Davutoğlu, Makarnacılık ve Ak Koyunlar Meselesi!

 

 

Kurtları koyun gören, kendini de kurt sanan ve beyinleri küspe makarnasıyla beslenmekten mefluç kemalist muhalefet, kendi kısır döngüsü içerisinde tepine dursun “Yeni Türkiyenin” mimarlığını yapmaktaki iddiasını her geçen gün biraz daha güçlendiren Ak Parti, liderlik değişiminde makas kırmamak için “II. Yeni” dönemine geçerken, muarızlarının beklentilerinin aksine zayıf bir başbakan yerine “Hoca” lakaplı Uluslar Arası İlişkiler Profesörü Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu tercih etti.

Kökü bir medeniyet havzası olan Mâveraünnehr’e, Ortaasya’ya, Taşkent’ten Kaşgar’a, Semerkand’dan, Buhara’ya Bişkek’ten Herat’a, Ötüken’den Tanrı Dağları’na dayanan, Oğuz Boylu, Avşar soylu, Konya’nın Pirler Kondu İlçesi Taşkent’ten ülkenin başkentine yürüyen bu dış ilişkiler “Piri” tarihine yaslanmış kaderinin omuzlarına yüklediği muazzam ağırlıktaki kutsal emaneti taşıma görevini devralırken şöyle bir tarih turu ve devri âlem yapmak geldi içimden.

Batılılar tarafından ABD’nin efsane dışişleri bakanlarından Henry Kissinger’e benzetilen ve Bosna Hersek’in efsane lideri merhum Aliya İzzet Begoviç’in daha Ak Parti hükümetleri kurulmadan çok önce “Bu adamda Türkiye’nin geleceğini görüyorum.” dediği Ahmet Davutoğlu’nun çatık kaşlarının altında kısılan gözleri, bana onun bir tilkiden daha kurnaz ve bir aslandan daha cesur olduğu hissini veriyor.

Tarihin “Stratejik Derinliğinin” usta ressamı, fırçalarını Orta Doğu Tablosu’na vurmaya hazırlanırken bu tercihin isabet durumunu elbette bize kesin olarak gelecek zaman gösterebilecektir. Ancak bu tercih nedeniyle hangi karanlık vadilerden çakal uluması geldiğine kulak kesilerek Orta Doğu keşmekeşinde karanlığı okuyabilirsiniz. Karanlığı okursanız aydınlığı dokursunuz...

Amerika ve İsrail’in aleyhinde ve lehinde konuşamamanın arasına sıkışmış olan birtakım “Oyu yok, oyunu çok.” zerzevat dükkanı işletmecileri “Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu.” babından ortaya dökülen kirli planlarının hesabıyla yüzleşmekten kurtulmak için hala oyun kurmaya devam ediyorlar. Ancak bu aklı kendilerine merhem olmayan arkadaşlar da, onların verdiği akla itibar ederek adımlarının yönünü belirleyenler de ve esas olarak onlara bu oyunlardaki rollerini biçenler de ‘Otluk Beli’ Savaş meydanından çekilirken Hasan Padişah’ın düçar olduğu haleti ruhiyeye bürünmek zorunda kalacaklardır.

Fatih Sultan Mehmed’i kendisine rakip olarak gören Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, onunla mücadele edebilmek için Venedikten Papalığa, Karamanoğullarıından İsfendiyaroğullarına birçok unsur ile dayanışma içerisine girmişti. 1459 yılında ise Koyulhisar’a girerek ortalığı yangın yerine vermiş ve her tarafı yağmalamış, yakıp yıkmıştı. Bir de üstüne üstlük küstahlığını iyiden artırıp İstanbul’a elçi göndererek Trabzon Rum İmparatorluğu’nun Osmanlıya ödediği haracın bırakın kaldırılmasını şimdiye kadar ödenenlerinde geri iade edilmesini istemişti.

Sultan Mehmet elçiye “Baharda Trabzon’a giderek aldığı haracı bizzat kendisinin iade edeceğini” söylemişti! Ancak Hasan Padişah, Osmanlı ordusu Anadolu Seferine çıkınca paniklemiş ve arayı bulabilmek için af buyurun lütfen ama anası Sâra Hatun’u Fatih’e rehin bırakmak zorunda kalmıştı. Işte bu seferde, Trabzon Rum İmparatorluğunu ortadan kaldırmayı kafasına koyan Sultan Fatih ve Osmanlı ordusu yüksek dağlardan, sarp yamaçlardan ve ormanlardan bin bir zorluklarla geçerek zorlu Karadeniz Dağlarını aştı. Sefer sırasında Fatih Sultan Mehmed çoğu zaman yaya yürümek zorunda kalıyordu. Bu azmi ve alçak gönüllülüğü kendi oğlu Uzun Hasan’da hiç görmemiş olan Sârâ Hatun:

-Ey oğul, bu Trabzon için bunca zahmet nedendir? Deyince, Sultan Fatih:

-"Ana, bu zahmetler Trabzon için değildir. Bu zahmetler İslam dini yolunadır ki ahirette Allah'ın karşısına çıkınca utanmayalım diyedir. Zira bizim elimizde İslam kılıcı vardır. Eğer biz zahmete katlanmazsak bize gazi demek yalan olur"... Diyordu.

Bu sefer sonunda Uzun Hasan’ın gerekli dersi aldığını düşünen Fatih yanılmıştı. Ilerleyen yıllarda tahkimatını artıran Uzun Hasan, Tokat ve Karaman dolaylarını yakıp yıktırmıştı. Bunun üzerine Sultan Mehmet  Ak Koyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’a şu fermanı yazıyordu.

 

“Bundan önce annenin ricasıyla pançe-i gazabımdan kurtulmuştun. Bizde seni akıllanmış kabul ederek affetmiştik... Senin kendin gibi bir kaç kimseye şiddet yoluyla galip gelmene, kendi topraklarında gösterdiğin gurur ve azametine, hatta bütün kudret ve şevketine bizim müsade ve müsamahamız sebeb oldu. ...idarem altında yaşayan Tokat’a ve sonra da Karaman ülkelerine askerlerini göndererek tıynet-i redien (alçak huyun) müktezasınca ahaliye zulmettirdiğin, b,r takım şiddetlere başvurduğun ve rezaletlere sebeb olduğun malumumuzdur. Onun için seni öldürmek ve memleketini elinden almak üzere bu yılın baharında harekete karar verdik. Seni affetmek katiyyen düşünülmemektedir. Beyhude zahmet çekme. Sen, vilayet yıkmayı padişahlık mı zannettin? Çekinmeden, korkmadan topraklarımıza tecavüz ettiğin için kılıcımız senin göğsünde kana bulanmalıdır. Er isen meydana gel. Kadın gibi delikten deliğe girme. Hazırlıklarını yap, haber verilmedi deme. Zira ki vücudu habis-i narz-ı telefdür ve bu babda özür ve bahane bertarafdur.”

Sonuç...

Otluk Beli savaş meydanından çekilirken Ak Koyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, Karamanoğlu Pir Ahmed Bey’e şu sözleri söylemek zorunda kalacak ve derin bir hayal kırıklığı yaşayacaktır: Be hey Karamanoğlu! Hanedanın harab olsun! Bed-nâm olmama sebeb oldun. Benim Osmanoğlu ile ne işim vardı?

Sahi sizin Ak Parti ile ne derdiniz vardı ki, bed-nâm oldunuz? Kırk yıl biriktirip kırk günde harcadınız. Doğrusu oldukça büyük bir zarara uğradınız. Allah ıslah etsin.

Otluk Beli Muharebesi’nde Ak Koyunlu devleti ve Uzun Hasan, aldıkları esaslı yenilgi sebebiyle yerle yeksan oldu. 1478’de Uzun Hasan’ın ölmesiyle de Şah İsmail tarafından tarihten silindiler.

Tarihte çokları bir imparatoluğun çöküşünü izlemiştir! Ancak az sayıda insan bir imparatorluğun bin imparatorluğu yendiğine şahitlik etmiştir. Işte şimdi sizlerde bu tarihe şahitlik ediyorsunuz.

Bin bir türlü fitne ve karanlık odağın nasıl normalde sıradan sayılabilecek bir parti karşısında tek tek dize geldiğini görüyoruz. E, ne demişler: “Bilginlerle beraber düşünmeli, halkla birlikte hareket etmelidir.” Bazen ‘özgül ağırlık’ işe yaramayabiliyormuş demek!

Yoksa daha çok; ona buna laf yetiştirmeye çalışıp, vallahili billahili yeminlerle sizden değil diye emir sahiplerini  haysiyetsizlik, Ebu Cehillik, Firavunluk, olmadı münafıklıkla suçlar durursunuz. Izan düzen bilmezsiniz bu gidişle Şah İsmail gibi kendinizi şiire, gazele vurursunuz!

 

Eyâ gönül kuşu, derler bahar imiş bana ne

Bısât-ı ayş acep rûzigâr imiş, bana ne 

Derler ki oldu deli Leyla zülfüne Mecnun 

Deminde ol dahi bî karar imiş bana ne

Akıttı yaşımı devran, batırdı kanıma el

Rakîb elindeki dest-i nigar imiş bana ne 

Lebin zülali ne sırdı tükendi ömr-ü aziz 

Hayat-ı Hızır eğer payidar imiş bana ne

Bu baht-ı bed ki benim, var Hatai ol şuhu

Gam ehline diyeler gamküsâr imiş bana ne

 

Kim kime tuzak kurmuş, kim kime hüsnü zan etmiş, kim kimi hüsnü zannetmiş, kim ak, kim koyun, kim kiminle koyun koyun, hepsi ortaya çıkacak. Yeter ki, Ak Parti’nin milletle beraber omuz omuza gerçekleştirmeye devam ettiği bu devrim inkıtaya uğramasın.

Beddualarını makinalı tabanca gibi sayıp “bekâra karı boşamak” faslından modaya uyup hükümete meydan okuyanların unuttuğu şu ki; eli kınalı “Anadolu Analarının” ettiği bir dua, bin alimin duasını terazide zıplatır da siz bilemezsiniz. Bilebilmeniz için Amerikan çamuruna yatmamış olmanız iktiza ederdi ki yattınız. Umarım bu çamurunuzu yıkayacak bir su bulunur! Israil labaratuvarlarının sizin çamurunuzu yıkayabilecek suyun üretebileceğini hiç zannetmiyorum.

Kahhariye okuyan dillerinizi susturunuz ve geçmişten gelen şu muştuya kulak veriniz:“Kuzum, bal Ahmadım; oğlunla ordu, kızınla oba olasın... Koç koç oğulların ardına düşe... Ayaklarına taş değmeye... Dünyalar ardına düşe... Herkes sana akıl danışa...”

Bence sizde bir soluk, “Hocaya” akıl danışın ve bu milletin kabul olunmuş duasına amin deyin. Yeter, ömrünüzü eli foterli Çoban Sülü’nün peşinde zayi ettiğiniz. Hadi hadi utanmayın! Zaten siz utanmayı bırakalı epey oldu!

Bari, birde bizim için, vatan millet için utanmayın!

 

E mail:   akpinartahsin@hotmail.com

Twitter: @akpinartahsin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum