Engin YİĞİTOĞLU

Engin YİĞİTOĞLU

Her Meseleye Maddeci Perspektiften Bakma Hastalığı

1) Varlığın ve İnsanın Aslı Meselesi

Pozitivistler kainatı deney ve gözlem ile tanımlamaya çalışırken, kardeşleri materyalistler ise varlığı ve özünü salt bir maddeden ibaret olduğunu iddia ederek bu maddenin ezeli ve ebedi olduğunu hatta tüm varlığın-kainatın tek yaşam sebebi olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Bu düşünce sistemi, daha en başta maddenin ezeli-ebedi oluşu ve tüm varlığın özü-temeli olduğu yönünden ciddi eleştirilerle karşı karşıya kalmıştır. Nitekim pek çok düşünür ve alim, maddenin ezeli ve ebedilik yönünden ispatının yapılamayacağı düşüncesiyle öne çıkmışlardır. Yine tüm varlığın temeli-sebebi olma noktası da bir diğer arızalı yanlarıdır. Keza, cansız varlıklardan canlı varlıklara geçiş iddiaları da tam anlamıyla bir fiyaskodur.

Buna rağmen Sokrates'ten Platon'a, Aristo'dan Thales'e, Konfiçyus'tan Comte'a, Hegel'den Nietzsche'ye kadar hemen her filozof insanı konuşan, sorgulayan, gören, mücadele eden, seven, öğrenen, araştıran, deneyen veya düşünen bir hayvan olarak tasvir etmişlerdir.

Büyük alim İmamı Gazali, Kimya-yı Saadet isimli kıymetli eserinde de insanı bir yönüyle hayvana hatta vahşi hayvanlara benzetmektedir. İnsanın bu yanını ise şehvet-nefs yönü olarak ifade eder. Bunları özellikle yemek-beslenme ihtiyacı ve cinsi münasebet olarak tanımlar. Tüm bunlara ayrıca şeytanlar ahlakı der.

Bir diğer yönüyle insan, melekler ahlakına sahiptir. Bu ahlakın dayandığı kaynak ise akıl ve kalptir. İnsan sahip olduğu bu ellerle hırs-şehvet hınzırını ve gazap köpeğini terbiye edip itaat altına alır. Yine geometri, matematik, tıp, astronomi ve şeriat gibi ilimler akıl cevheri ve beş duyu organı yardımıyla elde edilir. Bununla birlikte, kalbin içinden melekut ve gök alemine bir pencere açılır. Bundan dolayı İmam Gazali, "gönül bu alemden değildir." der. Tüm bu izahatler, cümle filozof ve bilimlerin insanı tanımlamaları noktasında ne denli aciz ve kifayetsiz kaldıklarının en sağlam göstergesidir.

Somut bir örnek vermek gerekirse, mesela günümüzde bilimsel-teknik yönden gelişmiş tüp bebek tedavisini bazalalım. Modern tıp, insan spermini alıp son derece gelişmiş laboratuar ortamında -196°lik dondurucu cihazlarda senelerce saklayabiliyor. Anne-baba adayları, 5 sene içerisinde istedikleri an çocuk sahibi olmak adına bu sıvıyı yeniden aktif hale getirebiliyorlar. Aynı sıvı anne rahmine yerleştirildikten yaklaşık 2 ay sonra, ruh üflenip can verildikten sonra değil 5 sene 3-5 saat bile -196°lik bir ortamda bekletilebilir mi?

Buradan hareketle insanın aslı-özü vücut örtüsünden-bedeninden değil, kalpten yani ruhtan ibarettir.

"Kendini tanıyan, Rabbani tanır." Hadisi Şerif

"Gerçeği anlayana kadar varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünyada hem de kendi içlerinde göstereceğiz." FussiletSuresi-53. Ayet

2) Külli İradeyi Harekete Geçiren Cüzzi İrade: SeyidOnbaşı

Bir kaç gün önce henüz daha 2. sınıfa giden oğlum Furkan üzgün bir şekilde yanıma geldi ve aramızda şöyle bir diyalog geçti:

- Baba sana bir şey söyleyebilir miyim?

+ Tabi oğlum. Söyle.

+Bugün okulda öğretmenimiz, Çanakkale ile ilgili ne bildiğimizi sordu. Ben el kaldırdım ve 3 şey söyledim.

-Neymiş peki söylediğin o 3 şey?

-Birincisi, çocuklar bile bu millet için savaştı dedim. İkincisi, Seyid Onbaşı çok büyük bir topu kaldırıp gemileri batırdı dedim. Üçüncüsü de tüm bunlar Allah sayesinde oldu dedim. Sonra arkadaşlarım bana "ne alaka ya" dediler. Öğretmenim ise hiç tepki vermeyerek telefonuna baktı.

+Aferin oğlum. Üzülme! Sen en güzel cevabı vermişsin.

Ne kadar üzülme desem de arkadaşlarının o tepkisi ve öğretmeninin kayıtsız kalışı içine dert olmuştu. Aslına bakılırsa en az Furkan kadar bizlerin de içerlenmesi gerekiyordu. Çünkü, bunlar her ne kadar çocuk olsalar da ağızlarından attıkları her ne varsa bir yetiştirilme tarzının göstergesidir. Seküler toplum ve eğitim içerisinde Allah Lafzı o kadar (haşa) silindi, unutturuldu ki, böylesine bir mucizevi durumda dahi kimse aklına Allah'ı getiremez oldu.

Oysa Seyid Onbaşı Olayı, yakın tarihin kanlı canlı şahit olduğu en net İlahi Tecelli örneğidir. Zira Seyid Onbaşı, tüm silah arkadaşları şehit olmuşken yalnız bir arkadaşıyla birlikte bombalamadan yaralı olarak kurtulmuşken ve yine koca topun-bataryanın vinci kırılmışken "Ne yapabiliriz? Haydigeri çekilelim." de diyebilirdi. Oysa O, mabedinin göğsüne namahrem eli değmemesi adına o cılız ve sıska haliyle kendini canhıraş paralarcasına zorluyor ve kendinden belki 4-5 kat daha ağır top mermisini kaldırmaya çalışıyordu. Hani "Kader, gayrete aşıktır" derler ya, kulunun "bittim" dediği yerde Külli İrade "yettim" diyerek tecelli ediyor. O mermi kaldırılıyor. Hem de iki defa kaldırılıyor. Ve ikinci atışta zamanın en büyük deniz güçlerinden biri olan Ocean Zırhlısı tam bacasından yani motor bölümünden isabet alarak Çanakkale Boğazı'nın sularına gömülüyor.

Şimdi buna da mı tesadüf diyelim materyalist kardeş?

Sonuç

Sonuç olarak Rabbimiz, kâinatı, cümle varlığı ve insanı en mükemmel şekliyle yaratmış ve donatmıştır. İnsanın sahip olduğu duyu organlarını, aklını ve kalbini bir tarafa bırakalım, sadece parmaktaki bir boğum bile eksik olmuş olsaydı, hayatta belki de ne çok şeyden mahrum kalınabilirdi.

Hasılı, Büyük Alim İmamı Gazali'nin dediği gibi, "Bütün mucizeler tabii ve bütün tabiat mucizevidir."

Tıpkı en sevdiğim Rahman Suresi'nde "febi eyyi alairabbikuma tukezziban" diye sürekli tekrar edilen ayet gibi:

"Öyle ise Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?"

Selam ve dua ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.