Gassal: Ölümü Yıkayan Eller

(Ölümün Sessizliğinden Doğan Sanat)

MEDENİYETLERİN ÖLÜM RAKSI

Üç asırdır dünyaya hükmeden Batı medeniyeti ile bir zamanlar adaletin gül bahçesi olan İslam medeniyeti, ölüm karşısında iki zıt kıbleye dönmüştür. Biri, "Her nefis ölümü tadacaktır" hakikatiyle insanı ebediyete hazırlarken; diğeri, "Ölümü aklına getirme, bu dünyada mutlu ol!" narasıyla fâniyi ebedîleştirmeye çabalar.

KİMDİR BU NAZENİNLER?

Sümeyye Karaarslan, Şeyma Eraz Çelik, Hayriye Gül Totu, Bahar Mızrak... İsimleri yeni duyulan bu hanımlar, insan denen muammayı çözen birer mucizevi iksire benziyorlar. Zira insan; etle kemiğin ötesinde, ruhun sırlarını taşıyan, gönül denen meçhulü içinde saklayan bir âlemdir. Onu tanımadan hayatın hakikati nasıl idrak edilir?

KIZ ÇOCUKLARI OKUMALI MIYDI?

Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Batı rüzgârıyla savrulan eğitim politikaları, muhafazakâr aileleri derin bir ikileme sürüklemişti. Okula gönderdikleri kızların "saksağan yürüyüşlü" halleri, kültüründen kopmuş bir nesil korkusuydu. Hangi anne-baba, evladının ebedî saadetten mahrum kalmasına razı gelir? Bu endişe, kızların eğitim yolunu çakıl taşlarıyla döşedi.

SANATIN GÜNAH HALISI

Dindar kesim, kız çocuklarını yalnızca ‘helal mesleklere’ – doktorluk, Kur'an hocalığı, ebelik – mahkûm etmişti. Sinema, tiyatro, gazetecilikse onlar için “lüzumsuz" hatta "günah" sayılan meşgalelerdi. Matbaayı, radyoyu, televizyonu ıskalayan muhafazakâr zihin, sanatın kapısını da kilitledi. Ta ki “Çağrı”, “Ömer Muhtar” gibi filmler çekilene, TRT'nin, “Kuruluş”,” IV. Murat” *Diriliş Ertuğrul*' *Kuruluş Osman*' gibi tarihî güneşler doğana dek...

TÜM ENGELLERE RAĞMEN ZAFER BURCUNA BAYRAK DİKENLER

İşte o başörtülü kahramanlar:

**Sümeyye Karaarslan** – Gassal'ın kelimeleri nakşeden senaristi,

**Şeyma Eraz Çelik** – Ruhu perdeye taşıyan yapımcısı,

**Hayriye Gül Totu ile Bahar Mızrak** – Çamlıca Camii'nin semaya uzanan mimarları… Onlar, "Kızlar okumamalı" diyen zihniyete rağmen, kalemleriyle kubbeleri yükselttiler.

NİÇİN BİR MUSTAFA AKKAD YETİŞTİREMEDİK?

Sinema, çağımızın en keskin kılıcıdır. Batı'nın manevi buhranına çare olacak reçete bizdedir: İslam'ın dirilten nefesini insanlığa ulaştırmak için vaaz kürsüleri, özel sohbetler bu büyük yükü taşıyacak omuza sahip değillerdir. Hakikatin bekçileri olan bizler (Müslümanlar) bu kutsal emaneti tekmil Âdem Çocuklarına ancak perdenin büyüsüyle ulaştırabiliriz. Hakikatin bekçileri, perdenin büyüsüyle konuşmalı." “Gassal” ve “Çağrı” filmi gibi eserler, bu kutlu yolun kandilleridir.

Bizim dinimiz İslam son din, bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) âlemlere rahmet olan tek ve son elçidir. İslam’ın ölümsüz nefesini Allah’ın tüm kullarına ancak sanatla taşıyabiliriz. Bu büyük ve bu kutsal yükten ancak bu yolla kurtulabiliriz.

GASSAL'DAN SONRA MEZARCI

Sümeyye Hanım'ın kaleminden dökülen *Gassal*, ölümün soğuk yüzünü yıkarken aslında dirilerin gafletini temizliyor. Peki ya sonra? Gassal durağını geçen her yolcu, nihayet mezar durağına vasıl olacak. İşte o zaman yapımcı Şeyma Hanım, yönetmen Selçuk Aydemire rica edip kameraların toprağın altındaki hakikati aydınlatmasını rica etmeli. Çünkü sonsuz yolculuktaki menzil sırlamasına göre Gassal’dan sonra Mezarcı durağı vardır.

Not : Bu yazıda yapay zeka katkısı mevcuttur.

Not: Bu yazı yapay zeka tarafından sohbet şeklinde seslendirilmiştir. Dinlerseniz iletişimde gelinen noktayı hayretle müşahede edersiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum