HER DARBE BİR NEVİ İŞGALDİR…

1960 Darbesi sonrasında Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Bakanlar ve Devlet erkânının hapsedildiği, maddi ve manevi işkenceye tabi tutulduğu, bir tiyatro sahnesi kıvamında yargılamaya maruz bırakıldığı eski adıyla Yassıada, yeni adıyla ‘Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nda 12 Eylül 2020 tarihinde “Vesayetten Demokrasiye Milli İrade Sempozyumu” yapılmıştı. Sınırlı sayıda katılımcının izleyebildiği bu önemli sempozyum Adalet Bakanlığı tarafından kitaplaştırıldı. Tamamını okuduğum bu önemli sempozyumdan aldığım notların kendimde kalmasına gönlüm razı olmadı. İstifadenize sunmak istedim…

Mehmet Akif Ersoy merhumun;

“Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”

Tembihini hiç unutmamak dileğiyle…

Sempozyum’dan önemli notlar…

img-6325.jpeg

HİÇ BİR DARBE MEŞRU DEĞİLDİR…

“Her şeyden önce şu gerçeği, ülkemizdeki istisnasız herkesin kabul etmesi gerekiyor. Türkiye’de bugüne kadar yapılmış veya teşebbüs edilmiş hiçbir darbe, vesayetin hiç bir oyunu meşru değildir, milli değildir, masum değildir, onurlu değildir.”

Recep Tayyip Erdoğan/Cumhurbaşkanı

‘BİZİM ÇOCUKLAR’ DARBELERİN KARANLIK YÜZÜ…

“Darbe haberi Washington’a ulaştığında, birilerinin, ‘Bizim çocuklar başardı’ demesi, 13 Eylül’ün gerisindeki karanlık yüzü ifade ediyor. Hiç şüphe yok ki. 15 Temmuz gecesi birileri yine aynı mekânlarda ‘Bizim çocuklar yine başardı’ demek için bekliyordu.”

Recep Tayyip Erdoğan/Cumhurbaşkanı

27 MAYIS 1960’DAN 15 TEMMUZA KESİNTİSİZ DARBE DÖNEMİ…

“…kanaatimce, Türkiye’de 27 Mayıs 1960’ da başlayan ve 2000’li yıllara kadar devam eden kesintisiz bir darbe dönemi vardır”

“Darbelerin esasen, tek bir amacı, tek bir ideolojisi vardı: Türkiye’yi millet iradesinin yönetmesini engellemek ve uluslararası emperyalist düzenin kontrolünde tutmak. Bu bakımda 27 Mayıs’la 12 Mart, 12 Eylül’le 28 Şubat arasında hiçbir fark yoktur “

“27 Mayıs sonrası kurulan düzen, arka planda Türkiye’yi yöneten gerçek iktidarın seçime tabi olmadığı ve değişmediği bir düzen idi. Ve sonraki bütün müdahale ve darbeler bu kurulu düzenin değişmemesi için, devamı için güçlendirilmesi için yapılmıştır”

 “Darbeleri konuşmak, milletlerin iradelerini yok sayan, onların refahına geleceğine el koyan dayatmacı odakları ve aparatı oldukları uluslararası siyaset düzenini mahkûm etmektir.

Bunu yapmanın en önemli faydası milletimizi uyanık tutmak olacaktır.”

“Belirtmek gerekir ki bütün askeri darbeler esasen gayrı millidir; millete karşı, devlete karşıdır. Ülke içinde bir meşruiyet zeminleri bulunmadığı için ancak uluslararası sömürü düzeninden güç ve destek bulmaya çalışmaktadır.”

“İran’da Başbakan Musaddık’a karşı 1953’te yapılan darbe, gelirinin %85’i İngiliz şirketlerine giden İran petrollerinin millileştirilmesi teşebbüsünü önlemek ve cezalandırmak içindi. Bu darbedeki ABD istihbaratının rolü, Musaddık’ın devrilmesinden 56 sene sonra Başkan Obama tarafından resmen itiraf edilmiştir.”

“Şili’nin meşru devlet başkanı Alende de, Şili’nin zengin madenlerinden elde edilen kazancın Şili halkına hiç uğramadan uluslararası şirketlerin kasasına aktığı bir düzene itiraz ettiği içim 1973’te darbeye maruz kalmış ve öldürülmüştü.”

