Herkes karşı, ben değilim...

Son CHP açılımlarına en olumlu bakan galiba bir benim; hem de neredeyse tek başıma kalarak...

CHP'li kalemlerin hemen hepsi rahatsızlıklarını en sert biçimde köşelerine taşıdılar...

Cumhurbaşkanı seçimi sürecinde CHP lideri Deniz Baykal'ı 367 konusunda ikna etmeyi ve harekete geçirmeyi başaran Sabih Kanadoğlu şimdi 'vatana ihanet' dahil olmak üzere en ağır sözlerle eski müttefikine saldırıyor...

Aleyhte olanlar kervanına en son “Hani dini istismar etmeyecektiniz?” sorusuyla Başbakan Tayyip Erdoğan da katıldı... Çarşaf açılımını onayladığını hatırlıyorum; demek belediyeler eliyle her mahallede Kur'an Kursu açılması vaadi farklı düşüncelere sevk etmiş Başbakan Erdoğan'ı...

Kim ne derse desin, ilk görüşümde sabit kademim; bu konuda beni bıraktığınız en son yerde sapasağlam duruyorum: CHP bu açılımlarıyla kendini klasik ekseninden farklı bir yerde konuşlandırdı. Üç-beş oy daha fazla alma hesabıyla 'istismar' etmek için de olsa, dünyanın nereye gittiğini ve Türkiye'nin alacağı biçimi öngördüğünden 'önalma' amaçlı da olsa değişmiyor; sonuçta CHP artık bu açılımlar öncesine dönemez...

Döndüğü taktirde, Oktay Ekşi, Sabih Kanadoğlu ve Tayyip Erdoğan'ın eleştirilerine hak kazandırmış olur çünkü...

CHP lideri düz bir politikacı değil, siyaseti bilim dalı olarak da seçmiş bir aydın aynı zamanda... Bu tür açılımların CHP gibi bir partiye oy olarak dönüşünün fazla olmayacağını en iyi bileceklerden biridir Deniz Baykal... Kaldı ki, politikaya atılmadan önce verdiği siyaset-bilimi derslerinde, İsmet İnönü'nün, 1945-1950 arasında, medrese-kökenli 'Zulmetten Nura' yazarı Prof. Şemsettin Günaltay'ı başbakan atayarak CHP'ye vites değiştirmesinin fazla bir işe yaramadığını öğrencilerine anlatmıştır.

İsmet İnönü de o dönemde kararını verirken oylarını artırmayı ummuştur herhalde, ama değişimi biraz da dünyanın gittiği yönü doğru okuduğu için gerçekleştirdiğini varsayabiliriz. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan 'yeni dünya düzeni' içerisinde Türkiye'nin yeri en baştan belliydi; başka türlü çok daha zor olabilecek geçişi, İsmet İnönü, parti içindeki dengelerle oynayarak kendisi sağlamış oldu.

Acaba Deniz Baykal'ın yapmak istediği de bu mu? ABD'de Barack Obama'nın işbaşına gelmesiyle başlayan yeni süreçte, Türkiye, başka başkentler tarafından ağzına bakılacak ve ittifakı arzu edilecek bir 'merkez ülke' konumuna evrileceğe benziyor; öyle bir ülke olabilmesi için Türkiye'nin sırtındaki bazı bagajlardan soyundurulması gerekiyor. Rahatça ileriye hamle edebilsin ve az zamanda uzunca bir mesafe kat edebilsin diye...

Eğer durum böyleyse, Tayyip Erdoğan'ın duyduğu rahatsızlığı neye bağlayacağız?

Tek bir noktaya: Değişen paradigmalar dengeleri zorluyor ve elbette iktidar partisini de etkiliyor. Yasaklara sahip çıkan, özgürlükleri engelleyen, kısacası tek derdi 'lâiklik' olan bir partiyken CHP, Ak Parti lideri için küçük bir lokmaydı; CHP'nin özgürlüklere sahip çıkması Tayyip Erdoğan'ın da işini zorlaştırıyor. Bilebildiğimiz uzun yıllar boyunca belki de ilk kez bir seçim arefesinde 'kim lâik kim değil' horoz döğüşü yerine, yoksulluk, yolsuzluk ve hizmet gibi gerçek konuları konuşuyor, tartışıyoruz...

Bu durumda Tayyip Erdoğan'ın yapması gereken, Deniz Baykal'ın yeni yeni ele almaya başladığı konuları 'istismar' gibi eski dönemin kavramıyla karşılamaktansa, süreci canu yürekten teşvik edip CHP'yi 'sahicilik' sınavına tâbi tutmaktır...

Üniversite kapısından döndürülen başörtülü genç kızlar bir adım uzağında duruyor Deniz Baykal'ın; İmam Hatiplerin önü kesilsin diye katsayı uygulamasının mağduru meslek liseleri de öyle... İki paragraflık bir açıklama aradaki mesafeyi ortadan kaldırmaya yetecektir.

Bekliyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar