Harabat Ehline Hor Bakma Şakirt Defineye Malik Viraneler Var

 

Nalıncı Mimi dede, Unkapanı Araplar Camii karşısında nalıncılık (ayakkabıcılık yapar. Bir tarihte Unkapanı nda yangın çıkar. Binalar ahşap olduğundan toptan yanar. Ama nalıncı dedenin dükkanı ahşap olmasına rağmen yanmamıştı. Herkes hayret etti. Yangın çıktığında dükkanda çalışan Nalıncı Hüseyine çıkmasını ve kaçmasını söylemelerine rağmen, o dükkandan çıkmadı, “burası dedemin yeri, yanarımda çıkmam” dedi.             Zamanla dükkan kıymet kazanır. Küpeli denilen bir Yahudi dükkan sahibine değerinden fazla fiat vererek Nalıncı Hüseyini dükkandan attırır.Bir gün Yahudi kepenkleri açarken dengesini kaybeder, başı üzerine düşerek ölür.Yani o dükkanı nalıncılık haricinde kullanmak hiç kimseye nasip olmaz.Bir sabah sabah namazı kazaya kalır. III. Murat fazlasıyla üzülür.Bu derin üzüntü onu derin bir muhasebeye sev keder.Nesine hitaben “Uyan Ey gözlerim Gafletten Uyan” adlı beş kıtalık bir şiiri Muradi maslahıyla kaleme alır.Hikaye o gece, III. Muradın bir anlam veremediği gördüğü rü’ya üzerine başlar.III. Murad 12. Osmanlı Padişahı, 77. İslam Halifesidir.III.Murat Han o gün bir hoştur.Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer.Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz o da hiç değil.Veziriazam Siyavuş Paşa sorar: -Hayrola efendim. Canınızı sıkan bir şey mi var?–Akşam garip bir rüya gördüm.–Hayırdır inşallah.–Hayır mı şer mi öğreneceğiz.–Nasıl yani?–Hazırlan dışarı çıkıyoruz.Ve iki molla kılığında çıkarlar yola.Görünen o ki Padişah hala gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir.Seri ve kararlı adımlarla Beyazıt çıkar, oradan Vefa’ ya döner.Zeyrekten aşağılara sallanır. Unkapanı civarlarında soluklanır.Etrafına daha da bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada orta yerde yatan bir ceset gözlerine batar.Sorarlar ‘kimdir bu?’Ahali:-Aman hocam hiç bulaşma’ derler. “Ayyaşın biri işte!”–Nereden biliyorsunuz? –Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.Bir başkası söze karışır.“Biliyor musunuz? Aslında iyi bir san’atkardır. Azaplar çarşısında çalışır. Nalının hasını yapar. Ancak kazandıklarını içkiye fuhşa harcar. Hem, şişe şişe şarap taşır evine, hem nerede namlı mimli kadın varsa takar peşine.”Orada bulunan yaşlının biri çok öfkelenir:“İsterseniz komşulara sorun. Onu bir kere olsun cemaatte gören olmuş mu?”Hasılı mahalleli döner ardını ve gider.Bizim tebdil-i kıyafet mollalar kalırlar mı ortada.Tam vezir de toparlanıyordu ki padişah önünü keser.–Nereye?–Bilmem. Bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım. -Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem. Ama biz gidemeyiz. Öyle ve ya böyle tebaamızdır.Defnini tamamlasak gerek. –İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.–Olmaz. Rüyadaki hikmeti çözemedik daha.–Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?–Mollalığa devam. Naaşı kaldırmalıyız en azından.–Aman efendim. Nasıl kaldırırız?–Basbayağı kaldırırız işte.–Yapmayın etmeyin sultanım. Bunun yıkanması paklanması var. Tekfini telkini..-Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasil hane bulmalıyız.–Şurada bir mahalle mescidi var ama.-Olmaz. Vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?–Ne bileyim Ayasofya dan, Süleymaniye den, en azından Fatih camiinden.–Ayasofya ile Süleymaniye de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih camiini iyi dedin. Haydi yüklenelim…Ve gelirler Fatih camisine. Siyavuş paşa sağa sola koşturur kefen tabut bulur.Padişah bakır kazanları vurur ocağa.Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki naaş ayan beyan güzelleşir sanki.Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü şakilere benzemez.Hem manalı bir tebessüm okunur dudaklarında.Padişahın kanı ısınmıştır bu adama. Vezirin de ona keza.Bu meçhul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar.Ama namaz vaktine hayli vardır daha.Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.“Sultanım” der. “Yanlış yapıyoruz galiba.”–Nasıl yani?–Heyecana kapıldık, cenazeyi sorup araştırmadan getirdik buraya. Kim bilir hanımı vardır belki,belki yetimleri?  –Doğru. Öyle ya. Neyse, sen başını bekle. Ben mahalleyi dolanıp geleyim.Vezir cüzüne, tespihine döner, padişah ise, garip maceranın başladığı yere koşar.Nitekim sorar soruşturur, nalıncının evini bulur.Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler, san ki bu vefatı bekler gibidir.“Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun."Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar.Ağlar mı? Hayır. Gözleri kısılır, belki de hatıralara dalar. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından.“Biliyor musun oğlum” der dertli dertli. “Bizin efendi bir alemdi vesselam. Akşamlara kadar nalın yapar, ama birinin elinde şarap şişesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya.”–Niye? –Ümmet-i Muhammed içmesin diye.-Hayret.–Sonra malum kadınların ücretini öder eve getirirdi. “Ben sizin zamanınızı satın aldım. Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek..” O çeker giderdi, ben menkıbeler anlatırdım onlara. Mızraklı ilmihal, Hüccet-ül İslam okurdum.–Bak sen. Millet ne sanıyor halbuki.–Milletin ne sandığı umurunda değildi. Hoş o hep uzak mescitlere giderdi. “Öyle imamın arkasında durmalı ki tekbir alırken Kabe yi görmeli” dedi.–Öyle imam kaç tane kaldı şimdi..?–İşte bu yüzden Nişanca ya, Sofulara uzanırdı ya.Hatta bir gün “Bakasın efendi” dedim. “Sen böyle böyle yapıyorsun, ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada.”–Doğru öyle ya?-“Kimseye zahmetim olmasın” deyip mezarını kazdı bahçeye.Ama ben üsteledim. “İş mezarla bitiyor mu dedim. “Seni kim yıkasın kim kalırsın?”–Peki o ne dedi?–Önce uzun uzun güldü. Sonra “Allah büyüktür hatun dedi. “Hem padişahın işi ne..!?” Nalıncı babanın asıl adı Muhammed Mimi Efendidir.Bergamalıdır. 1592 de vefat etti.Cenaze hizmetlerini bizzat padişah gördü ve onu evine defnetti.Kabri üzerin bir kubbe, önüne bir çeşme koydurdu.Bir tekke ile adını yaşattı.Türbesi Unkapanı nda, eski Cibali tütün fabrikasının arkasında Haraçzade Camisinin arkasındadır.Ya da Eminönünden Eyüp İstikametine giderken Unkapanı köprüsünü geçince sol tarafta arka sokakta yer almaktadır.Yanında da Şeyh Ahmed Buharinin türbesi vardır.Resimde Nalıncı Babanın Türbesini görüyorsunuz.Padişah Sultan III.Murad da 3 sene sonra rahmet-i Rahmana kavuşur.Kabri Ayasofya külliyesindedir.Türbeyi Mimar Davut Ağa 1595 te yapmıştır.Türbede ayrıca 54 sanduka vardır.               

                                                      e-mail: naimozguner81@gmail.com

                 

Önceki ve Sonraki Yazılar