“Türkiye’de 12 Eylül darbesini yapanlar, Amerikan istihbarat elemanının “our boys/bizim çocuklar” dediği darbeciler, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesine karşı, o tarihe kadar kararlılıkla savunulan vetomuz kaldırılmıştır. Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’de birçok uluslararası konuda Türkiye’nin elini zayıflatan en önemli tavizi vermişlerdir.”

“Darbeleri konuşmak, yargılamak ve mahkûm etmek adaletten yana olanlar için bir vazifedir.”

Mustafa Şentop/TBMM Başkanı

HER DARBE BİR NEVİ İŞGALDİR…

“Her darbe, her muhtıra, her kalkışma, her ara rejim özlemi hiç şüphesiz gayrı ahlakidir, gayri meşrudur, gayri millidir, gayri insanidir.”

“Her darbe bir nevi işgaldir, gerilemedir, tarihin gerisine düşme demektir.”

“12 Eylül darbesi, bunun ardından tezahür eden otoriter yönetim saplantısı Türkiye’nin siyasal ve toplumsal hayatını karartmak bir yana hayatın her alanında dipsiz kuyular açmıştır.”

“…15 Temmuz’da olduğu gibi, 12 Eylül’de dış bağlantılı, emir komuta hiyerarşisinin içinde olanlar müdahale kararlarını yabancı başkentlerin müsaadesine göre ayarlamışlardır.

Darbeci Kenan Evren’in 10 Ekim 1980 tarihinde ABD Başkanı’na yazdığı mektupta minnet duyan, boyun eğen bir anlayışın küllenmiş izleri açık seçik görülürken, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına alınmasına ön şartsız onay da verilir.”

“Darbeci Evren yıllar sonra itiraf gibi bir açıklama yaparak, Ege konusunda Yunanistan’dan herhangi bir yazılı güvence almadan NATO’ya girmesine izin verilmesini hata olarak dile getirmiştir.”

Devlet Bahçeli/MHP Genel Başkanı

HER SİLAHLI GÜÇ DENETLENMELİ VE DENGELENMELİ…

“36 Osmanlı padişahının 12’si tahttan darbe ve isyan sonucu indiriliyor, 6’sı öldürülüyor.”

“…Şunu unutmayın her zaman her türlü silahlı güç denetlenmek zorundadır… Bakın 1960 darbesinde birçoğumuzun ismini bilmediği Rüştü Erdulhan Genelkurmay başkanıdır… Dönemin Genelkurmay Başkanı, Adnan Menderes’in ve demokrasinin yanında olmasına rağmen darbeye engel olamamıştır. Çünkü denetleme mekanizmasını Demokrat Parti maalesef tam olarak sağlayamamıştır. İkinci olarak bir denge olması lazımdır.”

“Osmanlıda kapıkulu sipahileri var, tımarlı sipahiler var. Kapıkulu sipahilerini yeniçerilerle; yeniçerileri, kapıkulu sipahileriyle; tımarlı sipahileri, yeniçeriler ve kapıkulu sipahileriyle dengeliyor. Tımarlı sipahiler 17. Yüzyılda ortadan kalkınca Koçi Bey diyor ki tımarlı sipahiler ortadan kalktı, kapıkulu sipahileri ve yeniçeriler dev haline geldi. Bir süre sonra kapıkulu sipahileri de ortadan kalkacaktır. Yeniçeriler istediği kişiyi iktidara getiren büyük bir askeri güç haline gelecektir. Yani en önemli şeylerden birisi budur; denetleme ve denge.”

Prof. Dr. Erhan Afyoncu/Milli Savunma Üniversitesi Rektörü

YEŞİLÇAM FİLMİ GİBİ… KURTARICI SON ANDA GELİR…

“(19)80 yılı başladığında iki günde üç günde bir insan öldürülürken, bu siyasal kavgalar dolayısıyla Mayıs ayından sonra günde 8-10 kişi sağda solda öldürülmeye başlamıştı ve radyolar artık akşam bültenlerinde değil de gece 23.00’teki bültenlerinde adeta hava raporu veriri gibi o gün öldürülenlerin listesini vermeye başlamıştı. Bu durum insanlar üzerindeki karabasanı ve ne olacaksa olsun duygusunu pekiştiren bir atmosfer sağlıyordu. Herhalde darbeyi planlayanlar bu atmosferi tahkim etmek ve Yeşilçam filmlerinde vardır bilirsiniz; kurtarıcı olan sonradan çıkar ve kendi görevini yerine getirir. O klasik karşıtlığı ve hikâyeyi arkadaşlar iyi bilir. O çerçevede şartları derinleştirip insanların kendilerini çaresiz hissettikleri bir zamanda ortaya çıkarak “merak etmeyin her şey asayiş altında olacak bundan” sonra mesajı ile birlikte kendilerini meşrulaştıran bir proje sunmak şeklinde, klasik insani senaryoya uygun bir iş çevirdiler.”

Prof. Dr. Naci Bostancı/Yazar, Akademisyen, Milletvekili

“15 Temmuz’da Türkiye’nin herhangi bir Ortadoğu ülkesi olmadığını ve haritasının pergele-cetvele gelmeyeceğini göstermiştir.”

Prof. Dr. Ruhi Ersoy/ Yazar, Akademisyen, Milletvekili

DEMOKRAT PARTİ NEYİ İFADE EDER?

“Demokrat Parti neyi ifade etmektedir? Demokrat Parti ilk kez Türkiye siyasetinde talebe ilişkin aşağıdan yukarıya doğru siyaset tarzının iktidara gelmesi demektir. Bu nedenle, Demokrat Partililer, aslında çoğunun kökeni CHP olmasına rağmen, aşağıdan yukarıya siyaset yapmanın, bu siyaseti hayata geçirmenin bedelini işkenceyle, zulümle ve nihayetinde kanlarıyla ödemiş insanlardır.”

“1961 Anayasası’nda seçmenin yarısı süreçten dışlandı. 82’de ne oldu? Bu kez toplumun tamamı anayasa yapım sürecinden dışlandı. O halde anayasa yapım sürecinin demokratik olmadığı süreçlerle şekillenen anayasalar sorunludur ve sorun üretirler.”

“Bizim anayasalarımız hibrit bir yapıya sahip. Peki hibrit sistem ne demektir? …Hibrit sistem demokratik kurumlara yer veren ama arka planda başarılı bir biçimde otoriter müdahaleci bir sistem yaşatan bir anayasal yapıyla ortaya çıkar. Türkiye’de anayasa yapımına hibrit yaklaşımı güçlendiren husus, Meclisten çıkan güçlü yürütmenin bloke edilmesi, ama aynı zamanda güçlü bir yürütme arzu edilmesidir... Bu bir paradokstur…1982 Anayasa’sını yazanlar bu paradoksu çözmeye çalıştılar. Ne yaptılar biliyormusunuz, parlamenter sistemin hesap sorulmayan, dokunulmaz olan, halka hesap vermeyen bu nedenle de sadece temsili yetkileri olan, sadece devleti temsil eden cumhurbaşkanının yetkilerini parlamenter sistemlerde alışık olmadığımız ölçüde yarı başkanlık sisteminin yetkilerine yaklaştırdılar. Halka hesap vermeyen ama sistemin genel maestrosu olarak vesayet adına bir orkestra şefi olarak cumhurbaşkanlığı makamını konumlandırdılar”

 Prof. Dr. Haluk Alkan /Yazar, Akademisyen

DEVLET ARŞİVLERİNİ YAKAN DARBECİ…

“27 Mayıs; darbelerin ilkidir ve darbe geleneğinin kapısını açmıştır. “Darbeler yapılabilir ve bu işi başarabilirsiniz” mesajını vermiştir. 12 Eylül’den 15 Temmuz’a bütün darbeciler 27 Mayıs’ı örnek almış; 27 Mayısçıların kitaplarını okumuş, yargılamaları incelemiştir.”

“1950’li yıllarda sinemalarda filmlerden önce 10-15 dakikalık bir dünya ve memleket haberleri veren bir film gösterilirdi. O yıllar televizyon öncesi yıllardı. Bu haberler içinde Cumhurbaşkanının ve Demokrat Parti ileri gelenlerinin görüntüleri de yer alır, yapılan işlerden bahsedilirdi.

