Hilmi Paşa'dan bekliyorum

Öyle anlaşılıyor ki, askerin müdahaleci geleneği, '1 Mart tezkeresi' TBMM tarafından kabul edilseymiş hâlâ sürüyor olacakmış...

"Bu da nereden çıktı şimdi?" diyeceklere, o dönemin (2003) askeri yetkililerinin atışmalarına bir de bu açıdan kulak vermelerini tavsiye ederim. İsterseniz İstanbul'daki komutanın (Org. Çetin Doğan), isterseniz Ankara'daki komutanın (Org. Hilmi Özkök) neler dediğini mercek altına alınız, 1 Mart tezkeresinin o dönemde taşıdığı hayati önemi göz önünde tutmazsanız, söylemek istediklerini tam anlayamazsınız.

Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) içerisinde önemli görevler üstlenmiş komutanların tezkerenin Meclis'ten geçeceğine kendilerini şartlandırdıkları ve sonrasında meydana gelecekleri kurmay gözüyle değerlendirip kendilerini o günlere hazırladıkları fena halde kendini belli ediyor.

ABD'nin Irak'a ikinci cepheyi Türkiye topraklarından açmasıyla birlikte gelişecek olaylar ne olabilirdi? Trabzon, Samsun, İzmir gibi limanlar ABD askerleri ve teçhizatlarının gelişi için kapatılacaktı... İncirlik'e ek olarak Diyarbakır (Pirinçlik) ve Malatya (Erhaç) askeri havaalanları da ABD ordusunun kullanımına açılacak, Mersin'den Diyarbakır'a uzanan hatta Amerikan askerleri için kalacak yer ve teçhizatını koyacak depo ayarlanacaktı...

Ülkenin dört bir tarafında görünürlük kazanan Amerikan askeri varlığı yerel tepki çekecek, ABD'ye ve hükümete yönelecek muhalefet kanlı eylemlere de yol açacaktı. ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra komşumuzda toplanan ve eylem sahneleyen terör örgütleri için bir hedef de Türkiye olacaktı. İçten yerel unsurların tepkisi ile dıştan terör örgütlerinin eylemleri, Türkiye'yi ancak olağanüstü hal (hatta sıkıyönetim) ile yönetilebilir bir ülke haline getirecekti.

Adının 'Meriç' veya 'Balyoz' olması fark etmez, 2002 yılı sonundan başlayarak 'seminer planı' denilen askeri tatbikatlara konu edilmiş senaryoların öngördüğü Türkiye zemini, 1 Mart'ta (2003) Meclis'e sunulmuş tezkerenin 'kabul edileceği' varsayımı üzerine oturan bir kargaşa ortamıydı; ancak askerlerin sivil görevleri de üstlenmesiyle üstesinden gelinebilecek bir ortam...

Ortamın daha sertleşmesi gerektiğinde başvurulacak şimdilerde herkesi şaşırtan tedbirler de o günlerin şartlarında 'olağan' karşılanacaktı; daha doğrusu olağan karşılanacağı düşünülerek operasyon senaryosu içerisine alınmıştı o tedbirler...

TBMM, içlerinde 100 kadar Ak Partilinin de bulunduğu milletvekilleri, 1 Mart tezkeresine 'Hayır' oyu verince, kurmay değerlendirmesi ile hazırlanmış planların hepsi suya düştü: ABD askerlerinin topraklarımızdan geçmesi, bazı merkezlerde 60 binin üzerinde Amerikan askerinin konuşlanması gerçekleşmedi; limanlar, üsler, havaalanları, depolar kullanılmadı... Buna karşılık sivillere itibar kazandıran "ABD'ye 'Hayır' demiş Türkiye" imajı içte ve dışta yerleşti.

Sıkıyönetim veya olağanüstü hal rejimi gerekmediği için yönetimde asker ağırlığı söz konusu olmadı. Darbe planları da 'uygulanamaz' hale geldi.

Dönemle hesaplaşılırken, henüz kimse '1 Mart tezkeresi' ile gelişmeleri irtibatlamayı düşünmediği için, her kafadan bir ses çıktığı, ağzı olan konuştuğu halde, söylenenler bir anlama kavuşamıyor. Dönemin askeri sorumluları birbirlerine lâf sokuşturuyor, atışıyorlar, ama vaktiyle 1 Mart tezkeresinin Meclis'ten geçeceğini varsayarak yaptıkları planların suya düşmesinin gerçek sebebini bir türlü itiraf etmiyorlar.

Oysa Ora. Özden Örnek'in günlükleri bile 2003 yılının 1 Mart'ında Meclis'in tezkereyi reddettiği gerçeği akılda tutulmadan okunduğunda tam anlaşılamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar