Mehmet Y. ULUTAŞ

Mehmet Y. ULUTAŞ

Gülümseten Doğum ve Ölüm Hikayeleri

Yazının başlığına bakıp diyebilirsiniz ki hadi anladık doğum gülümsetir de ölüm nasıl gülümsetir! Tanıdığım insanların şahit olduğu aşağıdaki gerçek hayat hikayelerini okuyunca bana hak vereceğinize inanıyorum.

Hikaye 1: Bayılan Kayınvalide

Hamile kadın iki kız çocuğundan sonra üçüncü çocuğunu doğurmak için hastaneye götürülür. Başında kocası ve kayınvalidesi vardır. Hikayenin geri kalanını evde kalıp haber bekleyen bir akrabadan dinleyelim:

“Çocuk doğmuş mu, anne sağlıklı mı, kız mı oğlan mı diye sormak için hastaneyi aradık. Tabii ki o zamanlar ne cep telefonu var ne de çocuğun cinsiyetini önceden bilmek mümkün. Telefonu açan hemşireye sorduk: Az önce hastaneye gelen hamile bayan doğum yaptı mı? Hemşire cevap verdi:

“Sizinki mi değil mi bilmem ama az önce yeşil renk bir arabayla hamile bir bayan, kocası ve yaşlı bir teyze geldi. Hamile bayan sağlıklı bir doğum yaptı. ‘Nurtopu gibi kızınız’ oldu diye haber verdiğimizde yaşlı teyze bayıldı. O sırada koridorları silen hademe, bayılan teyzenin üzerine temizlik kovasındaki pis suyu boca etti ve teyze ancak öyle ayıldı.”

Evde bekleyen akraba anlatmaya devam eder: “Teyze eve geldiğinde yüzü beş karıştı ve mantosundan sular akıyordu!”

Tahmin edeceğiniz gibi kayınvalide üçüncü torununun erkek olmasını bekliyormuş ama olmayınca büyük bir hayal kırıklığı yaşayıp bayılmış.

Hikaye 2: Gömdürmem!

Bu olayı da vefat eden şahsın bir akrabasından dinleyelim:

“Cenaze kabristana getirildi ve defnedileceği mezarın önüne gelindiğinde ön taraftaki grupta hararetli bir münakaşa başladı ve sesler yükseldi. Rahmetlinin ağabeyi bağırıyordu:

“Buraya gömdürmem!”

Kalabalık ise olaya pek mana verememekle birlikte ağabeyi ikna etmeye çalışıyordu:

“Abi yapma etme. Bu kadar insan cenazeye gelmiş. Mezar bile kazılmış. Neticede senin kardeşin.”

Rahmetlinin ağabeyi ise:

“Ben bu herifi sağlığında da sevmezdim. Bir de mezar yerimi mi vereceğim?”

Meğerse orası aile mezarlığıymış ve kalan son iki yer ağabeye ve eşine aitmiş. O iki yerden birine birkaç sene önce kavgalı olduğu kardeşinin kaynanası gömülmüş. Tabii ki ağabeyden değil müsaade almak, haber bile verilmemiş. Nitekim o gün farketmiş bu durumu ve yeğenine çıkışmış:

“Ulan hadi babanı buraya gömmek istiyorsun anladık. Peki ya bizim aileyle hiçbir kan bağı olmayan anneanneni niye buraya gömdünüz?”

Yeğenden cevap:

“Ben anneannemi çok seviyordum.”

Ağabey aslında haklıydı. Parasını ödediği ve kendine ayırdığı iki mezar yeri deyim yerindeyse gasp edilmişti. Eminim içinizden soruyorsunuzdur: Cenazeye ne oldu? Neticede zor da olsa ağabey ikna edilir ve cenaze o mezara defnedilir.

Hikaye 3: Yetim Kız

Kızımız henüz 3-4 yaşlarındayken anne ve babası boşanır. Annesinde kalır. 10 yaşlarındayken annesi vefat eder ve yetim kalır. Önce anneannesi ve teyzesi bakar. Ama sonra başka bir şehirde yaşayan babası gelir ve kendi evine götürür. Babası geçen 6-7 sene içerisinde yeniden evlenmiş ve çocukları bile olmuştur. Zaten uzun zamandır uzak kaldığı ve annesinden ayrıldığı için hoşlaşmadığı babası ve üvey annesi ile anlaşamaz. Nihayet baba da razı olur ve kızımız teyzesi ve anneannesiyle yaşamak için geri döner.

Özellikle teyzesi ve kuzeni çok iyi bakarlar yetim kıza. Yemezler yedirirler, giymezler giydirirler. Tüm masraflarını karşılarlar. Zamanı gelince de evlendirirler. Aradan 30 küsür sene geçer. Bu süreçte babasından pek bir yardım görmez. Hatta pek görüşmezler bile. Bir gün adresine resmi bir evrak gelir. Evrakta babasından geriye büyük bir arsanın miras kaldığı, bu arsayı TOKİ’nin ev yapmak için istimlak ettiği ve kendisine de hissesine mukabil hatırı sayılır bir meblağ kaldığı yazılıdır.

Artık 40’lı yaşlarında ve çoluk çocuk sahibi olan yetim kız bu parayla iki daire satın alarak hayatında ilk defa emlak sahibi olur. Yani sağlığında kendisine hemen hiç bir faydası olmamış babası, vefatıyla kızının yüzünü güldürür.

Bu hikayelerden de görüldüğü gibi doğum da ölüm de insanların elinde olmayan, duygularına gem vuramadığı ve sinirlerine hakim olamadığı olaylardır. Nitekim doğum ve ölüm İslami literatüre göre “kader-i mutlak” olarak sınıflandırılır. Yani insanların dahlinin olmadığı, etki edemediği, Allah’ın tayin ettiği ve değişmez bir kader olarak tanımlanır.

Hayat tecrübelerimle sabit bir düsturum vardır: “Hiçbir şeyi çok isteme. Allah’tan sadece senin için hayırlı olanı iste.” Bizler büyük fotoğrafı bilmediğimiz için olayları mikro düzeyde görebiliyoruz sadece. O yüzden her şeyi makro planda bilen ve yöneten Yaradan’dan bizler için en hayırlısını istemek lazım. Bu demek değildir ki plan yapmayalım. Yapalım ama planımız illa da başarılı olacak diye bir beklentiye girmeyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.