Hırsızlar da kardeşiniz mi?

İnsanlarımızın boş yere ölmelerinin nedenlerini sorgulamak yerine, ortaya çıkan felaketlerden olumlu sonuçlar çıkararak ferahlamak herhalde sadece Türkiye’ye ait bir feraset…

 

Hırsız müteahhit-siyasetçi-bürokrat üçgeninde süreklilik arz eden bir cinayete parmak basmak yerine, biraz da Türk-Kürt kardeşliği retoriğinde Van’daki felakete gerçekten de herkesin canla başla koşuşturmasını tek gündem haline getirmek, bir sonraki depremde acaba ölümleri azaltacak mı?

 

Acaba olaylara din, ırk ve mezhep üzerinden bakmak yerine ‘insan gerçeği’ üzerinden baksak, bu yardımlaşmayı kutsamakla yetinir, hırsızlığı pas mı geçerdik?

 

Gösterilen dayanışmadan mutlu olur ama hataların hesabını sorardık o zaman.

 

Aynı şiddetteki deprem San Fransisco’da öldürmüyor…

 

Ayni şiddetteki deprem Tokyo’da öldürmüyor…

 

Hatta aynı şiddetteki deprem eğer inşaat Amerikan titizlenmesiyle yapılmış ise Karamürsel’deki NATO Üssü’nde de öldürmüyor…

 

Ama Van’da öldürüyor…

 

Biz de felaketi sürekli kılan karanlık tezgâh yerine, felaket sonrasındaki ‘kardeşliği’ tek gündem yapıyoruz…

 

Yeter ki siyaseti ve yönetimi rahatsız edecek eleştirisel bir şey olmasın…

 

Galiba tek amaç bu…

 

***

 

On üç günlük Azra ve annesi kurtarıldı ama on üç yaşındaki Yunus öldü…

 

Hırsız bir müteahhidin ve onunla işbirliği yapan hempalarının olmadığı bir iklimde yaşıyor olacak, Azra ile annesi de büyük bir travma geçirmeyecekti…

 

Günahsız ve talihsiz Yunus’un dünkü gazetelerin ilk sayfalarındaki insanın yüreğine kezzap döken resmi sadece bir ailenin dramını değil, Türkiye’deki ‘kamu ihale sistemi’nin de iç yüzünü gösteriyor…

 

Dün yazı öncesi son bilançoya içim acıyarak yeniden bir kez daha baktım…

 

Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Van’daki depremde 366 kişinin hayatını kaybettiğini, bin 301 kişinin de yaralandığını açıklıyordu…

İki bin 262 bina da yıkılmıştı…

 

Açıklarlar mı bilmiyorum, acaba yıkılan binaların kaçı kamu binasıydı?

 

Bu binaların ne kadarı 1999 Depremi ertesinde yapıldı?

 

Müteahhitleri kimdi?

 

Müteahhitlerin siyasi bağlantıları var mıydı?

 

Yıkılan binaların denetimini kimler yaptı?

 

Yapanlar hala belediyede çalışıyor mu?

 

Bu insanlar afişe edilecek mi?

 

Yargılanacaklar mı?

 

Yoksa, hırsız müteahhit-siyasetçi-bürokrat Bermuda Üçgeni’nin aynı Marmara Depremi’nde olduğu gibi üzeri örtülecek mi?

 

Cinayet ekonomisine dayalı vurguncu sistem varlığını hiçbir şey olmamış gibi gene eskisi gibi sürdürecek mi?

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün çok nazik bir şekilde, “denetleme faaliyetleri daha çok yapılmalı. Bu olaydan alacağımız dersler var” dedi.

 

Denetleme nasıl olacak?

 

Örneğin, Devlet Denetleme Kurulu Van için devreye girecek mi?

 

Van’daki trajedinin tek nedeni olan ‘denetimsizliği’ de denetleyip, sistemi derhal arındırmaya mı girişeceğiz, yoksa denetim işini daha sonraya mı bırakacağız?

 

***

 

Devlet Denetleme Kurulu’ndan söz edişim boş yere değil…

 

Milliyet Gazetesi dün ‘bir kez daha hırsız öldürdü’ manşetini atmıştı…

 

Haberin girişi durumu özetliyordu:

 

“Yaklaşık 18 bin kişinin hayatını kaybettiği Marmara Depremi’nin ardından Türkiye’nin öğrendiği acı gerçek; öldürenin deprem değil hatalı ve kötü malzemeyle yapılan binalar olduğuydu.

 

12 yıl sonra Van’ı vuran deprem yine aynı gerçeği acı bir şekilde ortaya çıkardı.

Çöken binaları inceleyen uzmanlara göre yıkımların başlıca nedeni kalitesiz malzeme ve mühendislik hataları.

 

Depremin simgesi haline gelen Van’daki yedi katlı binada inceleme yapan İnşaat Mühendisleri Odası Van Şube Başkanı Şemsettin Bakır’ın tespiti ise daha korkunç:

 

“İnşaatta dere kumu kullanılmış. Beton o kadar dayanıksız ki elde ufalanıyor’.”

 

Buna kahrolmak mı gerekir, yoksa ‘kardeşlik’ vurgusunu öne çıkararak felaketten yersiz bir şekilde nasiplenmek mi?

 

Eğer yöntem övünmek ise öldüren ‘hırsızlık’ ne olacak?

 

Öldüren hırsızlık ve hırsızlar da kardeşimiz mi, kardeşiniz mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar