Gördüğüm en mübarek adam

Bir haftadan beri Deniz Feneri’nin İyilik Okulu projesi kapsamında Antalya’dayız. İmam Hatip ortaokullarında ve liselerinde öğrencilerimiz anlattıklarımızı can kulağı ile dinliyor, gösterdiğimiz fotoğrafları ve izlettiğimiz filmleri büyük bir dikkatle takip ediyorlar. Sunumlarda dünyanın yoksullarına, temiz içme suyundan mahrum milyonların problemlerine dikkat çekiyoruz.

Aldığımız geri bildirimler çok güzel ve yarınlara dair ümit verici..

Antalya’ya gelmişken 1970’li yılların başından itibaren 10 yıla yakın bir süre Mehmed Zahid Kotku R. Aleyh’in çok yakınında bulunan talebelerden birisi olan inşaat mühendisi Süleyman Üzer Ağabey’i ziyaret ettik.  Merhum Hocaefendi’ye dair birbirinden etkileyici hatıra dinledik. Bu hatıraları bir an önce yazmasının ne kadar iyi olacağını söyledik. Süleyman Ağabey hatıralarını yazmaya başlamış aslında ama tamamlayamamış henüz. Kotku Hocaefendi ile ilgili hatıralarını tamamlayacağını ümid ediyorum.

Geçtiğimiz günlerde Mehmed Zahid Efendi’den çok etkilenmiş, çok istifade etmiş ve ülkemize de önemli hizmetlerde bulunmuş iki önemli değerimizi ahirete uğurladık.

Önce eski Maliye bakanlarından Kemal Unakıtan bey, geçen gün de eski İçişleri bakanlarından Korkut Özal beyler aramızdan ayrılıp ebedi aleme irtihal eylediler. Her ikisine de Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyorum.

Korkut Özal’ın Hocaefendi’yi anlattığı kısa konuşmanın notları Akra FM’in internet sayfalarında yayınlandı.

Gördüğüm en mübarek adam” başlıklı yazıyı bu vesileyle dikkatinize sunuyorum:

“Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm.

Es-selâmü aleyküm ve rahmetu'llàhi ve berekâtüh!..

Sanıyorum 1958 senesiydi. Ben Elazığ’da bölge müdürü iken gölün kenarında oturuyordum. Arabayla Diyarbakır’a giden arkadaşlar, “Hocaefendi geliyor!” dediler. Ben ondan önceki Abdül’aziz Bekkine Efendi geliyor zannettim. Rahmetli ağabeyim (Turgut Özal) kendisini tanımıştı. (Mehmed Zâhid Kotku) Hocaefendi Hazretleri geldi, bizim misafirimiz oldu. İlk defa orada yüz yüze görüştüm.

 

Aradan iki yıl geçti. Ben İslâm’ı tanıdıkça, bildikçe bir yere geldim ve bir arayışa düştüm. Bir yerde önüm tıkandı, açamadım. 1960 senesinde bir his geldi içime ki, ben burayı kendi kendime aşamayacağım. O zaman benim yanımda çalışan arkadaşlardan Fehim Adak Beyle konuştuk. O zamana kadar Hocaefendi’yi bir caminin imam efendisi olarak tanıyordum. İnsanların mânevî terbiyelerinde bir yüksek terbiyeci yanını öğrenince ve onun terbiye ettiği insanları tanıyınca, “Gidelim, biz de ondan bir ders alalım!” dedim.

Bu karar üzerine 1960 yılı başında İstanbul’a geldik. İskenderpaşa Camii’nde namazı kıldıktan sonra, meşrutadaki evinde ziyaret ettik. Ders tarif ettiler.

Çok uzun yıllar muarefemiz oldu. Kendisini çok yönleriyle tanıdık. Meselâ bir ara denize beraber girdik kendisiyle... Bilmiyorum Hocaefendi ile hiç denize gireniniz oldu mu?.. Şöyle bir mayo çıkardı; dizkapağının çok altına kadar çadır bezi gibi kalın bir şeyden yaptırmıştı. Kumburgaz’da, rahmetli Ahmed Amcamızın yeri vardı. Orası çok sakin bir yerdi. Ben bir defa orada kendisi ile denize girdiğimi hatırlıyorum. Güzel de yüzüyordu.

Demin (M. Es'ad Coşan) Hocaefendi Hazretleri, görenlerin ondan çok etkilendiğini ifade etmişti. Şöyle bir hatıram var:

Amerika’da Utah’ta, kendisine intisabımızdan evvelki yıllarda tanıdığımız Mormon aileleri vardı. Bunlardan birisi bize orada ev sahipliği yaptı. 1956 - 1957 yıllarında, Salt Lake City’inin güneydoğusunda, Sfenchfok diye bir yerde...

