Hutbe: Kaynaklar (1)

 

Her hafta milyonlarca insan cuma namazı kılar. Cumanın önemli unsurlarından biri "Hutbe"dir.

 

Öteden beri Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hutbelerinin "resmi" olduğu, "protokol" nitelikler taşıdığı, konularının yukarıdan ve önceden belirlendiği, dolayısıyla gündelik hayattan, toplumsal gerçekler ve sorunlardan uzak hazırlandığı, bazen "hükümet bildirileri gibi" olduğu yolunda eleştiriler yapılır. Bunun büsbütün haksız bir eleştiri olduğu söylenemez. Hanefi hukukçularına göre cuma namazı siyasidir ve hutbenin kimin adına okunduğu önemlidir. Bu yüzden tarih boyunca hutbe siyasi iktidarların, hanedan ve zümrelerin üzerinde çekiştikleri konu olmuştur.

Bugün anayasasında 'laiklik' yazan Türkiye'de gündelik siyasetin, partiler arasındaki çekişme ve polemiklerin ötesinde, bilgilendirici ve eğitici mahiyette düşünüldüğünde, cuma namazı ve hutbe, sosyal barış ve dayanışma alanlarında yaşadığımız sıkıntıların aşılmasında büyük katkılar sağlayabilir. Resmi ideoloji ve artık şu veya bu tarzda siyasileşmekten kendilerini kurtaramayan kurumlara övgülerin de namaz ve hutbenin dışında tutulmasında zaruret vardır; aksi halde insanlar ya camiye gitmiyorlar veya gittikleri zaman namazın manevi hazzına sahip olamıyorlar. Her türlü siyasi mülahaza ve tartışmanın ötesinde hutbe toplumsal eğitim açısından büyük bir imkân ve avantaj teşkil etmektedir. Bu yüzden şaibelerden, telafisi kolay eksiklik ve hatalardan uzak iyi bir hutbenin yararı büyüktür.

Değerli hocamız İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı, benden 9 Şubat 2010'da Eyüp Müftülüğü'nde imam ve hatiplere hutbe konusunda bir seminer vermemi talep etti. Bu talebi memnuniyetle yerine getirdim. Daha sonraları birçok imam ve hatip, notlar halinde verdiğim semineri yazılı hale getirmemi rica ettiler. Ben de bunu mübarek Ramazan'a saklıyordum. Bu köşede üç gün, "iyi bir hutbe"nin nasıl olması gerektiğine dair yazılar yayınlayacağım. Faydalı olması en büyük dileğimdir.

İlk bölümde bir hutbede kullanılacak "ana ve destekleyici kaynaklar"a işaret etmek istiyorum. Seminerde bunların önemlerini uzun uzadıya anlatmıştım.

"Ana kaynaklar"dan anladığım şunlardır:

1) Kur'an-ı Kerim. Bu bütün bilgi kaynaklarımızın ana kitabıdır.

2) Sünnet. Başta Kütüb-ü Sitte olmak üzere, güvenilir olduğunu bildiğimiz hadisler. Bu kategoride dikkat edilecek en önemli husus "mevzu hadisler"e hiçbir şekilde itibar edilmemesidir.

3) Sahabe kavli.

4) İcma. İslam bilginlerinin üzerinde söz birliğine vardığı görüşler.

5) Müçtehitler. Bu konuda mezhep taassubuna düşmeden meşru asllarla ve usule göre içtihat yapmış bütün müçtehitlerden nakiller yapılabilir.

6) Diğer muteber İslam bilginleri.

7) Hikmet ehli arifler. Burada İslam inancının ana çerçevesini zorlayan, halkın itikadını şüpheye düşürücü ve mahiyetleri itibarıyla doğru olsalar bile "havas"ın ilgi alanına giren konulardan ve görüşlerden uzak durulmasında fayda var.

"Destekleyici kaynaklar" da şunlardır:

1) Semavi dinlerin kitapları. Bundan Tevrat, İncil ve Zebur'u kastettiğimiz açıktır. Bu kaynaklardan destekleyici bilgiler aktarırken, Kur'an'ın genel hitabına, İslam inancına aykırı olmamasına dikkat etmelidir. Tahrif edildiği anlaşılan bilgiler fayda yerine zarar verir. Fakat mesela büyük günahlar/suçlar konusunda İslami hükümleri zikrederken Tevrat ve İncil'den konuyla ilgili bilgileri aktarmakta sakınca yoktur. Bu, bütün peygamberlerin aynı kaynaktan beslendiklerini göstermesi bakımından önemlidir.

2) Diğer din liderleri ve din adamlarının hikmetli sözleri. Semavi kitaplardan nakil yaparken kullandığımız kriterleri burada da uygulayabiliriz.

3) Arapça-Farsça-Türkçe divanlar.

4) Divan ve tasavvuf edebiyatından şiirler. Bu konuda da cemaati bedensel sevgi ve aşka sevk eden şiirlerden kaçınmak gerekir. Özellikle Cenab-ı Hakk'ı bir kadına benzeten aşk metaforlarına iltifat etmemek; şarap, sarhoşluk, saki, meyhane, oğlan vb. temalardan uzak durulmalıdır.

5) Atasözleri, özdeyişler, maniler, meseller vs.

Önceki ve Sonraki Yazılar