“Milli Birlik Komitesi Üyesi Ahmet Yıldız 1960 darbesinden sonra kurmay binbaşılıktan kurmay albaylığa terfi edip Basın, Yayın ve Turizm Genel Müdürü yapılmıştır. Daha sonra tabii senatör olan Ahmet Yıldız bu film arşivlerine girerek 10 yılın haber rulolarından Demokrat Parti ile ilgili tüm görüntüleri –devlete ait bu filmleri- makaslayıp yaktırmıştır. O yıllara ait görseller böylece imha edilmiştir. Bugün devlet arşivlerinde 50’li yıllara ait görüntü bulamazsınız.”

“Yassıada mahkemesinde şahıslar yargılanmış olsa da, işin özünde, tek parti rejimine son veren bir parti yargılanmıştır.”

Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali /Yazar, Akademisyen

MENDERES VE ARKADAŞLARININ İDAMI DEVLETİN TASARLAYARAK İŞLEDİĞİ BİR CİNAYETTİR…

“1960 Darbesinin İstiklal Harbi ile kurulan Cumhuriyet idaresine son vermekle sağladığı en büyük başarı (!) Türk vatanı üzerinde Türk milletinin sözünün (hâkimiyetin, egemenliğin) geçerli olmadığının tüm dünyaya ilan edilmesi olmuştur.”

“1960 darbesinin Türk Milleti tarafından seçilmiş siyasi iktidarı ve anayasal düzeni ortadan kaldırmakla elde ettiği ikinci başarı (!) birincisine bağlı olarak, bundan böyle halkın seçimlerde ortaya koyduğu tercihin bir öneminin olmadığını, sivil ve askeri bürokratik vesayetin seçilmişler karşısında üstün olduğunu ortaya koymasıdır.”

“Başbakanın idam gömleği giydirilmiş ve boynuna ilmek geçirilmiş resimlerini, özellikle bu ülkede Türk Milleti lehine siyaset yapmayı düşünenlerin görmesi isteniyordu. Bu resimler hem halkın hem de siyasete giren herkesin zihninde asılı kaldı. Bu yüzden Türkiye’de siyasetçiler bir parti kurup siyasi arenaya adım atarken, sırtlarına idam gömleğini geçirdiklerinden söz ederler. Dolayısıyla 1960 darbesinden sonra idam gömleği sadece Menderes’e değil bu ülkede siyaset yapacak olan herkese giydirilmiş oldu.”

“1960 darbesinin dönemin başbakanı ve bakanlarını asmak suretiyle siyaset karşısında sivil ve askeri bürokrasi lehine kurduğu bir üstünlük, Türk halkında müthiş bir korku tarattı. Bu korku, zamanla, devletin sahibinin sivil ve askeri bürokrasi olduğuna yönelik bir inanca dönüştürüldü. Basının da kışkırtmasıyla siyasiler güvenilmez, ceplerine düşünen, ülkeye ihanet edebilecek kişiler buna karşılık, özellikle askeri bürokrasinin devletin sahibi ve güvenilir kişiler olduğuna yönelik inanç hâkim kılınmaya çalışıldı.”

“1960 darbesiyle, Türk devleti, uluslararası kuruluşların ve istihbarat örgütlerinin desteğiyle içeride oluşturulan işbirlikçilerinin yönettiği bir devlet haline gelirken, daha sonra yapılan darbelerle bu yeni devlet anlayışına uymakta zorluk çeken Türk Milleti “hizaya” getirilmek istendi. Bir başka ifadeyle 1960 darbesi Türk Devletine, sonraki darbeler ve teşebbüslerinin ise Türk Milletine karşı yapıldığı söylenebilir.”

“…Yassıada mahkemesi kuruluşundan görevini tamamlamasına kadar birçok hukuk prensibini ihlal eden bir yargılama yapmıştır. Her şeyden önce bu mahkeme Cumhuriyet döneminin yaşadığı “doğal/tabii yargıç ilkesinin” çiğnenmesinin en çarpıcı örneklerinden birisidir. Hukukun temel ilkelerine aykırı bir mahkeme tarafından Merhum Menderes ve arkadaşlarının asılması, devletin tasarlayarak işlediği bir cinayettir.”

