İstanbul Paris oldu

Paris’te ne var ise, şimdi İstanbul’da da var(!) Dünyanın en lüks ve pahalı kadın ve erkek giysilerini, aksesuvarlarını, çantalarını ve ayakkabılarını eskiden bazı büyük mağazalarımız ithal ederek satıyordu. Bu lüks ve pahalı mallara talep o kadar arttı ki, şimdilerde ünlü markalar İstanbul’da kendi mağazalarını açtılar, açıyorlar.
Louis Vuitton, Dior, Tod’s, Prada, Armani, Dolce&Gabana, Missoni, Miu Miu, Nicole Fahri, Gucci, DKNY, Escade, Tommy Hilfinger, Stefanel, Hermes, Cartier, El Cortes Ingles, Chloe,Christofle, Maz Mara, Mochino, Hugo Boss, Ermenegilda Zegna, Fendi, Bottega Venetta, Ralph Louren... Say say bitmiyor.

Gelmeyen marka kalmadı
Ünlü ve lüks markaların kadın ve erkek ayakkabıları 1.500-2.500 TL, kadın çantaları 1.500-3.500 TL, erkek giysileri 2.500-3.500, kadın giysileri 2.500-10.000 TL arasında dolanıyor.
Ünlü markaların bu fiyatlarla sattığı mallara talep var ki, bunları üretenler, satanlar İstanbul'da “sadece ve sadece kendi markalarını taşıyan ürünleri satmak için” mağaza açıyorlar. Bu ünlü markaları satan mağazalar da öyle sıradan mağazalar değil. En iyi semtlerde, kirası en yüksek, en görkemli, en kaliteli satış elemanı istihdam eden mağazalar.
Ben bu mağazaların vitrinlerini seyretmekten, cesaret buldukça kapılarından içeriye girerek mağazaları dolaşmaktan pek hoşlanıyorum.
Ancak anlayamadığım bir şey var. Bu mağazalardan kimler alış veriş ediyor? Bu konuda daha da ileri gitmeden bir açıklama yapayım. (1) Alın teri ile kazanılmış, vergisi ödenmiş parasını isteyen istediği şekilde harcar. (2) Bu fani dünyada imkânı olanın, her malın en iyisini almasından doğal bir şey olamaz. (3) Türkiye’de de başarılı firmalar var. Bu başarılı firmaların sahipleri, ortakları, yöneticileri yüksek gelir elde ediyor. Bunların dünyanın ünlü markalarını taşıyan malları almaları normaldir. (4) Bir şey daha ekleyeyim. İmkânım ölçüsünde ben de bu markaları taşıyan mallardan satın almak isterim. Alırım. Açık anlatım ile markalara karşı değilim, markalı malları alanları kıskanmıyorum.

Para kimde?
Bu uzun açıklamadan sonra gelelim bu yazının ana noktasına... Türkiye’de bu kadar çok sayıda lüks markalı mal satan mağazaları yaşatan talebin büyüklüğü nedir? Talep büyük ki, her gün bir yeni ünlü lüks marka kendi mağazasını açıyor, mağaza sayısını artırıyor. İyi de bu talebin parası nereden geliyor?
Bizim kişi başı milli gelirimiz 10 bin dolar dolayında. Dünya sıralamasında kişi başı gelir büyüklüğü bakımından 191 ülke arasında 47’nci sıradayız. Birleşmiş Milletler’in yeni açıklanan İnsanı Gelişme Endeksi’nde 169 ülke arasında 83’üncü sırada yer alıyoruz.
Devletin (TÜİK’in) 2009 yılı Hane Halkı Tüketim Harcaması araştırmasına göre, Türkiye’de hane başına ortalama tüketim harcaması 1.688 TL'dir. Bunun da yüzde 28’i konut ve kira, yüzde 23’ü gıda harcamasına gitmektedir.
Fert başına Türk halkının aylık ortalama tüketim harcaması 759 TL'dir. Bunun da 175 TL'si ailenin gıda, 214 TL'si kira harcamalarına katkı payı olarak kullanılmaktadır. Kalan parayı boz boz harca(!)

Ayda 759 TL ile ne alınır?
Bu rakamlar tabii ki 72 milyon nüfusun ortalama tüketim harcaması rakamlarını göstermektedir. Tüm gelirin 72 milyon nüfus arasında eşit olarak dağıldığı varsayımı ile yapılan bir hesabın sonuçlarıdır. Halbuki, toplam hane halkı, gelir büyüklüğüne göre yüzde 20’lik dilimlere ayrıldığında, en düşük gelirdeki hanelerin oluşturduğu yüzde 20'lik grubun toplam gelirin yüzde 5.8’ini aldığı, en yüksek gelir grubundaki yüzde 20’lik hanelerin toplam gelirden aldıkları payın ise yüzde 46.7 olduğu görülmektedir. En düşük yüzde 5’lik, yüzde 1‘lik hane ve nüfus grubu ile en yüksek yüzde 5’lik ve 1’lik hane ve nüfus grubu arasında bu fark çok daha büyüktür.
Bunları bu bayram sabahı neden anlatıyorum? ”İstanbul Paris oldu, dünyanın en ünlü markaları, en pahalı mallarını satmak için İstanbul’da mağaza açıyor. Bu mağazalar dolup taşıyor... Türk insanı artık çok zenginleşti” diyenler çoğalmaya başladı da ondan... Dünyanın ünlü markaları İstanbul’da mağaza açınca İstanbul Paris olmaz. Bizim kişi başı milli gelirimiz de 40-50 bin dolar olur, gelir dağılımımız düzelir ise işte o zaman İstanbul Paris olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar