Huzursuzluk Yamyamları

Fitne fesat oluşturmak maksadıyla memlekette huzursuzluk çıkartanlar var ve bu kötü işlerine gece gündüz devam ediyorlar.

Gazetelerine, tv kanallarına ilgi çekmek için huzursuzluk çıkartıyorlar.

Doymak bilmez maddî hırsları için huzursuzluk çıkartıyorlar.

Siyasî ve şahsî nüfuzları için huzursuzluk çıkartıyorlar.

Gizli dinleri ve kimlikleri için huzursuzluk çıkartıyorlar.

Huzursuzluk fabrikatörleri kimlerdir?

Onların bir kısmı Sabataycıdır,

Bir kısmı Kripto Yahudidir,

Bir kısmı Kripto Hıristiyandır,

Bir kısmı da yabancılaşmış, bozulmuş, benzetilmiş vatandaşlardır.

Onlar kendi ihtirasları için ülkenin batmasına bile razıdırlar.

Muhalefet yapılmasın mı?.. Ne münasebet, elbette yapılacak ama olumlu şekilde. Huzursuzluk çıkartmak başka şeydir, olumlu muhalefet yapmak başka şey.

Onlar niçin huzursuzluk çıkartıyor?

Gerçek demokrasi hukukun üstünlüğü ilkesi, insan haklarına saygı ve bağlılık istemiyorlar; vesayet demokrasisi istiyorlar.

Her şeyin üzerinde (M.Kemal'in ölümünden sonra çıkartılmış) Kemalizm ideolojisinin olmasını istiyorlar.

Çoğunluğu oluşturan Müslümanlara tam ve gerçek din hürriyeti verilmesini istemiyorlar.

"Ezanlar okunuyor, camiler açık" bundan başka bir şey istemeyin diyorlar.

Müslüman bir kadın avukatın başında eşarp olduğu halde mesleğini icra etmesini istemiyorlar.

Kendilerinin birinci sınıf imtiyazlı vatandaş; Müslüman halkın ikinci sınıf, sömürge yerlisi, zenci vatandaş statüsünde olmasını istiyorlar.

Namaz kılan, oruç tutan, içki içmeyen, hanımlarının başı kapalı olan Müslümanların subay olmasını istemiyorlar.

Yeni yetişen nesillerin, 1928'den önce bin yıl boyunca kullanılmış millî alfabe ile okuyup yazmasını istemiyorlar.

Hurafelerle ve yalanlarla dolu sahte tarihe din gibi inanılmasını, tarihî gerçeklerin ortaya çıkarılmasını istemiyorlar.

Türkiye'de, İngiltere'de olduğu gibi geniş ve tam bir hürriyet, demokrasi, insan hakları olmasını istemiyorlar.

Mason localarının açık olmasını çok tabiî görürken, içlerinde zikrullah yapılan tasavvuf dergahlarının kapalı olmasını istiyorlar.

İşte bu yüzden her gün bin türlü huzursuzluk, fitne, fesat çıkartıyorlar.

Fitne fesat çıkartmak için pireyi deve, habbeyi kubbe yapıyorlar.

Onlar huzursuzluk yangınının üzerine benzin döküyorlar.

Onlar huzursuzluk ateşinin etrafında yamyamlar gibi döne döne dans ediyorlar.

Yaktıkları huzursuzluk, fitne fesat ateşinde yanasıcalar...

* (İkinci yazı)

Kanunî'ye Saygısızlık Türkiye'ye Saygısızlıktır

Osmanlı ailesi ülkemize ve devletimize büyük hizmetler etmiş hayırlı bir ailedir. Anadolu ve Rumeli coğrafyasında devletimizi bu aile kurmuştur. 1922'ye kadar devletimizin ismi Osmanlı devleti idi.

Osmanlı hanedanı İslam dinine büyük hizmetler etmiştir.

14'üncü yüzyılın başında iki küçük beldeden hareketle iki yüz elli sene içinde bir cihan imparatorluğu kurmuştur.

Biz Türkiyeli Müslümanlar Osmanlı ailesini severiz, bu aileye mensup ecdadımıza rahmet okur, hatıralarını kalbimizde yaşatırız.

Osmanlıyı sevmeyenler de vardır:

Haçlılar sevmez... Siyonistler sevmez... Kriptolar sevmez... Bizim sevgimizin, onların düşmanlığının sebepleri vardır.

Osmanlı yüzyıllar boyunca i'lâ-i kelimetullah yapmış, Tevhid sancağını şanla dalgalandırmıştır.

Her kavim ve ümmet geçmiş büyüklerini sever, sayar, onların hatıralarına sadık kalır.

Atalarına söven, atalarına hakaret eden, atalarının mezarına tüküren menfur bir soysuz olmaz da ne olur?

Kanunî Sultan Süleyman aleyhirrahmeti vel gufran hazretleri atalarımızın büyüklerindendir. Kırk altı yıl boyunca devletimize başkanlık etmiş ve dinimizi yüceltmiştir. Onu rahmetle anıyoruz, ona yapılan hakaretleri lanetliyoruz.

Osmanlı "din ü devlet" derdi, yani o devirde din ve devlet birdi. Devlet dine ve ümmete hizmet için vardı.

Yahudiler tarih boyunca Osmanlıdan yardım ve merhamet görmüştür. 15'inci asrın sonunda İspanyadan kovuldukları zaman kafileler halinde Osmanlı mülküne gelmiş, bu topraklara yerleşmiş, İslam'ın barışı gölgesinde kimliklerini, kültürlerini koruyarak yaşamış, zengin olmuşlardır.

Bugün bazı Siyonist Yahudilerin, Yahudiliğin gizli ve heterodoks bir kolu olan Sabataycıların Osmanlı düşmanlığı yapmaları büyük bir nankörlük ve kadir bilmezliktir.

Bir kısım Kripto Ermeniler de, 1915 hadiselerini sebep göstererek Osmanlı düşmanlığı yapıyor.Ermenilerin Anadolu coğrafyasından silinmesinde kendi kabahatlerinin büyük rolü ve tesiri olmuştur. Osmanlı devletine sadık kalmış, bu toprakları Müslümanlarla birlikte paylaşmayı ve birlikte yaşamayı kabul etmiş olsalardı durum böyle mi olurdu. Kaldı ki, Ermenilere yapılanlar, çoğu Yahudi, Sabataycı ve Farmason olan İttihadçıların işidir.

Osmanlı padişahlarını ve bu arada Kanunî hazretlerini şehvet düşkünü olarak göstermek, Müslüman halkımıza yapılmış vahim ve ağır bir saygısızlıktır.

1544'te Fransız elçisinin gemisiyle Kanunî İstanbul'una gelen Jérome Maurand şöyle diyor: "Bir adam bu şehirde avucunu altınla doldursa ve kalabalık çarşı pazarlarda dolaşsa ona kimse yan bakamaz."

Kanunî devrinde, bugün enkazından kırka yakın devlet çıkmış bir İslam imparatorluğu vardı.

Güçlü bir İslam ordusu ve donanması vardı.

Adalet ve güven vardı.

Müslümanlar din ve inançlarına uygun bir hayat sürebiliyordu.

Çeşitli Hıristiyan cemaatleri ve Yahudiler kendi dinlerini, kimlik ve kültürlerini koruyabiliyordu.

Bir de bugünkü Sabataycı ve Kripto Yahudi hegemonyasına bakınız ve iki saltanatı, Kanunî ve Sabatay Sevi saltanatlarını mukayese ediniz.

Hiçbir Müslüman Türkiyeli Kanunî SultanSüleyman'a hakaret edilmesine, atalarımıza kötü gösterilmesine razı olamaz.

Din ve devlete hizmet etmiş Müslüman ecdadına söven soysuzdur.

* (Üçüncü yazı)

Diktatör 1,5 Ton Altın Götürmüş

Diktatör arka kapıdan kaçarken yanında bir buçuk ton altın götürmüş. Bu kadar para çok değil mi?.. Ne münasebet azdır bile... Siz bir diktatörün mâ âile gurbetlerde yaşaması nedir bilir misiniz? Müsait bir yerde köşk kiralanacak, dayanıp döşenecek... Çoluk çocuk... Hizmetçiler... Bir muhafızlar ordusu... Otomobiller, yatlar, mükellef sofralar... Bunlara para mı yeter?

Zeynelâbidin bin Ali hânedan bir aileden değildi. Kaçarken elbette yüklü bir servet götürecekti.

1922'de son Osmanlı Sultanı Mehmed Vahidüddin Han ülkeyi terk ederken yanına, az miktarda şahsî parası dışında bir şey almadan çıkıp gitmiş, milletin ve devletin parasına el sürmemişti.

1926'da İtalya'nın San Remo şehrinde vefat ettiği zaman kasaba, bakkala, esnafa borcu olduğu için cenazesine haciz konulmuştu.

Önceki ve Sonraki Yazılar