Hangi demokrasi?

AK Parti hükümeti döneminde, tıpkı önceki dönemlerde başkalarının yaptığı gibi, kayıtsız şartsız iktidarın çevresinde kümelenmiş ve iktidarın hakikatini hakikatin iktidarı olarak tefsir edip ardından koşanlar hangi demokrasiyi istiyor?

 

Tartışmayı muhafazakârlar üzerinden veya iktidarın dönüştürücü gücüyle muhafazakârlaşmış eski İslami gruplar açısından yapmamızın haklı sebebi, TBMM’deki siyasi parti grupları dahil, iktidara muhalif çoğu çevrelerin bir süredir demokrasi tartışmasının dışına çıkmış olmaları, sadece muhafazakârların “demokrasi mücadelesi”nden bahsediyor hale gelmesidir.

 

Aslında iktidarın olumsuz bulunan icraatlarından bağımsız olarak demokrasi müdafası yapmak pekala mümkünken muhalif çevreler nedense kendilerince AK Parti iktidarında gördükleri durumları demokrasiye, hak ve özgürlükler idealine fatura ediyorlar. Yahut belki de demokratikleşmeyle hak ve özgürlüklerin alanını genişletmenin iktidarı güçlendireceği varsayımından hareketle iktidarın manevra kabiliyetini kısıtlamak için demokrasiye ve demokratikleşme hareketlerine hücum ediyorlar.

 

Belki karından konuşulduğu için yeterince işitilmiyor olabilir. Ama soruyu net sorduğumuzda çok çarpıcı bir çelişkiyle yüzyüze olduğumuzu görebileceğiz: Muhafazakârlar hangi demokrasiyi istiyor?

 

Öteden beri kendisini Batıcılığa muhalif olmakla tanımlamasına rağmen muhafazakârlığın, Batı tipi liberal demokrasi özlemini bu kimliğiyle nasıl bağdaştırabildiği ilginç bir tartışma konusudur. Batı tipi liberal demokrasi, felsefi kökleri bakımından ve Avrupa tecrübesi içinde anlamlı bir tarihsel durumken, bu siyasi rejimi evrenselleştirerek bütün kültürlere ve toplumlara uyumlu aspirin haline getirmeye muhafazakârların hiçbir itirazının olmaması gerçekten şaşırtıcıdır. Çünkü çok iyi bilindiği gibi, Batı tipi modernleşme olmadan ve bir kültür -isteyerek ya da zorla- Batının tarihsel tecrübesini yaşayacak dönüşümü gerçekleştirmeden Batı tipi liberal demokrasiyi uygulaması mümkün değildir.

 

Amaç milli iradeyi monarşinin başının değil, halkın belirlemesi ise bunun mümkün tek yolunun Batı tipi liberal demokrasi olduğu varsayımı nasıl doğrulanabilir?

 

Batı tipi liberal demokrasiyi bu kadar iştahla savunan muhafazakârlığın Batıcılığa karşı çıkmasının yararı var mıdır? Dahası, bu ülkeye yabancı olmakla suçladığı laik kesime itirazı liberal demokrasi tutkusu yüzünden temelden çökmüş olmuyor mu?

 

Liberallere ve onların yönlendirdiği muhafazakârların aklına uyulursa liberal demokrasiyi içselleştirebilmek için Batının tarihsel tecrübesini tekrarlamamız gerekecektir.

 

Muhafazakârların cumhuriyetin kuruluşundan beri itiraz ettikleri Batılılaşmaya farklı bir yoldan varmak değil midir bu?

 

Liberaller, Batı tipi demokrasiyi uygulamadığımız takdirde mesela Rusya, Çin veya İran gibi totaliter bir rejime savrulacağımızı söylüyorlar. Bu fikre ateşli destek veren muhafazakârlar da Rusya ve İran gibi bir demokrasi olmamak için Batı tipi demokrasiye olan ihtiyacımıza bizi ikna etmeye çalışıyorlar. Bizi ürkütmeye çalıştıkları demokrasilerden hoşlanmamaları, onun yerine Batı tipi liberal demokrasiyi savunmaları aslında felsefi veya yönteme ilişkin bir şey değildir. Bu daha çok ittifaklar ve politik nedenlerle alakalıdır. Rusya ve İran ABD’nin patronajındaki liberal demokrasiye itiraz ettikleri, kendi çıkarlarını Batının çıkarlarından dikkatlice ayırdıkları ve küresel sorunlarda ABD’nin işini kolaylaştırmadıkları için liberal demokrasiler tarafından lanetleniyorlar. Bizim liberaller ve muhafazakârlar da o laneti Türkçe’ye tercüme ediyorlar sadece.

 

İddia edildiği gibi liberal demokrasi ne tarihin sonu, ne de barışın güvencesidir. Aksine, 2001’den bu yana ağır bir insanlık dramı ve ekonomik kriz yaratan siyasi rejimdir liberal demokrasi. Bu ağır yıkımı Amerika’da Bush, İngiltere’de Blair, başka bir liberal demokraside ise o rejimin o günkü liderinden ibaret görüp liberal demokrasi aklamaya çalışanlar acaba aynı yöntemi neden Rusya veya İran’a uygulamıyorlar. Neden bu ülkelerden bahsederken her meseleden yapısal olarak rejimler sorumlu da Batı konu olduğunda ortaya çıkan durumlardan yapısal olarak liberal demokrasi sorumlu değil?

__________

* Çağımızın büyük âlimi, “dinî demokrasi” kavramının teorisyeni Ayetullahiluzma Hüseyinali Muntazıri 19 Aralık gecesi dâr-ı bekâya göçtü. Her halükârda hakikatin yanında olmanın timsali bir şahsiyetti. İmam Humeyni’nin vefatından sonra onun yerine geçecek kişi olmasına rağmen “Hani biz Ali’nin adil devletini kuracaktık. Güvenlik görevlilerimizin zulmü şahınkini geçti” diyebilmiş bir hak ve hakikat aşığıydı. Siyaseten doğruları takip edip iktidarın tadını çıkarabilecekken hiç düşünmeden adalet ve özgürlük adına ondan vazgeçebildi. İmam Humeyni’nin vefatından sonra ev hapsine mahkum edildi, mescidine ve medresesine saldırıldı. Ama o yılmadı, şahın zulmüne nasıl direndiyse iktidarperestlerin zulmüne de öyle direndi. İran’da 12 Haziran cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra hukuk, adalet ve özgürlük diyen milyonların manevi lideriydi. Son nefesine kadar adalet ve özgürlük çağrısı yaptı. İslam düşüncesi ve özgürlük davası kendisine minnet borçlu. Allah rahmet etsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar