İki kültürün tanışması

İki kültürün tanışması

 

1960´lı yıllarda Anadolu´nun çitini-çubuğunu, çoluğunu-çocuğunu geride bırakarak, hiç bilmediği ve tanımadığı ülkeye, hiç tanımadığı bir kültürün içine gelmiş birinci nesil olan dedem ve dedeler. Bu insanların kafalarında ki düşünceleri ve fikirleri, borcu olan borcunu ödemek, bir kaç kuruş biriktirip en kısa zamanda geri dönmekti. Halishane niyetleri,  düşünceleri buydu. Zaman ve zemin buna nasıl cevap verirdi bunu kestirmek henüs erkendi. Şunu ifâde etmeliyiz ki maalesef birincisi, eğitim seviyemiz çok düşüktü. Ikincisi, vatandaşı gurbete gönderen sistemin bunlar hakkında, yani gelecekleri hakkında her hangi bir projesi de yoktu.

 

Bu insanlar kaderleriyle baş başa bırakıldı. Ve böylece iki kültürün tanışması başlamıştı. Yıllar akıp gitti, 70´li yıllara gelindiğinde  misafir olarak gurbete çıkan bu insanlardan geri dönme gibi bir düşünce, bir duygu artık anlamını yitirmeye başlamıştı. Çünkü zamanla yabancı oldukları bu kültürün içinde, hayatın içinde kendilerine yer edinmeye başlamışlardı. Ve artık çocuklarını ve eşlerini de yanına alıp aile kurumunu kurmaya başladılar.

 

Zaman o kadar çabuk geçiyordu ki ikinci nesil, gurbet elde kendini göstermeye başladı.

 

İkinci nesil, birinci nesil gibi kendi kabuğunda kalmadı. Toplumla daha iç içe yaşamaya başladı. Kültür alışverişi kendiliğinden gerçekleşmekteydi. Bunun en büyük nedenide eğitimdi. Şunu ifâde etmeliyiz ki birinci nesil bellirli bir yaş grubunu temsil ettikleri için, içinde yaşadıkları kültürden etkilenmediler. Bunun en büyük nedeni ise yaşadıkları ülkenin dilini bilmemeleri idi. Ve, kendi öz kültürlerini çok iyi bilmeleriydi. İkinci nesil bu topraklarda eğitim dünyasına ayaklarını mecburen atmış oldular. Çünkü ikinci nesilin yüzde yetmişi okul çağında idi. Kimisi ilk okul, orta ve lise eğitimi almaya başladılar. 18 yaşına kadar eğitimin mecburi olması, geleçekte bu insanlara çok büyük avantajlar sunacaktı. İkinci nesilin Almanya´da eğitimle tanışması, 80´li yılların sonuna doğru meyvelerini vermeye başlamıştı.

 

 

Bunlardan;

 

1.      Evlerde artık birinci nesil olan anne-babalar için Türkçe konuşuluyor, kendileri için Almanca konuşuluyordu.

2.      Dilini konuştukları bu ülkenin kültürüne ilgi duymasa bile, etkilenmemesi kaçınılmaz oluyordu.

3.      Babaları misafir işçi olan bu ikinci nesil, artık eğitim seviyesini yükselttikçe sınıf değiştirmekte kaçınılmaz oluyordu.

 

Vatandaşlığa geçişler sıradan bir hal alıyordu. Tek tük de olsa tıp, hukuk, mühendislik ve sayamadığım diğer alanlarda kendilerini göstermeye başladılar.

 

90´lı yılların başında artık üçüncü nesil büyümeye başladı. Evet, bu ülkende temel taş olan, biz üçüncü nesil. Dede ve babalarımıza göre, bizler çok şanslı bir nesil olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü bize büyük bir miras, hazine bıraktılar. Veya bırakmaya çalıştılar. Bu miras eğitim, eğitim ve yine eğitimdi. Bence yer yüzünde hiç bir milletin kültürü kaybolmamalı. Veya çeşitli yollarla asimile edilmemeli. Çünkü millet ve kültürler Allah´ın bir güzel hasletidir. Kültürler, güzel hasletlerini öne çıkararak birbirleri ile entegrasyon olmalı. Yaşadığım bu güzel ülkede üzülerek belirteyim ki ,üçüncü neslin en büyük problemi, iki kültürü algılayamadıklarından, ikisinin arasında sıkışıp kalmaları. Hepsi değil ama bayağı çoğunluk böyle.

 

Çıkın sokaklara bu durumu sizde fark edersiniz. Evde kendi kültürü, dışarıda yaşadığı toplumun kültürü ve üstüne üstlük kendi medyasının etkisi birleşince, gençler serseri bir mayına dönüyor. Ben, üçüncü nesil olarak ülkeme gittim mi, üç hafta durabiliyorum. Sonuçta doğup büyüdüğüm buralara dönmek istiyorum. Bu insanın fıtratında olan birşey.  Yani babamın ülkeside benim ülkem. Ama birinci vatanım, doğup büyüdüğüm yer. İkinci ülkem, babamın geldiği ülke. Bu durum babam için tam tersidir.

 

Netice olarak, iki kültürüde iyi bilmiyorsanız ve algılayamamışsanız tabii ki çok zor. Bu zorlukları aşmak için, önce kendi öz kültürünü çok iyi bilip, yaşamak lazım. Yoksa yeni kültürü anlaman çok zordur. Bunu yapamayınca yaşadığın ülkede yabancı, ana vatanda 'Almancı´ olursun.

 

Artık bu millet burada kalıcı. Bunu kabullenip, her şeyi ama herşeyi temelli buralıyım mantığı ile yapmalı. Komşuluk hukuku, toplum hukuku ve birlikte yaşamanın şartlarını iyi öğrenip hayata geçirmemiz lazım. Bu ülkeyi vatan olarak kabullenmemiz lazım. Bireyler olarak bize düşen görev bu.

 

Meselenin diğer bir yönüde bu ülkenin yöneticileri, siyasileri ile ana vatanın yönetici ve siyasileri, bizler yani herkes görevlerini iyi yapar ve uygularsa kültürler arasında sıkışıp kalmak diye bir problem kalmaz, diye düşünüyorum. Belki de en zorluğu çeken grup, anne veya babası yabancı olan nesillerdir. Onların nasıl bir zorluk çektiklerini birebir yaşamak, veya onlardan dinlemek lazım.

 

Bu yazımı temiz, saf ve iyi duygularımla kâleme aldım. Üçüncü nesillerden bir fert olarak sürçü lisân ettiysem, affola.

 

Hürmetler Efendim…

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum