Her şey daha yeni başlıyor

Kim söyledi silâhların bırakılmasıyla sonuçlanacak sürecin sorunsuz geçeceğini?

Son 25 yılını terörle yatıp terörle kalkarak geçirmiş bir ülke rahat ve huzuru unutmuş bir ülkedir; o ülkenin bütün paradigmaları (ölçüleri) terörün varlığına göre oluşmuştur. Sadece devletin değil, teröristlerin de... Sadece silâh taşıyanların değil, silâhların gölgesinde yaşayanların da... Terörle haşır neşir bir ülkeyi o durumdan çıkarmak bu sebeple olağanüstü zordur.

Her şeyden önce, teröre bulaşanlar terörden uzaklaşmayı nasıl başaracağını, terörle mücadeleyi yürütenler ise terörden uzaklaşmaya çalışan teröristleri nasıl teşvik edeceğini bilmediği için ciddi sıkıntılar yaşanabilir. Terör hükmünü sürdürürken terörist ile teröre karşı mücadele yürüten birbirlerine karşı nasıl konuşlanacaklarını biliyorlardı; iki tarafın da bilmediği, terörü geride bırakırken ne yapılacağıdır.

Son zamanlarda birdenbire gündeme düşen "Terör örgütü eylemsizliği sürekli hale getirecek ve militanlar dağdan inecekse silâhlarını nereye, kime teslim edecek?" tartışmasını ele alalım. Bazı BDP'liler "Silâhlar Birleşmiş Milletler'e (BM) teslim edilsin" cevabını veriyorlar bu soruya. BM'ye teslim, bilinen bir yöntem değil; sorunun mantığı, daha önce benzer süreçler yaşamış ülkelerde en ciddi krizlerden birine yol açmıştı.

Sözgelimi IRA örgütü, İrlanda asıllı Amerikalıların maddi desteğiyle zaman içerisinde güç-belâ edindiği muazzam silâh stokunu İngiliz ordusuna teslim etmeyi kabule bir türlü yanaşmadı. Hem savaşı kaybettiği görüntüsü vereceği için moral açıdan hazır olmadıkları için, hem de sürecin kalıcı olmaması durumunda silâhlarını teslim etmiş bir örgütün dımdızlak kalacağı endişesiyle...

İngiltere'de terörün sona ermesinin epey bir süre gecikmesi bu sorunun bir türlü aşılamaması yüzündendi; 'farklı düşünce yöntemi' ile tanınan bir bilimadamı devreye sokuldu ve onun tavsiyeleri doğrultusunda davranılarak pek çok sorunlu çözümlere ulaşılabildi.

Lâfı fazla uzatmaya gerek yok: Terörün geride bırakılması yolunda güçlü bir irade ve kararlılık varsa üstesinden gelinmeyecek sorun yoktur.

Muhalefetin "İmralı'yla pazarlık yapıldı" veya "Kandil'le konuşuldu" türü iddiaları birer yakıştırma; elde devletin bu alanda herhangi biriyle pazarlık yürüttüğüne dair bir veri yok. İddialar doğru olsaydı, özellikle PKK'yla irtibatlı çevrelerden çelişkili mesajlar gelmezdi. Bugünün dünden tek farkı, uzun yıllardan beri şiddeti yöntem olarak kullananların, dünyanın değişen şartlarının farkına varması ve ortaya çıkan 'Yeni Türkiye' tablosunu nihayet algılamasıdır.

Bugünün dünyasında şiddete yer yok ve Yeni Türkiye her türlü sorunun demokratik mekanizmalarla çözülmesine imkân sağlayan dinamik bir zemine sahip...

Dün burada belirttim: Daha önce ne yaptığını bilmez tarzda davranmış, anlaşılmaz bir tavır sergilemiş olan BDP, son günlerde, hayatın gerçeklerine uyum halinde bir politik çizgi izliyor; bu da ona bundan sonraki gelişmelerde muhatap değeri kazandırıyor. Bir şey daha yaptı BDP: Yalpalamaları yüzünden kendisine güven duyulmayabileceği hesabıyla Demokratik Toplum Kongresi (DTK) adıyla yeni bir muhatabı devreye soktu. Kapatılan DHP'nin eş başkanları Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk DTK'nın da eş başkanı seçildiler...

Yeni gelişmeler devlet adına hareket edenleri de elini çabuk tutmaya zorluyor.

Halkoylamasında anayasa değişikliği büyük oranda kabul görürse, seçime kadar geçecek sürede siyaset alanını genişletici bazı düzenlemeler gerçekleştirilebilir. Kesin çözüm ise, yeni baştan yazılmış anayasayla gelecektir.

Aman ele geçen fırsatı bu defa kaçırmayalım da...

Önceki ve Sonraki Yazılar