kabullendik. 
Sözlerini tamamiyle tasdik edip doğruladık! 
Bu toplananlar, senin atalarının oğullarıdır. 
Tabi ki ben de onlardan birisiyim.
Senin istediğin şeye onlardan koşacak olanların, andolsun ki, en çabuğu, en hayırlısı da benden başkası değildir!
Sen emrolunduğun şeye devam et!
Andolsun ki, etrafını kuşatıp seni korumaktan bir an geri durmayacağım!
Nefsimi, Abdulmuttalib'in dininden ayrılmak hususunda bana boyun eğer bulmadım!
Artık ben, onun üzerinde öldüğü dinde öleceğim, dedi.

Ebu Leheb'ten başka, hepsi de yumuşak ve olumlu sözler söylediler. Ebu Leheb ise:
Ey Abdulmuttalib oğulları! Bu, vallahi bir şerdir, kötülüktür!
Başkaları onun elini tutup bundan alıkoymadan önce, sizler onun ellerini tutup bundan alıkoyunuz!
Eğer siz bugün ona boyun eğecek olursanız, zillete, hakarete uğrarsınız!
Bunu korumaya kalkışacak olursanız, öldürülürsünüz! dedi.

Peygamber aleyhisselam'ın halası Safiyye binti Abdulmuttalib, Ebu Leheb'e:
Ey kardeşim! Kardeşinin oğlunu ve onun dinini yardımsız, hor ve hakir bırakmak sana yakışır mı?
Vallahi bilginler, öteden beri Abdulmuttalib'in soyundan bir peygamberin çıkacağını haber vere gelmişlerdir. İşte o peygamber budur! dedi. Ebu Leheb:
Bu, andolsun ki, boşuna bir umuntudur! Zaten, kadınların sözleri erkeklere ayakbağı ve köstek mesabesindedir.
Kureyş aileleri ve onlarla birlikte bütün Araplar ayaklandığı zaman, onlara karşı koyacak bizim ne gücümüz var?
Vallahi, biz onların yanında bir lokmayız! dedi. Ebu Talib ona:
Ey korkak adam! Vallahi biz sağ oldukça ona yardım edecek, onu savunacak ve koruyacağız! dedi ve Peygamber aleyhisselama da:
Ey kardeşimin oğlu! Rabbine davet etmek istediğin zamanı bilelim, silahlanıp seninle birlikte ortaya çıkarız! dedi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.