İsrail nereye gidiyor?

İsrail'in 'topal ördek' konumundaki başbakanı Ehud Olmert, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Davos'taki çıkışının, Gazze saldırılarından birkaç gün önce Ankara'da bulunduğu halde saldırı niyetini gizli tutmasına tepki olduğunu düşünmüş olmalı. Öyle olmalı ki, geçen gün, genel hatlarıyla “Ben niyetimi Bush'a, Sarkozy'ye, Merkel'e açmadım, herhangi bir başbakana niçin açacaktım ki...” diye özetlenebilecek bir açıklama yaptı.

Başbakan Erdoğan'ın “Türkiye herhangi bir ülke değil” cevabını verdiği açıklama...

Olmert incitici sözlerini Davos'taki olayın hemen ardından sarf etmiş olsaydı, bunu, olayın öfkesiyle verilmiş erken ve gereğinden fazla bir tepki olarak değerlendirebilirdik; öfkeyle verilmiş ilk tepkiler insanı sonradan pişman da edebilir... Oysa üzerinden günler/haftalar geçtikten sonra Davos çıkışına böyle bir tepki vermesi İsrail Başbakanı'nın, herhalde hesaplı-kitaplı bir çıkış olmalı.

Konuyu ilk baştan itibaren 'zarar-ziyan' ekseninde değerlendiren ve “İsrail bunu unutmaz” ya da “Mutlaka bizi cezalandırır” türü yakışıksız beklentiler seslendiren kişiler çıkmıştı. Haklıymışlar. İsrail'de yönetimdekilerin Davos'u kolay unutmayacakları anlaşılıyor. Olmert'in gider ayak yaptığı açıklama bunun işareti...

Bir şeyin daha işareti: Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiyi iki ülke başkentlerinin farklı farklı değerlendirdiklerinin... “Türkiye herhangi bir ülke değil” diyen Erdoğan, bunu, İsrail-Türkiye ilişkileri bağlamında söylüyor elbette; oysa Olmert açısından Türkiye ile ikili ilişkiler hiçbir zaman İsrail'in ABD, Fransa ve hatta Almanya'ya verdiği önemle eş-değer değil...

Ankara'nın bu sebeple Olmert'in mesajını doğru değerlendirmesi şart...

İki ülke arasındaki ilişkilerde açık-ara kârlı olan taraf İsrail oldu bugüne kadar; askeri anlaşmalar sayesinde silâh ve teçhizat modernizasyonu hep İsrail firmalarına verildiği gibi, kendi ülkesinde olmayan derinliği Konya'daki askeri üssü savaş uçaklarına kullandırarak İsrail'e sağlayan yine Türkiye'ydi.

Buna karşılık Türkiye'nin İsrail ile ikişkisinden somut olarak ne kazandığı pek belli değil. Bölgeye barış gelmesi için çaba gösteren Türkiye'nin İsrail ile ilişkisini bu amaçla kullanması ve her yıl başgösterip yatışan ABD Kongresi'nden Ermeni tasarısı krizinin Yahudi Lobisi sayesinde atlatılması soyut kazançlar sayılabilir belki...

İlişkilerin iki tarafa eşit kâr sağlamadığı, ilişkiden kazançlı çıkan tarafın İsrail olduğu o kadar belli ki... Şimon Peres'in Davos'taki sinirli tavrı, Ehud Olmert'in günler/haftalar sonra verdiği aşırı tepki, Türkiye'nin çok değer verdiği ilişkiyi İsrail'in önemsiz saydığına işaret ediyor.

Acaba bu çıkışlar, Türkiye ile araya mesafe koyuşlar, İsrail'in bundan böyle izleyeceği bölgeye dönük politika açısından bir ipucu sayılabilir mi?

Türkiye, özellikle son altı yıl boyunca, İsrail ile ilişkilerine bölge barışı açısından değer verdi ve daha da geliştirme çabasına girdi. Suriye, Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerini Filistinlileri çok rahatsız etmeyecek bir formül etrafında buluşturmayı da içeren bir geniş politikanın tarafıydı Türkiye... İsrail'in güvenilir sınırlar içerisinde bir bölge ülkesine dönüşmesiyle sonuçlanabilecek bir süreç beklentisiyle...

İsrail'in Suriye ile dolaylı görüşmelere girmesi, Suudi Arabistan'ın Kral Abdullah'ın imzasını taşıyan barış planının gündemden düşmemesi Türkiye'nin çabalarıyladır. İsrail de o çabaları destekliyor göründü hep.

Karşımızdaki tablo, İsrail'in bundan sonra izleyeceği politikanın şimdiye kadarki çizgisinden farklı olacağına işaret ediyor. İsrail siyasilerinin gündeminde artık 'barış' değil, 'savaş' var gibi...

Bu beklenti doğruysa, öyle bir ülkeyle Türkiye zaten yakın olamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar