Prof. Dr. Yakup CİVELEK
Din Yorulmaz, İnsan Yorulur: Yorgun Dindar- Medya Vaizleri ve Anadolu’nun Ruhu
Prof. Dr. Bilal Kemikli beyefendinin kısa videosu beni önce derin bir düşünceye daldırdı, sonra aldım klavyeyi elime başladım yazmaya
https://x.com/bilalkemikli/status/1961818444573081766?s=48&t=LcR5xw5f7TcEQ2MLeZAbqg
Yorulan Kim? Din mi, Dindar mı?
Son yıllarda sıkça duyduğumuz bir ifade var: “din yorgunluğu.” Ancak bu ifade, hem kavramsal hem de teolojik olarak ciddi bir yanlışı içinde barındırıyor. Din, ilahi bir hakikattir; yorulmaz, eskimez, tükenmez. Yorulan, bu hakikati anlamakta ve yaşamakta zorlanan insandır. Prof. Dr. Bilal Kemikli’nin sosyal medyada paylaştığı kısa ama derinlikli konuşmasında işaret ettiği gibi, aslında “din yorgunluğu” değil, “dindar yorgunluğu” söz konusudur. Bu ayrım, meseleyi anlamamız açısından hayati önemdedir.
I. Dindar Yorgunluğu: Modern Zamanların Manevî Tükenişi
Dindar yorgunluğu, bireyin dinî yaşantısında karşılaştığı zihinsel, duygusal ve ruhsal tükenmişliği ifade eder. Bu tükenmişlik, çoğu zaman dinin kendisinden değil, dinin yanlış anlaşılmasından, eksik yaşanmasından ve şekilci bir dindarlık biçiminin dayatılmasından kaynaklanır.
Modern birey, dijital çağın hızına yetişmeye çalışırken, dinî pratikleri de bu hızın içine sıkıştırmakta; ibadetler, tefekkür, dua gibi derinlikli eylemler yüzeyselleşmekte, rutinleşmekte ve nihayetinde anlamını yitirmektedir. Bu da insanda, dindar bireyde, modern literatürde “idn yorgunluğu” diye kavramsallaştırılan bir tür “manevî tükenmişlik” oluşturmaktadır.
II. Medya Vaizleri ve Dinî Bilginin Ticarileşmesi
Bilal Kemikli’nin konuşmasında özellikle medya vaizlerine yönelik eleştiriler dikkat çekicidir. Bugün televizyon ekranlarında, sosyal medya platformlarında dinî içerik üreten birçok kişi, dinin özünü aktarmaktan çok, popülerlik peşinde koşmakta; reyting uğruna dinî söylemi magazinleştirmektedir.
Bu durum, dinî bilginin metalaşmasına, yüzeyselleşmesine ve nihayetinde halkın zihninde bir karmaşaya yol açmaktadır. Medya vaizleri, çoğu zaman kendi yorulmuşluklarını, kendi zihinsel bulanıklıklarını halka aktarmakta; rehberlik etmek yerine, engel olmaktadırlar. Bu da dindar bireylerin daha da yorulmasına neden olmaktadır.
III. Din ile Dindarlık Arasındaki İnce Çizgi
Din, ilahi bir sistemdir; evrensel ilkeleri, ahlâkî değerleri ve hikmetli öğretileriyle insanı yüceltmeyi amaçlar. Dindarlık ise bu sistemin bireydeki tezahürüdür. Ancak bu tezahür, bilgiyle, tefekkürle, içtenlikle ve ahlâkla beslenmediğinde şekilci bir hâl alır.
Prof. Dr. Mehmet Görmez’in de ifade ettiği gibi, dindarlığın bilgi, duygu ve ahlâk boyutları ihmal edildiğinde, dinin özü kaybolur. Bu da bireyde bir tür “manevî yalnızlık” ve “yorgunluk” yaratır. Dindarlık, bir yük hâline gelir; oysa din, insanı yüklerinden arındırmak için vardır.
IV. Anadolu’nun Ruhuyla Temas: Yunus’un İzinde Dinlenmek
Bilal Kemikli’nin konuşmasında geçen “Yunus’u okuduğumuzda yorulmuyoruz” ifadesi, Anadolu’nun dinî ruhunu anlamamız açısından çok kıymetlidir. Yunus Emre, aşk temelli bir din anlayışını benimsemiş; Allah’a duyulan sevgiyle insanı yüceltmiştir. Onun şiirlerinde ne bir dayatma, ne bir korku, ne de bir yorgunluk vardır. Bilakis, ruhu dinlendiren bir hikmet, bir huzur vardır. Aynı şekilde, Aşık Paşa’nın “Garibnâme”si, Cenknameler, Mevlânâ’nın “Mesnevî”si… Hepsi Anadolu’nun dinî ruhunu besleyen kaynaklardır. Bu metinlerde din, bir yük değil; bir yol, bir nefes, bir huzur, bir sığınaktır. Bugün bu kaynaklara dönmek, dindarlığı yeniden anlamlandırmak için bir zorunluluktur.
V. Dindarlığın Doğal Seyri ve Toprağın Hikmeti
Prof. Kemikli’nin “bırakalım doğal seyir içerisinde kalsın” çağrısı, dinin zorlanmadan, dayatılmadan, kendi mecrasında yaşanması gerektiğini ifade eder. Anadolu insanı, dinî yaşayışını toprağın ritmiyle, mevsimlerin döngüsüyle, hayatın akışıyla uyumlu hâlde sürdürmüştür.
Bu doğal seyir, şekilci değil; derinlikli bir dindarlık üretmiştir. Tarlada çalışan bir çiftçinin duası, bir annenin evladına ettiği bedduadan sakınması, bir esnafın helal kazanç uğruna gösterdiği çaba… Bunlar hep Anadolu’nun dinî ruhunun tezahürleridir.
VI. Yorulmak ve Yorulmak: Dindarlığın İki Yüzü
Bilal beyin “sadece yorulmuyoruz, yoruyoruz da” ifadesi, dindarlığın toplumsal boyutuna işaret etmekte, bireyin, sadece kendi manevi tükenmişliğiyle baş etmediğini; aynı zamanda çevresine de bu yorgunluğu aktardığına işaret etmektedir. Bu da kanaatimce, bir tür “manevî bulaşıcılık” hastalığıdır. Atalarımızın söylediği “hal saridir/bulaçıcıdır” sözü aynen gerçekleşmektedir.
Medya vaizleri, şekilci hocalar, yaşamadan, hissetmeden, konuşan, rol yapan ve bazen de dinî bilgiyi eksik aktaran kişiler… Hepsi bu yorgunluğun yayılmasına neden oluyor ve bunu gören bazıları dinin yorulduğunu ifade ediyorlar. Oysa din, bir dinlenme alanı olmalı; bir huzur kaynağı, bir sığınak. Bu nedenle, dindarlığın yeniden inşası, sadece bireysel değil; toplumsal bir sorumluluktur.
Dinlenmek İçin Dine Dönmek
Din yorulmaz ve dahi yormaz. Yoran da yorulan da din değil, dindardır. Din, ilahi bir hakikattir. Yorulan biziz; çünkü dinin özünü unuttuk, şekline takıldık, medyanın gölgesinde kaldık.
Yorulan biziz; çünkü Yunus’u unuttuk, Mevlânâ’yı ihmal ettik, toprağın hikmetini yitirdik.
Bu yazı, bir çağrıdır:
Dindarlığı yeniden düşünmeye,
dinin özüne, esasına, aslına dönmeye,
Anadoluyu yüksek ruhlarıyla mayalayanları öğrenmeye
Anadolu’nun ruhunu tanımaya bir çağrı….
Dinlenmek, huzur bulmak, yormamak, yorulmamak ve yorgun olmamak istiyorsak, dinin özüne dönmeliyiz.
Çünkü din, yorulmaz; ama insan, dinin özünden uzaklaştıkça yorulur.
NOT: Görselller Grok YZ ile yazının içeriğine uygun şekilde hazırlanmıştır
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.