İstanbul Halkına Beyannâme

Sevgili İstanbullular... Bendenizi tanıyanı tanımayanı, seveni sevmeyeni hepinizi hürmetle selamlıyorum. Ben politikacı değilim, hürmetim ve selâmım samimidir. Cenâb-ı Hak'tan hepinize sıhhat, selamet, afiyet ve hayırlar dilerim.

İzin verirseniz sizleri bir kere daha uyarmak istiyorum. İstanbul ve civarında büyük bir deprem olacağını artık herkes biliyor.

17 Ağustos 1999 depreminden bu yana uzun yıllar geçti ve maalesef alınması gereken tedbirler, yapılması gereken işler yapılmadı. On küsur yıldır bol bol ucuz deprem edebiyatı yapılıyor.

İlgililer, sorumlular, idareciler vazifelerini yapmış olsalardı 1999'dan bu yana yepyeni bir İstanbul inşa edilebilirdi.

Gözümüzün önünde korkunç bir İstanbul manzarası var:

Çürük bir İstanbul.

Çürük değil, çok çürük bir İstanbul.

On binlerce binası deniz kumuyla yükseltilmiş bir İstanbul.

Yüz binlerce kaçak binalı bir İstanbul.

Orijinali üç katlıyken üç kat daha çıkılmış binalarla dolu İstanbul.

Cahil vatandaşlardan oy almak için gecekondu yapımına göz yumulmuş İstanbul.

Dini imanı para olan rantçıların kurbanı olmuş bir İstanbul.

Dere yataklarına bina yapılmış, sele verilmiş bir İstanbul.

Büyük bir zelzelede İstanbul tarihin en büyük faciasına sahne olabilir.

Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının kül ettiği, duman ettiği yüz binlerce insandan daha fazlası enkaz altında kalıp telef olabilir.

İstanbul halkını uyarması gerekenler vazifelerini yapmıyor. Birkaç on bin kişi ölecek diyerek işi çok hafife alıyorlar.

Hiroşima ve Nagazaki'yi acımasız Amerikalılar duman etmişti. İstanbul'u sorumsuz Türkler duman edecektir.

Beklenen zelzele ile ilgili sık sık uyarı yazıları kaleme alıyorum. Bu konuda ne kadar yazılsa azdır. Alarm zilleri devamlı çalınmalı, sirenler ötmeli, çanlar aralıksız çalmalıdır.

Bütün vatandaşlar tedbir almalıdır.

Yapılacak ilk iş, oturduğu binanın 7 küsur şiddetindeki bir zelzeleye dayanıp dayanmayacağını iyi bilmektir.

Bunu tesbit edecek uzmanlar vardır.

Bina çürükse onu mutlaka terk ve tahliye etmek gerekir.

Sağlam bir binaya taşınmak elbette zordur, külfetlidir ama hiçbir zaman enkaz altında kalmaktan, yaralanmaktan, yakınlarını kaybetmekten, ölmekten daha zor ve külfetli değildir.

Depreme alışmalıyız edebiyatı ile halkımızı uyuttular, afyonladılar, şaşkın hale getirdiler. Depremin alışması malışması yoktur. Bina ya çok sağlamdır yıkılmaz, yahut çürüktür yıkılır ve öldürür.

Şili tedbir aldı ve 8 küsurluk korkunç bir depremi bin kişiden az kayıpla atlattı.

Biz maalesef Şili değiliz. Bırakın 8'lik bir deprem, 7 küsurluk bir deprem bile bizi yere serer.

Türkiye sorumsuzluklar, ihmaller, ehliyetsizlikler ülkesidir.

Sayın İstanbullular!.. Şehri kurtaramazsınız ama kendinizi, ailenizi, çoluk çocuğunuzu kurtarabilirsiniz inşaallah. Kat ve daire sahipleri hemen toplansınlar, karar alsınlar ve binayı uzmanlara inceletsinler. Verilecek raporda "7 küsur şiddetinde bir depremde yıkılır, yassıkadayıf gibi olur, çöker..." deniliyorsa yapı mutlaka terk edilsin, sağlam raporlu bir yere göçülsün.

Tekrar ediyorum. Taşınmak, ölmekten evhendir (hafiftir, yeğdir...)

Defalarca yazdım, tekrarlıyorum: İstanbul'un Fatih Akdeniz Caddesi'ndeki bütün binalar Belediye tarafından uzmanlara muayene ettirilmiş ve neticede sadece üç binanın şiddetli bir depreme dayanabileceği ortaya çıkmıştır.

Rüşvetin, rant hırsının, ehliyetsizliğin, ciddiyetsizliğin, şehri alabildiğince büyütmenin, sorumsuzluğun, deniz kumunun, imar aflarının, oy satın almanın acı sonucudur bu.

Lütfen bu yazımı kesip bir kenara koyunuz. Gerekenleri yapınız.

Tekrar selâm ve hürmetlerimi arz ederim.

(İkinci yazı)

MÜSLÜMAN MÜSLÜMANA ZULM ETMEZ

İSLÂM kardeşliğinin temel kurallarından biri şudur: Müslümanlar kardeştir ve birbirlerine düşmanlık ve zulm etmezler.

Müslümanın Müslümana düşmanlık ve zulm etmesi haramdır, büyük günahtır.

Müslümanın hatalı, yanlış bir tarafı varsa, kardeşlik sınırları içinde düzeltilir.

Bir Müslüman, âdil kanunların suç kabul ettiği bir fiili işlerse elbette cezasını çeker.

Lakin bir Müslümana iftira ederek, hiçbir suçu olmadığı halde onu tutuklatmak, hapishanede çürütmük, çoluk çocuğunu perişan etmek ne İslâm kardeşliğine, ne insanlığa, ne vicdana sığar.

Hizip, fırka, cemaat, grup, klik taassubuna kapılarak farklı Müslüman kardeşine kötülük yapanlar zalimdir. Yüce Allah zalimleri sevmez. Zulm eden, ileride kendisi zulme mâruz kalır, Men Dakka dukka... Etme bulma...

Öncelikle Müslüman fakirlerin ve miskinlerin hakkı olan, onlara verilmesi gereken zekatları (Kur'ân'a, Sünnete, icmâ-i ümmete, fıkha, şeriatça) aykırı olarak toplayanlar ve sarf edenler zalimdir.

Yaptıkları zulmü tenkit edip kendilerini uyaranlara zulm etmeleri, zulüm üzerine zulümdür.

İslâm düşmanı Siyonistleri ve Evangelistleri dost ve velî kabul eden; kendilerini uyaran Müslümanları düşman kabul edenler zalimdir.

Bu dünya zalimlere kalmaz.

Alamut kalesi hakimi Hassan Sabah zalimdi, uzun yıllar boyunca zulm etti, kurduğu Haşhaşîn (Assassins) tarikatı ile dehşet saçtı. Kalesi çok sarp bir yerde olduğu için hiçbir ordu orayı zabt edemiyordu. Sonunda orası da ele geçti, yakıldı yıkıldı, içindekiler katl edildi.

Allah zalimleri başka zalimlere kırdırır.

Zalim olmaktansa mazlum (zulme uğramış) olmak yeğdir.

Müslüman Müslümana iftira etmez.

Müslüman Müslümanı haksız yere hapse attırmaz.

Kâfirleri dost ve velî olarak kabul edip de mü'minlere düşmanlık edenlerin sonu iyi olmaz.

Zulm edenin dünyada da işi zordur, ahirette de.

Zâlim yine bir zulme giriftar olur âhir

Elbette olur ev yıkanın hânesi viran

(Ziya Paşa)

Önceki ve Sonraki Yazılar