Irkçılık, katliam, nefret, vahşet = Faşizm...

Irkçı cinayetler zaman zaman gündemde yer alıyor ancak yeteri kadar yankı uyandırmıyor ve konunun önemi tam anlaşılmıyor gibi görünüyor. Örneğin Almanya’da 8’i Türk 10 kişi, NSU isimli Neonazi terör hücresi tarafından, 2000-2007 yılları arasında katledilmişti. Davası hala süren bu katliamın çok sayıda benzeri var.

Hemen hemen bütün Avrupa’da aşırı sağ yükselişte görünüyor ancak kimi hükümetler kesin çözümler almak yerine bunu oy artırma yolu gibi görerek illegal örgütlenmeleri adeta teşvik ediyorlar.

Neo-Naziler, holiganlar gibi farklı isimler alsalar da aslında bunlar temelde faşizme dayalı örgütler ve gittikçe de güçleniyorlar. Öyle ki Hollanda, Almanya gibi güçlü devletler dahi bu grupları kontrol altına almakta zorlanıyor, hatta ırkçı oluşumların birçoğu Avrupa Parlamentosu’na doğru emin adımlarla ilerliyor.

Uzmanlara göre, AB karşıtı olan bu ırkçı partilerin oluşturduğu blok, seçimlerde AP’deki sandalye sayısının beşte birini alacak güçte.  Avrupa’da yükselen ırkçılık Avrupa’nın sağduyulu kesimlerini de endişelendiriyor. Endişelendiriyor endişelendirmesine ancak bu konuda şu ana kadar kesin bir çözüm konusunda hiç kimse tam başarı sağlayabilmiş değil.

İşte bu durum kullanılan askeri ve idari yöntemlerin çözüm için yeterli olmadığını akla getirmektedir. İnsanlardaki nefret, ayrımcılık duyguları yerini sevgiye, kardeşliğe bırakmadığı sürece de çözüm olmayacaktır.

Bugün dünya çapında bir bela olan ırkçılık sorunun yok edilmesi için yapılması gereken faşizmin vahşet temelinin ve geçmişteki tahribatlarının ortaya konulması, ırkçılığa özenen kişilerin bilgilendirilmesidir. Faşizmin kökeninin barışı reddetmek olduğu anlatıldığında ve yerine sevgi, ittifak öğretildiği durumun değişmesi umulabilir. Bu ise ancak planlı bir eğitim politikası yürütülerek sağlanabilir.

Faşizmin kökeni: “Barışı reddetmek”

Faşist mantığın temeli, hayatın bir çatışma ve savaştan ibaret olduğu yanılgısıdır ki bu da halihazırda dünya çapında okullarda okutulan Darwinizm’in "güçlü olan hayatta kalır, zayıf olan elenir" şeklindeki iddiasının toplumlara uyarlanmasıdır.  

Bu garip mantığa göre insanlar hayatta kalabilmek için daimi bir mücadele içinde olmalıdır ki faşizm de milletlerin gelişiminin savaşla mümkün olacağını iddia eder. Hatta faşizmin “babası” sayılan Mussolini, “savaşın insan enerjisini yükselteceğine ve barışın gelişimi yavaşlattığına dair” dair şu garip fikirleri ortaya atmıştır:

(Mussolini'nin 1932 yılında İtalyan Ansiklopedisi için yaptığı faşizm tanımı)

Faşizm, günümüzde her ne kadar insanlığın gelişimini ve geleceğini politik düşüncelerden ayrı olarak ele almaktaysa da,ne sürekli bir barışolasılığına ne de bunun faydalı olacağına inanmaktadır. Bundan dolayı barışseverlik doktrinini reddeder. Savaştüm insan enerjisini en yüksek gerilim noktasına taşır ve asalet damgasını onu karşılamaya cesareti olan insanların üstüne vurur. Tüm diğer meselelerin hiçbiri insanı ölüm ve yaşam arasında seçim yapma gibi büyük bir alternatife götüremez... Faşist, yaşamı... mücadele ve fetih olarak görür ... (http://www.ford-ham.edu/halsall/mod/ mussolini-fascism.html)

Mussoli’nin bu faşist mantığı ırkçılık olarak karşımıza çıkmaktadır ve faşizm için kaba kuvvet, şiddet ve çatışma kutsal gibidir. Savaş yani binlerce masum insanın feda edilmesi ise bu bozuk mantıklı kişiler için adeta bir erdemdir ve ırkçılar tarafından da harfiyen uygulanmaktadır.

Tabi ki bütün bu garip mantıklar aklı başında, vicdan sahibi bir insanın kabul edeceği şeyler değildir.

Maneviyat eğitimi verilmesinin önemi

Din ahlakının güzelliklerini tanımayan, kendisini ve diğer insanları bir hayvan türü gibi gören, başıboş olduğunu ve hiçbir sorumluluğu olmadığını düşünen kişilerin sayısı hiç de az değil. Bu kişilerin özelliği rahatlıkla saldırganlaşabilmeleri hatta insanlara zarar verebilmeleri, üstelik bunu yaparken en ufak bir rahatsızlık hissetmemeleridir.

Toplumsal hayat ancak temeli kardeşlik, uzlaşma ve barış üzerine kurulursa huzur ve rahatlık oluşur. Ölçüler insanların kendilerine göre olursa ya da bir grup diğerine çeşitli nedenlerle üstünlük iddia ederse bu durum sayısız çatışmaya ve katliama hatta etnik kıyımlara kadar gider ki bunların örnekleri tarihte çok fazladır.

Üstünlük hiçbir zaman maddi özelliklere göre olmamalıdır. Irk ya da soy farklılıkları üstünlük değil çeşitlilik sebebidir. Değil savaşı teşvik etmek herhangi bir kötülük yapana bile güzellikle karşılık vermek gerekir. Bütün bunlar bize Kuran’da anlatılan güzel ahlak özelliklerindendir ve dünyadaki sorunları temelden çözecek yollardır.

İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)

Allah Kuran’da barışı teşvik eder, insanlara zulümden uzak durmalarını, savaştan kaçınmalarını emreder. İnananlar da Allah’ın hoşlanmayacağı bu hareketlerden sakınır ve dolayısıyla toplumsal huzurun, ülkeler arası barışın kurulmasına vesile olurlar, dolayısıyla manevi eğitime de önem verilmelidir.

  

Önceki ve Sonraki Yazılar