Ailem de beraberdi o zaman bizimle... İlk defa Müslüman dinini tanıdılar onlar ve bizi çok enteresan buldular. Hattâ ilk tanıdıklarında bir vesile olmuştu. O zat herhalde birkaç sene evvel vefat etti, toprağı bol olsun...

“—Biz Müslümanlığı bir nevî putperestlik olarak biliyoruz” demişti.

Ben de ona:

“—Bil’akis biz tevhid diniyiz” dedim.

Bizi kiliselerinde bir konuşma yapmağa davet etti. Kendisi de kilisede bişık konsül diyorlar, yâni oranın yukarı seviyede bir heyeti, onun üyesi... O Mormon kilisesi çok enteresan; hem dünya işlerini yürütüyorlar, hem de orada vazifeliler. Herkes dünya işinde olduğu gibi kilisede de vazifeli... Çok iyi örgütlenmişler.

 

Neyse, biz ayrılırken verdiği vedâ yemeğinde;

“—Bunlar da bizim gibi ayrı bir ümmetler!” dedi. Yâni, Müslümanların da ayrı bir ümmet olduğunu kabul etti.

Bu zat, 1965 senesiydi buraya geldi. Burada bir iş teklif edilmiş kendisine... Bir ara bizim misafirimiz oldu, hattâ hanımını da getirmişti. Rahmetli annem sağdı.

Biz onu İskenderpaşa’da Hocaefendi ile tanıştırdık. O zaman Hocaefendi bu taraftaki dairede kalıyordu. Onun önünde sohbet ettiler. Derken namaz vakti geldi. Biz camiye girdik. Ona da dedi ki:

“—Git mahfilden bizim namaz kılmamızı seyret!” dedi.

O zat da yukarı mahfilden namaz kılmamızı seyretti. Elinde ufak, portatif bir film kamerası vardı. Hocaefendi’nin de bir buçuk - iki dakika kadar filmini çekmişti.

Üç sene sonra ben Sanfransisko’ya gidiyordum, Türkiye Petrolleri’ndeki bir işim dolayısıyla... Onlarda bir gece misafir kaldım. Geniş de nüfûzu var... Benim geleceğimi duyunca, o civardan yüz kişilik bir topluluğu evine davet etti ve Türkiye’de çektiği filmi oynattı onlara...

Tam Rahmetli Hoca Efendi Hazretleri’nin filmi gelince durdurdu ve aynen İngilizce olarak dedi ki: “This is the holiest man I have ever seen.” Yâni, “Hayatımda gördüğüm en mübarek adamdır.” diye duygusunu ifade etti. Bu onlar için fevkalâde önem taşıyan bir beyandır.

Başka hatıralarımız var... Bunlar arasında bir tanesi: Zannediyorum 1966-1967 seneleriydi. Amerika’dan bu yana doğru seyahat ediyordum. Bu jumbo uçaklarının birine bindik. Çok seyahat eden bir insanım; fakat tayyarenin o kadar sallandığını ilk defa gördüm. Dedim bu parçalanacak... Her yer zıngır zıngır titriyor. Koltuğun saplarına yapıştı herkes... O ara bir rabıta yaptık biz...

Derken o uçak Frankfurt’a indi. Arkasından bir uçakla Ankara’ya indik. Orhan Batı gelmişti beni karşılamağa... “Hocaefendi Hazretleri burada, Mustafa Paçacı’nın evinde…” dedi. Bizi götürdüler.

Gittim, koltukta oturuyor. Elini öperken şöyle baktı bana:

“—Ne o, tayyare çok mu salladı?” dedi.

 

 

Siyasette yedi sene kaldım. Çok zor bir politikaydı. Allah biliyor, bunun şahitleri de var, çok zor noktalarda kendisiyle istişare etmeğe çalıştık. Her zaman çok güzel yollar gördük. Herkes onun işaretlerine dikkat etseydi, zannediyorum çok daha başka şeylerin olması potansiyel olarak mümkündü.

Hocaefendimiz bizler için güzel yollar gösterdi. Gönüllerimizdeki değişiklikleri haliyle sağladı. Çok zaman konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Bir bakardık gönlümüzde, halimizde güzel güzel gelişmeler olmuş. Bu onun ne kadar büyük tasarruflarının olduğunun işaretleridir.

Allah cümlemizi büyüklerimizin şefaatine nâil etsin... Yolunda gidenlerden eylesin...

Hepinize teşekkür ediyorum.

Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!..”  (14. 11. 1993 – İSTANBUL)

Merhum Korkut Bey ve merhum Unakıtan Bey’le birlikte bütün geçmişlerimize rahmet diliyorum.

 

recep.kocakk@gmail.com

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.