Teslime Gülsen NURDOĞAN
İslamı Öğrenirken Hilmi de Birlikte Öğrenmeliyiz
Mehmed Zahid Kotku Rahmetullahi Aleyhin ‘Cennet Yolları’ kitabını okumaya devam ediyorum. Bu yazımda ilim öğrenirken hilmi de birlikte öğrenmenin gerekliliğini anlatmaya çalışacağım. Çünkü hilim sıfatı ilim ehli insanlarda bulunması gereken bir sıfattır. Hilim sıfatı güzel ahlakın bir parçasıdır. Zaten ilim de insanı güzel ahlaka götürmelidir. Güzel ahlak sahibi yapmalıdır. Yoksa bir kuru bilgiden ibaret olur. İslam ilmi kişiyi olgunlaştırır; anlayışlı ve hoşgörülü yapar. Sağlam irade sahibi yapar. Vakur bir duruş kazandırır. İslam ilmi öncelikle kişinin kendisini terbiye eder. Özsaygısını geliştirir. Davranışını düzene sokar. Çevresiyle olan ilişkisini düzenler. Çünkü İslam ilminin taliplisi olan kişi Allah ile muhataptır.
İslam ilmini öğrenip sonra da onu başkalarına öğretmek isteyen kişi hilim sahibi olmak zorundadır. Hilm en basit tanımıyla yumuşak huyluluk demektir.
TDV İslam Ansiklopedisinde hilmin şöyle bir tanımını buldum.
الحلم
Akıllı ve kültürlü olmakla kazanılan, beşerî münasebetlerde hoşgörülü, bağışlayıcı ve medenî davranışlar sergilemeyi sağlayan ahlâkî erdem.
Hilm Arapça bir kelimedir. Öyleyse anlatmaya bu kelimenin harflerinden başlayalım.
Hilm; Arap alfabesinde, sağdan sola doğru okunan ha lam mim ح ل م harflerinden oluşmuştur. Adeta bir yaya benzeyen harf ha’dır. ح (ha) boğaz hafif sıkılarak okunur ve kulağa hoş gelen bir tınısı vardır. Sevgili Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselamın ismindeki ha da budur. Çok zarif, çok naif bir harftir. Hilm kelimesinin başındaki ha da budur. Hilm kelimesi zerafetle başlıyor desem yanılmış olmam umarım. Hilm’in başındaki harfte tıpkı manası gibi zarif.
Hilm kelimesindeki o ha harfi zarif bir fısıltıyla çıkıyor ağızdan. Arapça’da her harf ayrı bir çalışma istiyor. Her harfin kendine özgü sıfatları vardır çünkü. Ha ise mahrecinden çıkarken hems ve rihvet sıfatına bürünür. Boğazın ortası hafif sıkılır ve bu güzel harf çıkar.
Hilm kelimesinde ha’dan sonra lam harfi sonra da mim harfi vardır. Lam ve mimin yan yana gelişi bile bir sanat eseridir.
Lâm harfinin de mim harfinin de tıpkı ha gibi çeşitli sıfatları vardır.
Hilm kelimesindeki harflerden bahsettikten sonra şimdi bu kelimenin anlamından da bahsedelim. Halimle hilim akraba kelimelerdir. Aynı kökten türemiştir. Halimin anlamı kısaca yumuşak huyluluktur. Türkçemizdeki, “halim selim insan” deyimiyle bunu daha iyi anlayabiliriz.
Mehmed Zahid Kotku Rahmetullahi Aleyh, Cennet Yolları kitabının 71. sayfasında Hilm hakkında şunları yazıyor. “Hilm; yumuşaklık, vakar ve sükûnet manalarını taşıyan bir kelimedir ki cezalandırmak istediği vakit acele etmeyip dikkatli, akıllıca ve ağırca hareket etmek ve icabında cezalandırmaya gücü olduğu halde terk etmektir.”
Peygamberimiz Aleyhisselam ile ilgili bir olayı okuyarak hilm sıfatını daha iyi anlayalım. Aşağıdaki kıssa Nebevihayatdergisi.com sitesinden alınmıştır.
İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Abdülkaysoğullarından Eşec’e:
“Sende Allah’ın sevdiği iki özellik vardır: Yumuşak huyluluk ve ihtiyatkârlık” buyurdu.
Abdülkaysoğulları kabilesi, Bahreyn dolaylarında yaşayan bir Arap kabilesiydi. Bu kabileden Münkız bin Hibbân ticaret maksadıyla Medine’ye gelmişti. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’i tanıyınca Müslüman oldu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de ona bir mektup vererek bunu kabilesine götürmesini istedi. Fakat Münkız, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mektubunu kabile halkına vermeye cesaret edemedi. Ama evinde kimseye fark ettirmeden namazlarını kılmaya başladı. Hanımı onun bu halini babası Eşec’e haber verdi. Eşec damadı ile görüşerek Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderdiği mektubu okudu. Gönlüne İslâm sevgisi düştü ve hemen Müslüman oldu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mektubunu kabilesine okuyunca onlar da Müslüman olmayı arzu ettiler. Bir heyet hazırlayarak Medine’ye göndermeye karar verdiler.
Asıl adı Münzir bin Âiz veya Abdullah bin Avf olan Eşec’in yüzünde bir kılıç veya bıçak yarası izi vardı. Yüzünde bıçak yarasıolan kimselere Araplar Eşec derlerdi. Ona da bu sebeple Eşec lakabını vermişlerdi. Mekke fethinden bir müddet önce yola çıkan bu heyet Medine’ye varınca, bir an önce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i görmek, eline ayağına yüz sürmek için Mescid-i Nebevi’ye koştular. Fakat Eşec onlar gibi davranmadı. Devesini bağlayıp en güzel elbisesini çıkardı. Yıkanıp temizlendikten sonra onu giydi ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna öyle geldi. Onun bu hâli Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in hoşuna gitti.
Eşec’in takdire şayan ikinci bir hali daha görüldü. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Abdülkaysoğullarına:
– “Kendiniz ve kavminiz adına bana biat ediyor musunuz?” diye sorunca herkes:
– “Evet, ediyoruz” dediler.
O zaman Eşec söz alarak kendi adlarına biat edeceklerini fakat kavimleri adına bu sözü veremeyeceklerini söyledi. Geri dönüp giderken kendileriyle birlikte kavimlerini dine davet edecek bir mürşid gönderilmesini teklif etti. Bu mürşidin davetine uyanların artık kendilerinden olacağını, İslâmiyet’i kabul etmeyenlerle de savaşacaklarını belirtti.
Onun bu sözlerini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem pek beğendi ve kendisine:
– “Sende Allah’ın sevdiği iki özellik vardır: Yumuşak huyluluk ve ihtiyatkârlık” buyurdu. O zaman Eşec:
– Bu özellikler bende eskiden beri mi vardı, yoksa yeni mi ortaya çıktı? diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Eskiden beri vardı” buyurunca, Eşec:
– Beni sevdiği iki özellikle yaratan yüce Allah’a hamd ederim dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.