Ahmet Müfit KUTLU

Ahmet Müfit KUTLU

İNSANLAR VE HAYVANLAR

Ahmet Müfit Kutlu       08 02 2013 

Havalar ısınmaya başlayınca uzun kış gecelerinde kurduğumuz hayallerin gerçekleşeceği günlerin yaklaştığını hissederdik. Okulların tatil oluşuyla çantaları, bavulları toplar deniz kenarında zeytin ağaçları arasındaki tek katlı, ahşap çatılı, briketten yapılmış küçük evimizin yolunu tutardık. 

Kırk yıl önce yazlık ev pek bilinmezdi. Bilinse de bilenlerin sayısı pek azdı. Çevredeki üç beş evin dışında yerleşim alanları yoktu. Elektrik olmadığı için buz dolabımız da  bulunmuyordu. Kıymamız kasaptan yetecek kadar alınır ve kavrulurdu. Karpuzumuzu bahçedeki havuza akan buz gibi suyun altında soğuturduk. Geceleri gemici fenerleriyle aydınlanır, mehtaplı gecelerde onlara da ihtiyaç duymazdık. Bir benzin istasyonu ve iki katlı küçük bir motel, Edremit’i Çanakkale’ye bağlayan, trafik yoğunluğu olmayan  dar bir asfalt yol ve iki saatte bir geçen belediye otobüsü dışında bizi 18 km ötedeki  ilçeye bağlayan bir ulaşım aracımız  yoktu. Sessizlik, güneş, kum, deniz, mis gibi bir hava ve yemyeşil zeytinlikler ve Kazdağı’na tırmanan çam ormanları..

 Elektriği olmayan, suyu doğal olarak yerden fışkıran, zeytin ağaçlarıyla çevrili  evimizde radyo ve televizyon da yoktu tabii..Çevre  ot ve bö ğürtlenlerle kaplıydı. Denizin maviliğinde uzanan bakışlarınız, gökyüzünün berrak derinliğinde dinlenir ve arkanıza döndüğünüzde tepeler boyunca fışkıran zeytin ağaçlarından daha yukarılara çam ormanlarıyla kaplı muh teşem  Kaz dağlarına dalıp giderdi.  

Kırlangıçlar evimizin önündeki  oluklu sundurmanın altını pek severler ve bize aldırış etmeden minicik gagalarıyla getirdikleri çamurlarla oralarda mükemmel yuvalar yaparlardı. Sonra  yavruları olunca iş bölümü yaparak, kendileri küçük, ağızları büyük, obur  yavrularını, kırlardan bulup getir dikleri böceklerle, kurtçuklarla bıkmadan  doyururlardı. Bu kadar ithalattan (!) sonra ihracat (!) başlayınca balkonumuz kirlenir, popolarını yuva ağzından dışarı çıkaran yavrular, evin titiz hanımına  nazire yaparcasına  arka arkaya hediyelerini (!) yollarlardı. Ama eşim, taşın üzerine bir karton serer ve kırlangıçların bu eziyetlerine gönülden katlanırdı. Onlar bizimle yaşarlardı ve biz onları kovalamayı hiç düşünmezdik.

 Farelerimiz de çevremiz gibi temizdi. Çünkü çöp ve pislik olmadığı için sadece zeytin yemeğe alışık bu hayvancıklar otların arasında mutlu ya şarlardı. Bir gece çardağın üzerindeki yapraklardan örülmüş salıncağından yere pat diye düşen bir fareyi görünce pek şaşırmıştım.

 Geceleri gelincik ve kirpiler devriyeye çıkarlar, kaplumbağalarımız bö ğürtlenlerin dibinde yumurtlardı.

 Güller açmaya başlayınca bülbüllerin konseri başlardı. Gecenin sessiz liğinde en hazin  aşk şarkıları dinlerdik. Serçeler yolun kenarında kum banyosu yapar, telefon tellerinde dizilen kırlangıçlar adeta onları seyre derlerdi.

 Bunlara ilâveten her yaz mevsiminde  oğlak, kuzu, tavşan, tavuk, güvercin, kanarya ve muhabbet kuşları da bahçemizin,balkonumuzun  mevsimlik  mi safirleri olurdu.

 Denizde balık boldu. Suyun üstüne sıçramaları bizi heyecanlandırıp dikkatimizi çekerdi. Balıkçılar küçük tekneleriyle kıyıda ağlarıyla balık çekerlerdi. Ağlara takılıp boğulan bir yavru yunus için ne kadar üzül müştük.

 Çocuklarım  bunlarla büyüdü. İstiridye kabukları ve zeytin yapraklarıyla oynayarak büyüdüler. Deniz kenarında yaralı martıya taş atan, bira içen, oturdukları yerlere poşet, sigara paketi, pet şişe bırakıp savuşan, hayâsızca  kumların üstünde sevişen gençleri görmeden büyüyüp, kanat çırparak uçup gittiler.

 Yıllar çok çabuk geçti. Şimdi her sonbahar geldiğinde hüzünlü cıvıltılarla  toplanıp kuzey Afrika’ya göç eden kırlangıçları sadece  bu ayrılık  mevsi minde görebiliyorum. Onlar da bize darıldılar. Kırlangıçlar, balkon ve saçaklarımızda artık yuva yapmıyorlar.

 Yazın nüfusları  yüz kat artan sayısız sitelerden geriye kalan aç kediler de fareleri bitirdi. Gelincik ve kirpiler insanların şerrinden emin olabilmek için gece yarısından sonra sadece kış mevsiminde korkarak dolaşıyorlar.

 Bülbül sesine yıllardır hasretim. Ne gül kaldı, ne de dalında ötülecek böğürtlen. Her taraf ev ve insan, yolumuz altı şeritli otoban oldu.

 Elektriğimiz, arabamız, klimamız, televizyonlarımız, bilgisayarlarımız, cep telefonlarımız,  buz dolaplarımız oldu ama o dost çevre ve sevimli hay vanlarımız kayboldu.

 Şimdi hayatımızda başka şeyler var. Siteler, lüks villalar, gösterişli yüzme havuzları..Kapı önlerinde son model arabalar, yollarda binlerce otomobilin homurtusu. Çöpler ve poşetler. Çevreye ve tabiata saygı duymayan bir sürü insan.."Ha şimdi ne oldi ?" 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum