Halk iradesinin önünü açmak ya da kapamak

Anayasa Mahkemesi bugün anayasa değişiklik paketinin iptali ile ilgili olarak CHP'nin başvurusunu görüşecek, belki de bu konuda karar verecek. Bu bakımdan bugünü çok önemsiyorum. Çünkü bugün yapılan anayasa değişikliği konusunda son sözü halkın söylemesinin ya önü açılacak ya da kapanacak. Denebilir ki ya darbe dönemine son verilecek ya da darbe dönemi düzenlemeleri devam edecek. Bu konuda Meclis bir adım atmıştır. Ancak, Meclis'teki adıma katılmayanlar da bulunuyor. Bu sebeple de CHP yapılan anayasa değişikliğine şiddetle karşı çıkıyor ve bu deşikliği engellemek için Meclis'te MHP ile birlikte elinden geleni yaptı, başarılı olamayınca da Anayasa Mahkemesi'nin yolunu tuttu. Kendi başaramadığı işi Anayasa Mahkemesi yoluyla gerçekleştirmek istedi.

Anayasa değişiklik paketinin Anayasa Mahkemesi'ne iptali isteği ile götürülmesi hususunda genel olarak iki farklı görüş var. Bunlardan birisi değişiklik paketi henüz kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiş değildir. Yürürlüğe girmesi ya da değişikliğin külliyet yok sayılması referandum sonucunda ortaya çıkacaktır. Böyle olunca da yürürlüğe girmemiş bir konuda Anayasa Mahkemesi'ne gidilemez, gidildiyse de Anayasa Mahkemesi'nin konuyu reddetmesi gerekir. İkinci görüş sahipleri ise bunun tamamen aksini savunuyor. Değişikliğin halk oyuna sunulmadan iptal edilmesi gerekir. Çünkü millete giderse değişikliğin onaylanma ihtimali vardır. Bu da sistemde önemli bir değişikliğin kabulü anlamına gelir. Yani bir taraf son sözü milletin söylemesi gerektiğini savunurken diğer taraf da milletin yanlış karar verebileceğini düşünerek son sözü Anayasa Mahkemesi'nin söylemesi gerektiğini savunuyor. İki taraf da kendine göre gerekçeler ileri sürüyor. İki taraf da gerekçelerini mevcut anayasaya dayandırıyor.

Peki milletin yanılması ve sistemin değiştirilmesine onay vermesi söz konusu ise seçimler ne olacak? Millet oy kullanırken de hep yanılıyor mu? Öyle ya millet oyları ile iktidar olamayanlar eğer böyle düşünüyorlarsa milletin vermediği yetkiyi başka yollardan kullanmanın gayretine girmiş olmazlar mı?

Yapılan tartışmalarda ileri sürülen görüşlere bakıldığında toplumda bir kesimin millet iradesine inanmadığı, millet iradesinin sürekli olarak kontrol altında tutulması gerektiğini düşündüğü, diğer taraf ise demokrasi eğer millet egemenliği anlamına geliyorsa son sözü milletin söylemesi gerektiğini savunuyor. Tartışmaları kısaca böyle özetlemek mümkündür.

Bu farklılık sadece siyasiler ve medya mensupları arasında değil yargı mensupları arasında da ortaya çıkıyor. Böyle olunca olayları sakin bir kafa ile değerlendirmek mümkün olmuyor. Kafa karışıklığı içinde herkes kendine göre bir şeyler söylüyor. Tarafların çabaları milletin konu ile ilgili olarak aydınlatılmasına değil, şartlandırmaya harcanmış oluyor. Her görüş sahibi yaşanan karmaşa arasında kendi taraftarlarını şartlandırmaya çalışıyor. Bu arada elbette yargıyı etkilemek düşüncesi de olabilir.

Şahsen yapılan açıklamalar ve yazılanlarla yargının etki altına alınabileceğini düşünmüyorum. Böyle bir şeyi doğru kabul etmek yargıdan ümidimizi kesmek anlamına gelir.

Yazımı dünkü bir gazetede yer alan iki açıklamadan kısa alıntı ile noktalamak istiyorum. İlk alıntım Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'e ait. Paksüt 3 yıl önce Cumhurbaşkanını halkın seçmesi ile ilgili Anayasa değişikliğinin iptali için CHP'nin iptal istemine şu gerekçe ile karşı çıkmış:

"Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesi için TBMM'nin iradesinin yanı sıra halk iradesinin de aynı noktada tecellisi gerekli görülmüş ise halk iradesinin ortaya çıkmasının beklenmesi gerekir."

İkinci görüş ise Demokrat Yargı Birliği Eşbaşkanı Osman Can'a ait. Can derneğin genel kurulunda yaptığı konuşmada şöyle diyor:

"Anayasa değişikliklerinin engellenmesi ülkeyi darbe sistemine mahkum eder."

Bu değerlendirmeler ışığında da bugünü ülkemiz, insanımız ve sistem açısından çok önemli buluyorum. Dileriz insanımız ve ülkemiz için hayırlı bir karar çıkar.

Önceki ve Sonraki Yazılar