Prof. Dr. Mahmut Koca/ Yazar, Akademisyen

DARBELER VE YARGININ SINAVI…

“15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, muhtemelen gelecek nesiller, darbe girişiminden sonra örgüt mensubu hâkim savcıların hukuk eliyle işledikleri cinayetleri konuşuyor olacaktı.”

“1960 darbesinden sonraki süreçte, yargının ve hukukçuların iyi bir sınav verdiğini söylemek mümkün değildir. Kuşkusuz 60 yıllık dönem zarfında, 15 Temmuz darbe girişiminde yargının aldığı tutumu bir kenara bırakırsak gerçekten hukuk adına, yargı adına övünülecek bir müktesebatın olduğunu söylemek güçtür.”

“Darbe, ağır bir suçtur ve Türk Ceza Kanunu’nda anayasayı ihlal suçu adıyla en ağır şekilde yaptırım altına alınmıştır. Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen bu ağır suçun faili, darbeci askerler olunca adeta suç olmaktan çıkarılmış, ne soruşturulmuş ne de kovuşturulmuştur. Bu tutum, sadece yargı mensuplarının, suçu soruşturmaya yönelik cesaret eksikliği ile izah edilemez. Bu tutum aynı zamanda bir zihniyet sorununa da işaret etmektedir. Uzun yıllar yargı mensuplarının bilinçaltında “Cumhuriyeti korumak ve kollamak” saikiyle askerler tarafından yapılan her türlü girişimin meşru olduğunu dair kabulün, yargının pozisyonunda ana etken olduğu göz ardı edilmemelidir.”

“15 Temmuz darbe girişiminde yargı mensuplarının aldığı tutum, Türkiye’de geleneksel yargı kültürü açısından önemli bir kırılmadır. İlk defa yargı mensuplarımız darbe suçuna tevessül edenleri soruşturma cesareti göstermişlerdir. Yargı mensupları ilk defa hukuku zulme alet etmemiş aksine zalimlere karşı hukuku işletmişlerdir. 27 Mayıs 1960 darbesiyle yargıya zerk edilen zehir, 15 Temmuz 2016 tarihinde ve müteakip günlerde yargının damarlarından sökülüp atılmıştır. 15 Temmuz gecesinde darbeye direnen yargı mensupları, gelecek nesillere çok önemli ve onurlu bir miras bırakmışlardır.”

Doç. Dr. Hüseyin Aydın/Avukat, Yazar, Akademisyen

“27 Mayıs darbesinden sonra Adnan Menderes neden idam edildi? Yani mahkûm edilebilirdi, müebbet hapis yatırılabilirdi, neden idam edildi? O idam bir gözdağıydı. Neyin gözdağı? Sen eğer Arapça ’ya ezanı Arapça aslına çevirirsen yani bizim çizdiğimiz sınırı aşarsan, başınıza bu gelir” mesajı. Bu bir cezalandırma, bu intikam ve geleceğe dönük bir tehdit.”

Doç. Dr. Oğuzhan Bilgin/Yazar, Akademisyen

DARBECİLER VE ONLARA ALKIŞ TUTANLAR…

“Bu vesileyle... Demokrasi tarihimize kara bir leke olarak geçen darbelerin ve darbe girişimlerinin faillerini, onlara alkış tutanları ve onların yolunu açanları bir kez daha lanetliyorum. 27 Mayıs ihanetinde idam sehpasına yürüyen Adnan Menderes ve arkadaşlarını 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün söndürdüğü gencecik hayatları, 28 Şubat zulmünün en karanlık günlerinde yeise kapılmayan, “savunan adam” Erbakan Hocamızı, Türkiye’de vesayete karşı milli iradenin yanında saf tutan tüm devlet büyüklerimizi, 15 Temmuz gecesi mübarek kanlarıyla bizlere özgür bir ülke emanet eden aziz şehitlerimizi saygıyla, minnetle anıyorum.”

Abdulhamit Gül/Adalet Bakanı

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.